Geçen hafta bir fincan kahve ile ekonomiyi nasıl kurtaracağımızı yazmıştım. Daha doğrusu tüketimin canlanmasının ekonomiye yapacağı katkıdan bahsetmiştim. Elbette tüketimin canlanabilmesi için tüketicinin parası olması lazım. Hükümet tüketicinin ihtiyacı olan bu para için borçların yapılandırılmasına imkan tanıdı. Başka bir ifade ile iç tüketim canlansın diye (kahve içebilelim diye) bireysel krediler ve kredi kartlarına yönelik borçların yapılandırmasını sağlayan kanun çıkardı. Buna ek olarak bankaların kredi faizlerini indirmeleri yönünde telkinde bulundu. Nitekim bankalar kredi faizlerinde indirime başladı. Ancak bankaların konut, tüketici ve araç kredi faiz oranlarında yaptığı bu indirim oranları şu an sembolik oranda. (Bir kahvelik) İndirim biraz daha devam etmeli ki ekonomiye gerçek anlamda can suyu olabilsin. Kredi faizlerinde indirim doğal olarak mevduat faizlerinde de indirimi getirecektir. Sonuçta bankalar da bir ticari işletme. Bu iki gelişmenin üretim cephesine doğrudan bir etkisi ol(a)mayacağı açık. Zira konjonktürel süreçten dolayı piyasalarda ciddi bir likidite sorunu yaşanmakta. Yeni bir yatırım yapmak, gelir ve istihdam yaratmak için de kahve içmek ile yaratılan likidite yeterli olmuyor. Yapılan faiz indirimleri doğrudan üretimi, daha da önemlisi yatırımı destekleyecek kredilerde yapılmadığı sürece arzu edilen (gelir ve istihdam yaratan) ekonomik hareketi sağlayabilmek zor. Bunun için ticari kredilerin faizinde de bir adım atılması gerekir. Öte yandan iş dünyasının bir diğer beklentisi de yapılandırmadan ticari kredilerin de faydalanabilmesi ki böylece işletmeler nefes alabilsin. Dedik ya bankalar da ticari birer işletmedir. Ve bankacılık sistemi dediğimiz bu işletmeler ekonominin çarklarını döndürüyor. Önemli olan, dönen çarkların üretim artışını gerçekleştirmesi, gelir ve istihdam yaratmasıdır. Çünkü bankacılık sisteminin işlemesi için mevduat ve kredi artışının devam etmesi gerekir bu da üretim ve gelir artışına bağlıdır. Özetle, ekonomi bir döngüdür.