HaberlerYaşam
Erkek oyunculardan 75 unutulmaz performans
Giriş Tarihi: 01.06.2009 11:04
Erkek oyunculardan 75 unutulmaz performans
ABONE OL
Turkuvaz Dergi Grubu bünyesinde çıkan Sinema dergisi, Haziran sayısında sinema tarihinin en iyi 75 erkek oyuncu performansını seçti.
1. Malcolm McDowell Film: Otomatik Portakal/A Clockwork Orange (1971) Karakter: Alex Ödül: Altın Küre (adaylık). Malcolm McDowell, Stanley Kubrick ile çalışma şansını elde etmiş oyunculardan birisi. Aynı zamanda mükemmelliyetçi ustanın “işkence”lerinden nasibini alanlardan da...“Otomatik Portakal”da canlandırdığı karakterin göz kapaklarına takılan klipsler yoluyla zorla film izlettirildiği sahnelerde kör olmanın ucundan dönen, ayrıca başka bir sahnede dayak yerken kaburga kemikleri çatlayan ve bir diğerinde boğulmaktan son anda kurtulan McDowell’a sadece bu sebeplerden dolayı saygı duymuyoruz. Oyuncu seçimi konusunda her zaman son derece başarılı tercihleri olan Kubrick, elbette ki McDowell’ın kendine has fiziğinin filme müthiş uyum sağlayacağının bilincindeydi. Hatta bir iddiaya göre, eğer oyuncu rolü kabul etmese bu filmi asla çekmeyeceğini dahi söylemişti. Açıkçası McDowell, Alex karakterinin manik enerjisini yorumlarken başta gözleri olmak üzere bedenini okadar kusursuzca kullanıyor ki, bahsettiğimiz kendine has fiziği “Otomatik Portakal”ın unutulmaz görselliğinin bir parçası olup çıkıyor. Bu bağlamda söz konusu performans bir oyuncunun bedenini tuval misali yönetmene teslim edişinin müthiş bir örneği. Fakat McDowell’ın bir kukla olduğunu iddia ediyor da değiliz. Bahsettiğimiz son derece kontrollü, zekice ve işlevsel bir teslimiyet. Zira en nihayetinde “Otomatik Portakal” sinema tarihine geçen sayısız özelliği ve bir diğer Kubrick başyapıtı olmanın ötesinde, bir Malcolm McDowell filmi olarak da hatırlanıyor. Sanıyoruz egosuyla filmi ezmeden (bir Kubrick filminde mümkün mü?), hatta yer yer bilinçli şekilde kendisini geri çekmesine rağmen ortaya çıkan işe damgasını vuran böylesi bir oyuncu performansı daha bulmak çok zor.
2. Robert De Niro Film: Taksi Şöförü/Taxi Driver (1976) Karakter: Travis Bickle Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA (adaylık), Altın Küre (adaylık). Sinema tarihinin en unutulmaz antikahramanlarından birisi olan Travis Bickle, başka bir oyuncu tarafından canlandırılsa kuşkusuz aynı etkiyi yaratmazdı. De Niro bu role hazırlanmak için bir ay boyunca günde 12 saat taksi şöförlüğü yaptığı gibi, uzun süre ruh hastalıklarını araştırmıştı. En nihayetinde, muhtemelen Vietnam’da savaşmış denizci eskisi Bickle’ın yalnızlığı ve depresyonu, oyuncunun bedeninde eksiksiz şekilde hayat bulmuştu. Kız arkadaşını porno filmlere götürmeye çalışan içine kapalı ve anti sosyal bir adamdan, Mohawk tarzı saçlarıyla ortalığı kan gölüne çeviren bir katile dönüşmesini izlemek gerçekten de ürkütücü olduğu kadar, hayranlık uyandırıcıydı. De Niro’nun doğaçlama sonucu filme kattığı “Benimle mi konuşuyorsun?” repliğiyse çabucak unutulmazlar arasına girmişti. Tüm bunları düşününce, oyuncunun sinema tarihine armağan ettiği müthiş performanslar arasında Travis Bickle’ın çabucak öne çıkması hiç şaşırtıcı değil. Çoğu meslektaşının kolaya kaçarak abartılı şekilde yorumlayacağı bu karakterin değişimini kademe kademe filme taşıyan De Niro, metot oyunculuğunun kusursuz örneklerinden birisini sergiliyor ve kendi kuşağının en iyi aktörleri arasındaki yerini sağlamlaştırıyordu.
