Türk edebiyatının güçlü bir öykü geleneği olduğunu kim inkar edebilir ki, Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali, Sait Faik, Haldun Taner, Bilgesu Karaca, Füruzan, Mustafa Kutlu, Ferid Edgü, Tomris Uyar, Cemil Kavukçu gibi onlarca dünya çapında öykücüler çıkardı edebiyatımız. Ama öte yandan öykü çoğu zaman romanın gölgesinde de kaldı. Son yıllarda öykü bu makus kaderini yıkıyor. Yeniden öyküye ciddi bir yöneliş var. Hem okurlar hem de yazarlar nezdinde... Yeni yeni yazarlar ortaya çıkıyor, öykü dergileri ilgi görmeye başlarken, öykünün edebiyat dergilerinde kapsadığı alan genişliyor. Yayınevleri daha fazla öykü kitabı yayımlıyor. Mesela Yapı Kredi Yayınları her sene 10-12 öykü kitabı yayımlıyor ve ilk kez öykü kitabı yazacak isimleri arasına alarak öykünün artmasına katkı sağlıyor. Yitik Ülke Yayınları da geçen seneden bu zamana kadar 12 öykü yayınladı. 2014 yılında üç öykü kitabı yayımlayan İthaki Yayınevi, bu yıl nisan ayı itibariyle üç öykü kitabı daha yayımladı ve yıl sonuna kadar birkaç öykü daha yayımlamayı planlıyor. Yani öykü dünyasında bir şeyler oluyor. Olup biteni yazar ve eleştirmenler anlattı.
EDEBİYATIN YENİLİKÇİ YANINI TEMSİL EDİYOR
Behçet Çelik (Yazar): "Türkçe öykü yükselişte kuşkusuz, bu son yirmi yıl içerisinde artan bir ivme gösteriyor. Bu yükselişin pek çok nedeni var, ilk olarak edebiyatın öncü gücünün öykü olduğu konusunda yaygın bir mutabakat var. Edebiyatın arayışçı ve yenilikçi yanını öykü temsil ediyor. Bu öyküye bir saygınlık sağlıyor. Aslında çok yeni bir şey değil bu, belki de yeni olan öykünün önceki dönemlere göre yayınlanma ve görünürlük şansı bulması. Gerek büyük yayınevleri gerekse küçük yayınevleri öykü yayınlamaktan uzak durmuyorlar. 1980'lerde öykü kitabı yayınlatmak çok zordu, bu durum 90'ların ortalarında ve esas olarak 2000'lerde kırıldı. Öykü dergilerinin varlığı da öykünün yazılmasını olumlu olarak etkiledi, etkiliyor. Öykünün tür olarak farklılaşmasından söz ettiğimizde öncelikle günümüzde yazılan öykülerin çeşitliliğine değinmek gerekir. Öyküyü benim için cazip kılan, hayatta olduğu gibi öyküde de her şeyin çok aleni olmaması. Gerçekliğin sadece bölümünün ya da bir yüzünün belirmiş olması ve bu beliren kısma bakarak daha ötesini kavrama ve sezmek zorunda olmamız. Böyle bir çaba okuru da yaratıcı kılıyor. Beğendiğim öykücüler arasında da Ahmet Büke, Murat Özyaşar, Neslihan Önderoğlu, Özlem Akıncı, Alper Beşe, Sine Ergün, Kerem Işık, Türker Ayyıldız var.
YENİ YAKLAŞIMLAR VE YAZARLARLA ÖYKÜ YÜKSELİŞTE
Metin Celal (Yayıncılar Birliği Başkanı): "Son yıllarda öykü edebiyatın en verimli ve yenilikçi türü olarak görünüyor. Yeni yaklaşımlar, arayışlar ve yeni yazarlarla öykü türünün yükselişte olduğunu söyleyebiliriz. Öykü türünün sıkıntısı artık kültür endüstrisinin bir parçası haline gelen 'roman'ın maddi ve manevi ağırlığı altında kalmasıdır. Deneye, yeniliğe en açık tür olmasına rağmen romanın baskısı nedeniyle öykü türü gerekli değeri bulamıyor. Öykü adeta düz yazının üvey evladı gibi. Yayıncılar öykü kitaplarını basmak istemiyor, okur ilgi göstermiyor. Öyküde biraz ustalaşan bir yazardan hemen roman yazması isteniyor. Bu durum Batı'da da bizde de böyle. Batı'da öykü kitaplarının yayıncı bulamadığını biliyoruz. Neyse ki Türkiye'de hâlâ iyi öykücüler ve onların kitaplarını basacak cesur yayıncılar var. Bu yıl dikkatimi çeken öykücülere gelince; Mehmet Erte, Kerem Işık, Murat Saat, Melisa Kesmez, Pınar Öğünç, Gaye Boralıoğlu, Tuncer Erdem, Semih Erelvanlı, Melike Uzun, yüzüncü yaşını kutladığımız Haldun Taner'in öykü kitaplarını da öncelikle öneriyorum."
