2000'leri geride bırakırken, son 10 yıl içinde dünyada en çok iz bırakan müzisyenlerin arasına Norah Jones'un adını koymakta tereddüt etmek saçmalık olur. 2002'de çıkardığı
Come Away With Me ile tüm dünyaya adını duyurmakla kalmadı, gönülleri fethetti. Genç bir kadınken Arif Mardin'in keşfettiği şarkıcı, country şarkıcılarından ödünç aldığı bir tarzla şarkı söyleyen huzur veren yumuşak sesi, hafif piyano melodilerine eşlik eden neredeyse duyulmayan hafiflikteki perküsyonlar ve hüzünlü sözleriyle donattığı üç albümüyle 35 milyondan fazla sattı. Jones geçen günlerde de EMI Music'ten son albümü
The Fall'u yayınladı. Artık 30'una gelen Jones ondan duymaya alışık olduğumuz hafif ve fazlasıyla romantik hallerden hem şarkı sözü hem de müzik olarak sıyrılmış gibi. Alıştığımız düşük sesli ve yumuşak başlı enstrümanlar yerlerini daha sert tonlara bırakmış
The Fall albümünde. Öyle ki
Young Blood ve
Light As Feather şarkılarında rock müziğe göz kırpmış şarkıcı. Albümde bildiğimiz Norah Jones'u en çok hatırlatan şarkı ise minimalist piyano ezgileriyle
December.
YALNIZLIK ACISI
Müzikal olarak yeni bir arayış içine girdiği belli olan Jones'un albümünde aynı kalan şey ise şarkı sözlerindeki belirginleşen yalnızlık acısı. Sözlerinde
Biliyorum bela peşimden gelecek/ama gitmeliyim dediği
Even Though isimli reggea tınılı parça, sevgilisine geri dönmesi için yalvardığı
I Wouldn't Need You ve rollerin tam tersine döndüğü
Back to Manhattan da diğer dikkat çeken işler olmuş. Norah Jones dünyanın sayılı caz vokalistlerinden biri olarak adının müzik tarihine çoktan yazdırdı. Şarkıcı son albümü
The Fall da ise biraz bundan sıyrılmaya çalışarak, temiz ve yumuşak sesler üzerindeki ısrarından vazgeçmiş görünüyor. Ama Jones bunun da üstesinden gelmiş.
The Fall alışık oduğumuz Jones albümlerinden farklı olmasına rağmen melodileri ve Jones'un insanın içini ısıtan vokalleriyle, önümüzdeki aylarda daha fazla ihtiyaç duyacağımız kış güneşinden damlaları, sokakta, evde ve bir takım mekanlarda üzerimize damlatmayı başaracak nitelikte.