Ernesto Che Guevara Küba Devrimi'nin önemli liderlerinden biri ve 1960'ların en ünlü gerillasıydı...
Arjantin doğumlu olan liderin Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı "dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü" olarak nitelenmiştir.
Che, fotoğrafını çekmek isteyen Alberto Korda'yla ilk tanışmasında, ona fotoğraf çekme izni vermeden önce şu soruyu sordu "Daha önce şeker kamışı kestin mi?". Korda'dan "Hayır" yanıtını alınca "Öyleyse bir hafta boyunca şeker kamışı kesen işçilerle çalış ancak o zaman sana resmimi çekme izni veririm" demişti, Korda çaresiz kabul etmişti.
Tıp eğitimi aldıktan sonra Latin Amerika’yı baştan başa dolaştı ve bu sayede birçok insanın karşı karşıya kaldığı yoksulluğu doğrudan gözlemleyebildi.
Bu deneyimler sonucunda bölgedeki ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmanın tek yolunun devrim olduğuna ikna olarak Marksizm’i incelemeye başladı ve Başkan Jacobo Arbenz Guzmán'ın önderliğinde Guatemala’nın sosyal devrimine katıldı.
Yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdı.
Che Guevara, devrim sonrasında halka pazar günleri gönüllü olarak çalışmayı empoze edebilmek için bir bakan olmasına rağmen tulumları giyip tarlada, fabrikada çalışırdı. Kabinedeki diğer bakanlar bu durumdan hoşnut değildi. Çünkü kendileri de çalışmak zorunda kalırlardı.
Küba’daki siyasi hapishaneden salıverilen Fidel Castro Meksika’ya geldi ve 8 Temmuz 1955’te Guevara, Fidel Castro ile tanıştı.
Bütün gece süren ateşli bir sohbetin ardından Guevara, Castro’nun aradığı esin kaynağı devrim lideri olduğuna kanaat getirerek Küba diktatörü Fulgencio Batista’yı devirmek için kurulan ‘’26 Temmuz Hareketi’’ne katıldı.
Grubun doktoru olmasına karar verildiyse de hareketin diğer üyeleriyle askerî eğitime katıldı, eğitimin sonunda eğitmenleri Albay Alberto Bayo tarafından en göze çarpan öğrenci olarak nitelendirildi.
18 Ağustos 1955’te Gadea ile evlendiler ve 15 Şubat 1956’da Hilda Beatriz adını verdikleri kızları doğdu.
Aralık 1964'te Birleşmiş Milletler'de konuşma yapmak üzere Küba heyetinin başı olarak New York'a gitti.
24 Şubat 1965'te Cezayir'de, sonradan uluslararası sahnede son görünüşü olacak olan "İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri"ndeki konuşmasını yaptı.
Bu konuşmada şöyle demiştir: "Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir."
Şu sözlerle de dinleyicilerini şaşırtmıştır: "Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü kapalı işbirliğini tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir." Sonra da bu hedefe ulaşmak için komünist bloğu ülkelerinin uygulaması gereken bir dizi eylemi sıralamıştır.
14 Mart'ta Küba'ya döndüğünde Havana havaalanında Fidel ve Raúl Castro, Osvaldo Dorticós ve Carlos Rafael Rodríguez tarafından sade bir törenle karşılandı.
Diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba’dan ayrıldı.
İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da Bolivya’ya gitti.
Guevara 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldürüldü.
Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz edildiğine tanıklık etmişlerdir.