OKUR DA YAZARLARI CESARETLENDİRMELİ
Feyza Hepçilingirler (Yazar) "Çeşitli öykü dergileri okur bulduğuna, yayımlarını yıllardır sürdürdüğüne göre, öyküye önemli bir ilgi var. Bu açıdan bakıldığında öykünün yükselişte olduğu söylenebilir. Öte yandan hangi yeni açılımlar yapmış öykü, daha önce girmediği hangi alanlara girmiş, hangi yeni anlatımları denemiş, nerelere ulaşmış diye baktığınızda öyle çok önemli bir yükseliş de yok. Kendilerini iyi okur diye tanımlayanlar bile öykü değil, roman okurudur çoğunlukla. Sağlam öykü okuru yetişmeli önce. O okur da yazarını bütün yenilikler için cesaretlendirmeli. Yükselişin benim görebildiğim yolu buradan geçiyor. Öykü okumak da yazmak kadar zor. Okurun çabasını gerektirir. Kısaldıkça yoğunluğunu artıran bir türdür öykü. Konsantre meyve suyu, meyve özü gibidir. Eğer okurun bir bardak suyu varsa içine kattığı bir kaşıkçık öyküyü tadıyla yudumlayabilir. Yoksa o bir kaşıkçık, ağzını yakar, genzine kaçar, yüzünü buruşturur. Öykü romandan kendisini daha belirgin çizgilerle ayırıyor. Roman özeti gibi algılanmaktan tümüyle uzaklaşıyor. İçerikçe zenginleşiyor. Kısalıyor. Kısaldıkça yutma, özümseme zorluğu artıyor; ama tadı yoğunlaşıyor. Güzelleşiyor bence. Birlikte yola çıktığımız öykücüleri severek izlemeye çalışıyorum. Yeni kuşaktan öykücüleri de öyle. En son Sine Ergün'e çarpılmıştım."
DEĞİŞİP, DÖNÜŞECEK
Aykut Ertuğrul (Post Öykü Dergisi Yayın Yönetmeni): "Öykünün yükselişi, onun ölümü anlamına da geliyor aslına bakarsanız. Bir edebi formda iyi eserler ortaya koyulduğu ve iyi eser verenlerin sayısı arttığı anda artık form, yazarlarına yetmemeye de başlıyor. Bugüne kadar sınırlarını ezbere bildiğimiz öykü, bu tempoyla değişip dönüşecektir. "Öykü yükselişte" denmesine sebep olan tüm bu "mutlu" telaş, bir yönüyle neye gebe olacağı belirsiz bir "önce"lik hali aynı zamanda. Art arda iyi öyküler yazan birçok öykücü var. Öyküleri kitaplaşma fırsatı bulamayanları saymıyorum bile. Arkası da geliyor yani."
AZ RASTLANIR BİR DURUM VAR KARŞIMIZDA
Semih Gümüş (Notos dergisi yayın yönetmeni/ eleştirmen): "Öykü 20 yıldır yükselişte. Doğru bir saptama bu. Hem yazılan öykünün ortalama niteliği yüksek, hem de öykü yazanlarının sayısında büyük bir artış var. Başka ülkelerde benzerine az rastladığımız bir durum bu. Sanırım yazma, bir şeyler yazma isteği yeni kuşaklarda güçlü bir istek. Yazmaya başlayanların gireceği ilk yol da öykü oluyor. Öykünün bir tür olarak özellikleri düşünülünce, olağan bir durum bu. Sonuçları da çok olumlu. Öyküler kısa, dolayısıyla yoğun, fazlalıklardan kurtulmuş, kusursuzluk arayışı güçlü, eksiği ve fazlası yok, hayatın sayısız ayrıntısını anlattıkça o ayrıntıların toplamı gerçek hayata çok daha dönük tutuyor. Bütün bunlar da onu gerçek bir sanata dönüştürüyor. Şiir, roman ya da deneme okumak kadar öykü okumayı da severim. Beğendiğim öykücü o kadar çok ki. Sait Faik, Ferit Edgü, Hulki Aktunç, Murathan Mungan, Cemil Kavukçu, Behçet Çelik, Sine Ergün, Gül Ersoy ve daha pek çok yazar beğendiğim ve sevdiğim öykücüler arasında."
