SAVAŞLARIN dahi naklen televizyondan izlendiği günümüzde, savaşı anlatmak konusunda edebiyatın görevi nerede başlar ve nerede biter? Savaşın şiiri yazılabilir mi ya da? Şair Birhan Keskin, Metis'ten çıkan son şiir kitabı
Soğuk Kazı' da, belki de hiç olmadığı kadar soğuyan ve katılaşan dünyamıza yine kendine özgü bir şair duyarlılığıyla yaklaşırken; kâh Bağdat ve Gazze'de yaşanan savaştan bahsediyor, kâh vicdanlara sesleniyor. Kendisiyle yapılan bir röportajda, "Bir kalbin varsa savaşı yazamazsın, kalbin elvermez. Savaşın şiiri olmazdı," diyor gerçi ama "İnsan; insan ne ki,/ Şeytanın bacağı kırık kalıyor/ İnsan derken" dizeleri bile yetiyor aslında koskoca bir savaşı ve orada yaşananları anlatmak için.
MODERN ZAMAN KLASİĞİ
Irak, Gazze, Afganistan... Günümüzde savaş denince buralar geliyor aklımıza ama 60'lı, 70'li yıllarda, savaş gündemini Vietnam oluşturuyordu. Ve o dönem yaşananlar pek çok romana da ilham kaynağı oldu. Tim O'Brien'ın çok ödüllü kitabı ve Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap seçkisinde de yer alan
Taşıdıkları Şeyler, türün klasikleri arasında sayılan bir eser. Kitap bizde de Avi Pardo'nun nefis çevirisiyle, Siren Yayınları tarafından bugünlerde yayımlandı.
Gerçek Bir Savaş Hikâyesi Nasıl Anlatılır? esasen,
Taşıdıkları Şeyler'in bölüm başlıklarından birinin adı. Bu son derece sarsıcı ve güçlü roman, bu sorunun cevabını ararken, bir yandan da cesaret, korku, dostluk, insan doğasının sertliği ve hatırlama üstüne, kurgu ve gerçeklik arasındaki bulanık çizgide dolaşan bir hikâyeyi; klişelerden uzak, insancıl ve dürüst bir yaklaşımla anlatıyor. Yalnızca savaşı değil, insan doğasını da sorgulayan
Taşıdıkları Şeyler; lirik anlatımı ve şiirsel bir güzellikte seyreden diliyle de türün klasikleri arasında ayrıksı bir yere sahip. Yazar O'Brien, ilk başta sorduğu soruya ise "Bazen, gerçek bir savaş hikâyesini anlatamazsın. Bazen, anlatılamaz," cevabını veriyor.
AİLE İÇİNDEKİ SAVAŞLAR
Atiq Rahimi'nin Can Yayınları'ndan çıkan, 2008 Goncourt Ödülü sahibi
Sabır Taşı adlı romanı ise Afganistan'daki iç savaş döneminden sesleniyor bize. Afganistan'daki bir evde geçen romanda, yediği bir kurşun sonrası bilincini kaybetmiş yarı komadaki bir erkekle, onun başından ayrılmayan karısının öyküsü anlatılıyor. Dışarıda bir savaş sürüp giderken, kocasının tepkisizliğini fırsat bilen kadın, o güne dek bastırmak zorunda kaldığı tüm duygularını ve sırlarını dışa döküyor. Bu şiirsel ve yüksek tempolu hikâye boyunca, yazar; savaşın yalnızca sokakta değil evlerde, aileler içinde de yaşandığını gözler önüne sererken, insan yerine konmayan kadınların dramını da sarsıcı bir biçimde dile getiriyor. Uzun lafın kısası; evet, belki artık savaşları naklen izleyebiliyoruz, ama orada yaşanan dehşeti bir macera filmiyle karıştırmamak ve insanlık dramını duyumsayabilmek için asıl olarak hâlâ edebiyatın gücüne ihtiyaç duyuyoruz.