3. Marlon Brando Film: Paris’te Son Tango/ Ultimo tango a Parigi (1972) Karakter: Paul Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA (adaylık). Tamamen bir varsayımdan ibaret ama Marlon Brando bir önceki yıl “Baba” ile En İyi Erkek Oyuncu dalında Akademi ödülüne layık görüldüğünde olaylı şekilde reddetmemiş olsa, “Paris’te Son Tango” ile üçüncü Oscarını kazanması an meselesiydi. Açıkçası filmin kopardığı onca skandal ve Brando’nun henüz taze sayılacak protestosuna rağmen gelen adaylık bile, farklılığa pek açık olmayan Akademi’nin bu inanılmaz performans karşısında kifayetsiz kaldığının bir göstergesi. Metot oyunculuğunun simge ismi Brando, Paul karakterinin tüm agresifliğini ve aynı zamanda kırılganlığını âdeta yaşayarak filmi baştan sona taşıyordu. Perdede tanık olduğumuz her şey o kadar kanlı canlıydı ki, kimileri sevişme sahnelerinin bile gerçek olduğunu düşünmüştü. Brando’nun filme doğaçlama yöntemiyle kattıklarınınsa (rol arkadaşı Maria Schneider’in iddiasına göre meşhur tereyağlı anal seks sahnesi bunlardan birisiydi) söz konusu gerçekçilikte büyük payı vardı. Brando’nun performansının en etkileyici yönüyse, âdeta kapalı bir kutu olan Paul karakterinin iç dünyasını çeşitli anlara yedirerek açığa çıkartmasıydı. Bazen geçmişe dair bir olayı anlatırken, bazense (örneğin finaldeki tango sahnesinde olduğu gibi) tüm öfkesini dışarıya kusarken oyuncunun yüzünde canlandırdığı karakterin neredeyse tüm hayat hikâyesini okuyabiliyorduk.
4. Alain Delon Film: Kiralık Katil / Le Samouraï (1967) Karakter: Jef Costello Ödül: Yok Jean-Pierre Melville’in bu melankolik noir başyapıtı mesafeli yönetmenliği, eşsiz stili, şehri muazzam şekilde kullanışı, enfes müzikleri ama hepsinden önemlisi Alain Delon ile hatırlanır. Delon soğukkanlı kiralık katil Costello’yu canlandırırken, neredeyse hiç değişmeyen ama ardında pek çok duygu saklı olduğunu hissettiren yüz ifadesiyle âdeta “cool olmanın kitabını yazar”.
5. Peter Lorre Film: M (1931) Karakter: Hans Beckert Ödül: Yok Fritz Lang’ın ilk sesli filmi olmasına rağmen, “M” çoğu sahnesinde derdini diyalogla değil, görüntülerle anlatır. Peter Lorre’nin çocuk katili rolündeki performansı bu bağlamda gerçekten de filmin bel kemiğidir, zira oyuncu canlandırdığı karakterin yaşadığı tüm ikilemi ve bunalımı dışavurumcu bir tarzda, mimikleriyle perdeye taşır.
6. Bruce Campbell Film: Kötü Ruh 2/Evil Dead II (1987) Karakter: Ash Ödül: Yok “Evil Dead” serisinde yönetmen Sam Raimi kadar, başrol oyuncusu Bruce Campbell’ın dehasından da söz etmek mümkün. Filmin korku ve komedi arasında gidip gelen tonu, büyük ölçüde Campbell’ın performansından kaynaklanıyor ne de olsa. Özellikle de serinin ikinci filminde... Campbell film boyunca slapstick başta olmak üzere farklı komedi geleneklerini yorumluyor, harmanlıyor ve son noktada muazzam bir fiziksel oyunculuk sergiliyor. Neredeyse hiç konuşmasına gerek kalmadan, yer yer kocaman açtığı gözleri, bazense muzip sırıtışıyla... Hele kötü ruhun tek elini ele geçirdiği ve kendisini öldürmeye çalıştığı sahne var ki, tek kelimeyle antolojik.
7. Al Pacino Film: Köpeklerin Günü/Dog Day Afternoon (1975) Karakter: Sonny Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA, Altın Küre (adaylık). Travesti sevgilisinin ameliyat masraflarını ödeyebilmek, hayattan intikam almak ve Küba’ya kaçıp hayatını orada sürdürmek gibi amaçlarla, çalıştığı eski bankayı soymaya karar veren Sonny’nin hayatla arasındaki tüm köprüleri yıkan, bazen ölesiye komik bazense feci halde trajik durumunu Al Pacino’dan başkası nasıl bu kadar etkileyici yansıtabilirdi. Sadece bir yıl önce alemin en büyük mafya liderini canlandırmış birinin böyle bir rolle izleyici karşısına çıkması bile başlı başına bir olaydı kuşkusuz...