BİRÇOK ÖYKÜ VE ÖYKÜCÜ KAZANIYORUZ
Mahir Ünsal Eriş (Yazar): "Bir yükseliş var. Ama buna sektörel bir yükseliş gibi bakmamak lazım. Edebiyat eserli akılların uğraştığı bir şeydir hem yazar hem okur olarak. Bu dönemde rüzgarın böyle estiğini düşünüp geçmek gerekir. Bizim sevincimiz, böyle bir dönemden birçok öykücü ve öykü kazanmak olur. Benim de öykü yazmamın belirlenmiş bir sebebi yok. Anlatmak istediğim şeyin doğasına göre belirlenen bir şey form. Okumayı yazmaktan daha çok severim. Beğendiğim çağdaş öykücüler arasında Ahmet Büke, Mustafa Çiftçi, Pelin Buzluk, Seray Şahiner, Hakkı İnanç, Aylin Balboa, Sinan Sülün var. Sezgin Kaymaz'ın son öykü kitabı
Bakele'ye de bayıldım."
ÖYKÜ ÖLÜM-KALIM İŞİNİ KIYAMETE ERTELEMEZ
Sibel Eraslan (Yazar): Hikaye benim evim. Öykü ise çalışma masam; pencereye biraz daha yakın... Ev oluşu, hikayeye belki kıyamete dek bahşedilmiş bir devir daim imkanı sağlıyor, Tanrı'nın bizden ümit kesmeyişiyle ilgili bir bakıma. Öykü ise ölüm-kalım işini kıyamete ertelemez, "faniler meydanı"nındaki mezat öykücünün gündemidir. Söze yaslanmış hikayenin ana akım edebiyat işleri içinde en başından beri zaten mütevazı bir teni vardır, rağbeti, yükselmeyi veya geri çekilmeyi pek de ka'le almaz. Ama kurmaca ve inşaata yaslanmış yapısalıyla öykü için rağbet, debi, medcezir önemlidir çünkü onun yeryüzü hakkında taşıdığı bir takım iddiaları vardır... Ve kritik bir tedirginliği doğrusunu isterseniz öykü adına hep yaşarım. Çünkü küresel rağbet ve ana akım edebiyat, tavrını roman ve sinema üzerinden endüstrileştirirken öykü, giderek şiire ve şiirin az/pek az/istisna/müstesna ülkesine doğru yol alıyor bence. Avrupa'da neredeyse sırra kadem basmış halde. Bizdeyse halen sığınaktır öykü. Değişim, dönüşüm, fetret, kırılma veya geçiş evrelerinde yazar ve okur açısından öyküye has "sığınak"lık sosyolojisini önemsiyorum. Öyküye rağbeti arttıracak bir sosyoloji var bugün. Mustafa Kutlu, Selim İleri, Ayfer Tunç, Selçuk Orhan ilk anda aklıma gelen öykücüler.
GELENEĞE SIRTINI DAYAYIP YENİ ANLATIMIN PEŞİNDE
Ahmet Ümit (Yazar): "Ben öykü yükselişte ya da düşüşte diye bir şeyin farkında değilim. Öykü için özellikle uğraşan
Notos dergisi var. Öyküye ağırlık verdiği için bunun getirdiği bir hareket olabilir. Bu açıdan bakınca olumlu. Ama başlı başına öykü bir yükselişe geçti tespiti yapmak ne kadar mümkün bilmiyorum. Sait Faik'ten Sabahattin Ali'ye uzanan güçlü bir öykü geleneğimiz var. Günümüzde de çok yetkin öykücüler var ve bu öykünün devam edeceğini söyleyebilirim. Aynı zamanda öykü farklılaşıyor. Ömer Seyfettin'in yazdığı öykülere ve günümüzdeki öykülere baktığımızda bu farklılaşmayı görebiliriz. Dilde de bir değişim söz konusu. Günümüz öykücüleri yeni anlatım biçimlerini kullanıyor. Günün ruhunu, günün renklerini, günün seslerini öykücüler kendi kurdukları yapılarla taşımaya başlıyorlar. Bu da gelenekle bağı olan ama aynı zamanda günümüzde de modern olan öykü türünün gelişmesini sağlıyor. Bana göre Türkiye'de çok güçlü bir öykücülük damarı var. Sait Faik benim için çok önemlidir. Birde Bilge Karasu'nun öykülerini çok beğeniyorum. Birçok öykücü önemli ama bu iki ismin benim için unutulmaz bir değeri var. Eserlerimi yazmadan önce okuduğum büyük isimlerdendir.
ARTIK SOKAK DİLİ DAHA HAKİM
Murat Yalçın (Kitaplık dergisi editörü): "Öykü son zamanlarda bir yükseliş içerisinde. Daha kolay yayımlanıyor ve okunuyor olması okuyucuların dikkatini çekiyor ve öykü okurlarının sayısı giderek artıyor. Buna bir diğer etken de yayınlanan öykü dergileri olabilir. Birçok değişiklik var ama en belirginini söylemek gerekirse dil olarak farklılaştı öykü. Okur dikkatini çekecek bir şekilde yazılıyor ve artık öykülerde sokak dili daha hakim. Öykünün hem Türk hem de Batı edebiyatındaki yeri bence şiirle aynı. Şiire duyulan ilginin aynısı son zamanlarda öyküye de duyuluyor.