UMUT'UN Türkiye'den kaçak olarak çıkarılıp gösterilmesinden tam 40 yıl sonra ve de son olarak bizzat yönettiği Duvar'ın yarışmada gösterilmesinden 28 yıl sonra, Yılmaz Güney yine Cannes'da sinema perdesine geldi. Bunuel Salonu adlı oldukça büyük salonu dolduran her ülkeden sinemaseverler, onun sakalları uzamış, poşlu hudut kaçakçısı Kürt delikanlısı rolündeki göz yaşartıcı başarısını sessizlik içinde izlediler. Fatih Akın sayesinde Dünya Sinema Vakfı'nın çabalarıyla onarılıp hayata dönen filmin teknik durumu parlak değildi. Negatifleri pek sanatsever devletimizin geleneksel ilgisizliğine eklenen 12 Eylül hışmı içinde yok olup giden filmin onarımı, elde bulunan kötü bir pozitif kopyadan yapılabilmişti ancak... Bu yüzden, çizikler tümüyle yok olmamıştı, sık sık 'yağmurlu' görüntüler, atlayıp sıçramalar vardı ve film sonunda 74 dakikaya inmişti. Ama perdeden esen gerçeklik duygusu öylesine güçlü, kalabalık takım oyunculuğu (Erol Taş'dan Osman Alyanak'a, Pervin Par'dan Tuncer Necmioğlu'na, gösteriye bizzat katılan Tuncel Kurtiz'den Aydemir Akbaş'a, Atilla Ergün'den Danyal Topatan'a) öylesine sağlamdı ki...Ve de Yılmaz Güney nostaljisi, o kırık hayatın belleklere yerleşen hüzün duygusu öylesine dimdik ayaktaydı ki... Kimse yerinden kımıldamadı. Ve filmi sonuna dek izledi. Böylece Cannes 2011'in en unutulmaz anlarından biri yaşandı. Hepimizin, herkesin aklı da o zor koşullarda böyle filmleri çekebilmiş eski ustalarımızda, özellikle de 93 yaşındaki yönetmenimiz Lütfi Akad'daydı. Ona buradan tüm o seyirciler adına kocaman bir selam yolluyorum.