8. Jack Nicholson Film: The Shining/Cinnet (1980) Karakter: Jack Torrance Ödül: Yok Ailesiyle birlikte kasvetli bir otelde yapayalnız kalan başarısız orta sınıf yazar Jack Torrance rolünde Nicholson deliliğin sınırlarında gezen bir performans sergileyerek listenin onur konuklarından biri olmayı hak ediyor. Kubrick’in zorlayıcı oyuncu yönetiminin, yıpratıcı etkisiyse hemen her sahnede aktörün yüzünden okunuyor. Muhtemelen Nicholson, aylarca süren çekimlerde Kubrick’ten gördüğü eziyeti kimseden görmemiştir. Gerçi aynı sette aktör Scatman Crtohers’ın kameralara ağlayarak anlattığı daha vahim olaylar da yaşanmıştı, Jackie şanslı sayılır…
9. Charles Chaplin Film: Büyük Diktatör/The Great Dictator (1940) Karakter: Hynkel-Tamonia Diktatörü, Yahudi Berber Ödül: Oscar (adaylık) Tüm dünyanın kendisine duyduğu nefreti Hitler’in yüzüne kusmayı becermiş nadir sanatçılardan olan Chaplin -filmi Hitler de izlemişti-, özellikle Almanca nutuk atıyormuş gibi yaptığı, berberlik ediyormuş gibi davrandığı, el bombası atıyor-muşcasına oynadığı sekanslarda tekrar edilemez performanslar sergiliyordu.
10. Dustin Hoffman Film: Geceyarısı Kovboyu/Midnight Cowboy (1969) Karakter: Ratso Rizzo Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA, Altın Küre (adaylık). Bukalemun Dustin Hoffman’ın canlandırdığı sayısız unutulmaz karakter arasında Ratso Rizzo’nun apayrı bir yeri var. Hoffman ancak Texas’tan New York’a kaçan naif bir genç adamı kandırabilecek kadar başarısız bu dolandırıcıya hayat verirken, kendisi de rol yapan bir karakteri abartıdan uzak bir performansla realize ediyor. Üstelik, özellikle filmin ikinci yarısında abartılı ve dışa dönük bir performansa açık kapı bırakan pek çok ana rağmen... Ratso’nun topallayışı giderek artar, bedeni ve ses tonu daha da titremeye başlarken, Hoffman karakteri daha da derinleştirmeyi başarıyor. Unutulmaz finali kadar, Ratso’nun karşıdan karşıya geçerken bir şöförle girdiği ağız dalaşı da “Geceyarısı Kovboyu”nun Hoffman’ın performansı sayesinde sinema tarihine geçmiş.
11. Michael Caine Film: Yüzleşme/Get Carter (1971) Karakter: Jack Carter Ödül: Yok İngiliz ustanın kariyeri boyunca düşük performans sergilediği bir rolü yok gibi. Neredeyse rol aldığı her filmi alıp yukarılara taşıyan ve belli bir standardın altına hiç düşmeyen Caine, “Get Carter” gibi bir polisiyede kariyerinin en ayrıksı rollerinden birini canlandırmıştı. Aktör, Carter’ın içindeki tüm kini ve hırsı izleyiciye tek bir saniyede dahi geçirebiliyor, sıradan bir polisiye olabilecek bu filmin kalitesini tek başına göklere çıkarıyordu. Mutemelen “Get Carter”ın 2000 yapımı Stallone’li yeniden çevrimi, Caine’in ilk versiyonda ne kadar devasa bir oyun çıkardığını ispatlamak için çekilmişti. Zira ilk filmde Caine’nin ceketi bile, yeni filmdeki Stallone’den daha iyi oynuyordu.
12. Gérard Depardieu Film: 1900/Novecento (1976) Karakter: Olmo Dalco Ödül: Yok Kariyeri boyunca dur durak bilmeden çalışan ve kariyer planını “sana hangi rolü önerirlerse kabul et” gibi bir mantığa oturtmuş olabileceği izlenimi uyandıran Depardieu’nun en incelikli, en vurucu, en görkemli performanslarından biri Bernardo Bertolucci imzalı politik epik 1900”e kısmetmiş… Aktör filmde, görmeyenin çok şey kaybedeceği, görenin bir kez daha görmek isteyeceği, olağanüstü bir oyun çıkarıyordu kesinlikle.
