Küresel piyasalar ilginç bir haftayı geride bıraktı. ABD'de işsizlik oranlarının kötü gelmesi ve ileriye dönük bir umut ışığı vermemesine karşın piyasalar haftanın ilk yarısında sanki böyle bir durum yokmuş gibi hareket etti. Fed'in faizleri düşük tutmak zorunda kalacağını açıklamasına odaklanıldı ve buna bağlı olarak doların düşmesi, piyasada aylardır süren hareketin devamını sağladı.
Haftanın ilk yarısında Dolar Endeksi 15 ayın en düşük seviyesine gerilerken emtia fiyatlarında ve borsalarda yükseliş yaşandı. Haftanın ikinci yarısında ise artan petrol stokları, ekonomilerin çok hızlı toparlanmadığına yönelik belirtiler ve doların dip seviyelerden yükselişi ön plana çıktı. Doların biraz değer kazanması bile piyasaların hızının kesilmesine yeterli oldu. Bu nedenle küresel piyasaların geleceğini doların seyrini izleyerek öngörmek mümkün. Piyasalarda gerçekten işlerin terse dönmeye başladığından söz edebilmek için euro-dolar paritesinin 1.46'nın altına inmesi gerekiyor. Çok sıkıntılı bir döneme geçildiğinin işaretini ise paritenin 1.40'ın altına inmesiyle alabiliriz. Önceki hafta euro-dolar paritesi 1.46'ya doğru inmişti ancak geçen hafta boyunca bu seviyenin oldukça yukarısında seyretti.
Altın haftanın sürekli kazandıran ve yeni rekor kıran emtiasıydı. Dolar değer kaybederken altın da güvensizliğin göstergesine dönüşmüş durumda. Piyasaların geneli için olduğu gibi altın için de tahminler çok karmaşık. Genel görüş uzun vadede altının değer kazanmaya devam edeceği yönünde ancak son yükselişin ardından kısa vadeli seyir hakkındaki yorumlar değişiyor. Düzeltme hareketi bekleyenler çoğunlukta ama başta Marc Faber ve Goldman Sachs analistleri bunun çok önemli bir düzeltme olmayacağı görüşünde. Bu beklentilerin nedeni birçok kurum ve yatırımcının farklı nedenlerle altın almaya devam etmeleri. Hindistan Merkez Bankası'nın IMF'ten altın satın almasının ardından, rezervlerindeki dolar miktarını azaltmaya çalışan diğer merkez bankalarının da benzer bir yöntem izlemesi bekleniyor. Oysa bir süre öncesine kadar bu bankalar kasalarındaki altınları satmaya çalışıyordu. Çin Merkez Bankası'nın artan döviz rezervlerini çeşitlendirmek için altın satın aldığı biliniyor. Yatırımcılar ise güvenli liman olarak altına sığınıyor. Birkaç yıl ve daha uzun vadede para basılmasının sonucunda yaşanacak enflasyondan korkan yatırımcılar altına yöneliyor. Bu nedenle birçok fon yöneticisi de giderek portföylerine daha fazla altın dahil ediyor. Altın son dönemin en cazip ama tahmin etmesi en güç yatırım aracına dönüşmüş durumda. Çünkü dolar değer kazanmaya başladığı zaman altının diğer emtia fiyatlarıyla birlikte düşmesini bekleyenler de var.
Hisse senedi piyasaları toparlanma beklentileriyle genelde son dönemde yakaladıkları zirvelere yakın seviyelerde seyrediyor ama bir yandan da olumsuz haber ve beklentilerin sayısı giderek artıyor. ABD'de işsizlik oranının yüzde 10'un üzerine çıkması önemli bir uyarıcı işaret olarak algılanıyor. ABD bankaları için yapılan stres testlerinde işsizlik oranının tepe noktası yüzde 10.3 olarak kabul edilmişti. Bu seviye yakalandı, şimdi bazı ekonomistler bu seviyelerin gerçekten zirve olmasını, bazıları ise yüzde 12-13'e kadar artışın sürmesini bekliyor.
Olumsuz beklentilerle birlikte banka bilançolarıyla ilgili kaygılar yeniden öne çıkıyor. En önemli kaygı yine konut ve ticari gayrimenkul kredilerinin geri ödenmemesi. Alınan krediler için gösterilen teminat (yani konut ya da işyerlerinin) değerlerinin yüzde 50'nin üzerinde düşmüş olmasına rağmen bu krediler için karşılık ayrılmaması nedeniyle banka bilançolarında gizli zararların durduğunu anlatan haberlerin sayısı artıyor. İşsizliğin artması ise bu kaygıların gerçeğe dönüşmesi ve krizin yeniden şiddet kazanması anlamına geliyor.
ABD bankaları da tahvil alıyor
Türk bankalarının son dönemde en çok eleştiri aldığı konu kredileri kısarken kaynaklarını hazine tahvili satın almaya yöneltmesi. Durum ABD'de de çok farklı değil. ABD Merkez Bankası'nın en son yayınlanan bankaların varlık ve yükümlülükleri ölçümüne göre bankaların ekim itibariyle 1.37 trilyon dolar hazine tahvili var. Buna karşın ticari ve sanayi krediler de aynı düzeye, 1.37 trilyon dolara inmiş durumda.
Biz de olduğu gibi ABD'de de bu film daha önce görülmüştü. 1990'ların başındaki kredi krizinden sonra ve 2000'in başındaki durgunluk döneminde ABD bankalarının bilançolarındaki hazine tahvilleri ticari kredileri aşmıştı. Bu kez dikkat çeken nokta, şirket kredilerinin çok hızlı azalması ve tahvil alımlarının çok hızlı artması. Ekim sonunda, şirket kredileri geçen yıla göre yüzde 17 azalmış durumda, hazine tahvilleri ise yüzde 8 arttı. Toplam banka kredileri ise yüzde 8 düştü.
Bu trendler birçok sebepten önemli. İlk olarak, rekor bütçe açığı olmasına karşın hazine tahvili faizlerinin neden bu kadar düşük olduğunu açıklıyor. Aynı Türkiye'de olduğu gibi ABD bankaları açığın finansmanına yardımcı oluyor çünkü paralarını başka yere koymak istemiyor. Bankalar çok ucuza kısa vadeli para alıp iyi kazanç sağlayabiliyor ve bunu hazine tahviline yatırıyor. Üstelik işsizlik bu kadar yüksekken ve bankalar kredi vermezken enflasyonun artması da çok zor.
(Murat Arın - 15.11.09)