13. Marcello Mastroianni Film: Özel Bir Gün/Una giornata particolare (1977) Karakter: Gabriele Ödül: Oscar (adaylık), Altın Küre (adaylık) Baştan sona iki oyuncu arasında gerçekleşen bir gövde gösterisi olarak tasarlanan bu çarpıcı dram, Mastroianni’nin en katmanlı performanslarından birisine de kaynaklık etmişti. Faşist İtalya döneminde geçen “Özel Bir Gün”de, cinsel tercihi ve politik görüşleri nedeniyle dışlanan radyo spikerini canlandırırken, Mastroianni karakterin karamsarlığıyla hayata devam etme isteği arasındaki ikilemini kusursuz şekilde yorumluyordu.
14. Russell Crowe Film: Köstebek/The Insider (1999) Karakter: Jeffrey Wigand Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA (adaylık), Altın Küre (adaylık). Russell Crowe “Köstebek”te kendisinden yaklaşık 17 yaş büyük bir karakteri canlandırırken, sıradan bir makyajın arkasına saklanmamış, uzun süren bir hazırlık aşamasıyla Jeffrey Wigand’e dönüşmüştü. Bu rol için yaklaşık 16 kilo alan oyuncu, saçlarını defalarca boyamış, ayrıca cildine günler boyunca eklenen kırışıklıklar ve lekelerle yaşlandırılmıştı. Fakat bu fiziksel değişimi bir yana bırakırsak, Crowe son derece kontrollü performansla karakterin kıstırılmışlığını ve çaresizliğini perdeye taşıyordu. Her zamanki dışa dönük performanslarından birisini veren Al Pacino’nun karşısında bir an bile ezilmiyor, alçak ses tonu, konuşmalarındaki bölünmeler ve mimikleriyle Wigand’i her yönüyle tanımamızı ve anlamamızı sağlıyordu.
15. Klaus Kinski Film: Aguirre, Tanrı’nın Gazabı / Aguirre, der Zorn Gottes (1972) Karakter: Don Lope de Aguirre Ödül: Yok Werner Herzog ve Klaus Kinski arasındaki işbirliği için “tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş”, demek mümkün. Herzog, Peru’da gerçek mekânlarda çekeceği bu proje için cesur bir oyuncuya ihtiyacı olduğundan Kinski’ye teklif götürmüş ve istediği sonucu almıştı. İki delinin setteki çatışmaları ekipten başka kişilerin fiziksel şekilde yaralanmalarına kadar uzanan olaylara yol açmış, bu arada Kinski de Aguirre karakterinin megalomanisini kusursuz şekilde filme taşımıştı.
16. Peter Sellers Film: Bir Yerde / Being There Karakter: Chance Ödül: Oscar (aday), BAFTA aday), Altın Küre (kazandı) Hal Ashby’nin bu komedi/draması, uyarlandığı Kosinski romanının karanlık tonunu baştan sona taşıyor, diğer yandan iç burkucu bir satir olmayı da beceriyordu. Filmin bu alışılmadık yapısında başroldeki Peter Sellers’ın da büyük etkisi vardı. Sellers, dış dünyayı tanımayan ve hayatı televizyon izleyerek öğrenmiş Chance’in algısına başarıyla hayat veriyor, kendisinden beklenen “sonuna kadar” komik bir performanstan özellikle uzak duruyordu.
17. Peter Finch Film: Şebeke/Network (1976) Karakter: Howard Beale Ödül: Oscar, BAFTA, Altın Küre Birdenbire bir medya peygamberine dönüşen Howard Beale karakterinin yaşadığı şaşkınlık ve bunu hemen takip eden megalomani, Peter Finch’in performansıyla eksiksiz şekilde seyirciye sunuluyordu. “Şebeke”nin medya ve özellikle televizyonun geleceği nokta konusundaki öngörüsüne ek olarak, Finch’in canlandırdığı bu kurmaca karakterin zamanla televizyonun gündeliğine dönüşmesini göremediğini hatırlatmak gerek. Finch, “Şebeke”deki performansıyla öldükten sonra Oscar kazanan ilk oyuncu olarak sinema tarihine geçmişti.
18. Anthony Perkins Film: Sapık/Psycho (1960) Karakter: Norman Bates Ödül: Yok Ödipal sorunlardan mustarip seri katillerin en unutulmazı Norman Bates, Perkins’in performansı sayesinde sinema tarihindeki pek çok benzerinden farklı bir yere sahip. Bates’in gerçek dünyayı algılayışındaki kaymalar veya çift cinsiyetliliği konusunda, filmin çekildiği dönemin çok ötesinde pek çok inceliği Perkins’in oyununda sezmek mümkün. Özellikle Marion Crane’in cesedini bulduğu” anda verdiği tepkiler bunun en müthiş örneği.
19. Max Schreck Film: Nosferatu/Nosferatu, eine Symphonie des Grauens (1922) Karakter: Kont Orlok Ödül: Yok F.W. Murnau, Bram Stoker’ın ünlü romanı “Dracula”yı sinemaya uyarlarken izin alamamış ve telif hakları nedeniyle kimi değişiklikler yapmak zorunda kalmıştı. Örneğin Kont’un adı Orlok’a dönüşse bile, Max Schreck bu rolde o kadar etkileyici bir performans verdi ki, daha sonra vampir canlandıracak oyuncular için bir nevi arketip oluşturdu.
20. Aleksei Kravchenko Film: Gel ve Gör/Idi i Smotri (1985) Karakter: Floria Gaishun Ödül: Yok Gelmiş geçmiş en sert, en iyi İkinci Dünya Savaşı filmlerinden biri, belki de birincisi olan “Idi i Smotri”de Aleksei Kravchenko’nun sergilediği performansa oyunculuk deyip geçmek ayıp olur. Kravchenko’nun neredeyse hayatını ortaya koyduğu, yüzünü ve bedenini adeta hırpalayarak imza attığı bu iş gerçekten de inanılmaz. Aktörün bu filmin çekimleri sırasında henüz 16 yaşında olduğunu da belirtelim. Bu öyle bir çocuk oyuncu performansı ki, Schindler’s List”teki Liam Neeson yanında Susam Sokağı’ndaki Kırpık gibi kalıyor…
21. Gary Oldman Film: Sid and Nancy (1986) Karakter: Sid Vicious Ödül: Yok Gary Oldman ve Chloe Webb’in Alex Cox’un müthiş biyografik filmi “Sid and Nancy”de canlandırdıkları karakterlere dönüşmeleri sadece bir makyaj mucizesi olarak açıklanamaz. Özellikle Oldman, Vicious’ın kendine zarar veren naifliğini kadar iyi kavramış ki, filmin tek bir karesinde dahi falso vermiyor. Beden dili, bakışları, hafif yalpalayan hali ve hiperaktif enerjisiyle Vicious’ın kendisini izlediğinizi düşünüyorsunuz
22. Dirk Bogarde Film: Genç Hizmetçiler/The Servant (1963) Karakter: Hugo Barrett Ödül: BAFTA Harold Pinter ve Joseph Losey’nin unutulmaz işbirliğinin ilk örneği olan “Genç Hizmetçiler”, büyük bölümü iç mekânda geçen, klostrofobik bir dramaydı. Bu teatral tarz doğal olarak oyuncuların performanslarını da öne çıkartmaktaydı. Aslında filmde kusursuz bir grup oyunculuğu olduğunu söylemek de mümkün, ancak Dirk Bogarde’ın sinsi ve gücü yavaş yavaş eline geçiren uşak rolündeki performansı unutulacak gibi değil. Özellikle bakışlarıyla hissettirdiği nefret ve aşağılama duygusu, Bogarde’ın kendine has sinik oyunculuk tarzının doruk noktası.
23. Albert Finney Film: Giydirici/The Dresser (1983) Karakter: Sir Ödül: Oscar (adaylık), BAFTA (adaylık), Berlin (Gümüş Ayı), Altın Küre (adaylık). Ronald Harwood’un meşhur oyunu “Giydirici” tiyatro dünyasının sahne arkasını en etkileyici şekilde tarif eden metinlerden birisine sahiptir. Oyunculuk üzerine bu tiyatro eserinin iki başkarakteri de şaşırtıcı olmayacak şekilde pek çok aktör için geniş bir malzeme sağlar. “Giydirici”nin sinema uyarlamasında da başrollerdeki Albert Finney ve Tom Courtenay iki saat boyunca aralıksız döktürüyorlar. Özellikle Finney, saygınlığı korumaya çalışırken itibarı giderek düşen isimsiz aktör rolünde inanılmaz. Metnin de içeriğiyle bizlere bir Shakespeare karakterleri toplaması sunuyor ve bu unutulmaz performans oyunculuk mesleğine bir saygı duruşuna dönüşüyor.
24. Jon Voight Film: Geceyarısı Kovboyu/The Midnight Cowboy (1969) Karakter: Joe Buck Ödül: Altın Küre, Oscar (adaylık). Anti-Amerikan rüyası filmlerinden “The Midnight Cowboy”un en hüzünlü siması, içine düştüğü durumu kabul etmeyen, neşeliymiş gibi görünmeye, hayatından memnunmuş gibi davranmaya çalışan isyankar Joe’ydi desek yeri. Jon Voight, karşısındaki Dustin Hoffman’ın da katkılarıyla kariyerinin en vurucu, sinema tarihinin en etkileyici performanslarından birine imza atıyordu.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.