Henüz 28 yaşında, çıraklıktan çıkalı çok değil, 10 sene olmuş ama yedi ay önce Etiler Çamlık'ta açtığı restoranı Nusr'ET Seakhouse'da istisnasız her gece Türkiye'yi yönetenleri ağırlıyor. Her biriyle can ciğer kuzu sarması olabiliyor. Evet, Nusret Gökçen, eti işini çok iyi biliyor. Nusr'ET'te dünya standartlarında yemek servis ediliyor. Ama bu denklemde iyi yemekten çok daha fazlası var. Nusret Gökçen, Mehmet Emin Karamehmet'i de, sade vatandaş Mehmet'i de memnun edecek, özel hissettirecek kişisel bir hizmet sunuyor. Her müşterinin etini pişiriyor, yemeğini kesiyor, yemek işinin sadece lezzetten ibaret olmadığını ele güne ispat ediyor. Bu sayede, bu kısacık sürede, sayıları 2 bini aşan sadık müşteriler edindi. İşte sıfırdan başarının hikayesi.
- Kaç yaşında başladı etle ilişkiniz?
- 13 yaşında, Günaydın Kasap'ta çırak olarak başladım. Ortaokulda sınıfta kalınca babam 'Bu çocuk okumayacak bari adam olsun,' dedi, beni ağabeyimin yanına kasap çırağı verdi.
- Etle ilişkiniz ilk görüşte aşk mı?
- Yok değil. Yatmaya, gezmeye, dolaşmaya alışmışım, iş zor geldi. 10 tane usta var kasapta, tek tek hepsiyle ilgilen, yerleri sil, paketleri taşı, siparişe git, çay getir, bir dünya iş vardı. 07:00 - 24:00 çalışıyorum. Eti de elletmiyorlar.
- Neden eti elletmiyorlar?
- Et kıymetli. Elini sür bakalım, tekmeyi yiyorsun. İki-üç sene ete hiç dokunmadım. Sonra patron, tezgahının yanına seyyar masa koydu. Kıymasını çekmeye, etini paketlemeye başladım. Etin neresinden ne çıkar, nasıl hazırlanır öğrendim, ama altı seneyi buldu.
- Geldiniz 18 yaşınıza.
- Evet, sonra bizim işin boyutu değişti. Steak işi başladı. İstinye Park Günaydın Steakhouse'da et şeçme, pişirme işini bana verdiler. Ben 'Gelse gelse, günde 50 kişi gelir,' diyordum. Ama kapılar açıldı günde 500 kişi girdi içeri. Müşterinin etini seçmeye, kendim servis etmeye başladım. Diğer çalışanlar rahatsız oldu, beni Etiler şubesine sürdüler. O zaman Etiler'deki dükkanın günlük cirosu 1500 liraydı, ben gittim 15.000 liraya çıktı. Herkes benim için gelmeye başladı.
- Kızdılar mı?
- Adım, dükkanın önüne geçmeye başlayınca, 'Sen sadece et kes, müşteriye bakma,' dediler. Deniyorum olmuyor. Müşteri geliyor, beni çağırıyor. 'Etinizi seçemem,' diye nasıl diyeyim? Benimle başa çıkamayınca, bir gece çalışanlardan bile habersiz dükkanı tadilata soktular.
- Ne yaptınız siz?
- Dükkanın karşısında bir de kebapçımız vardı. 'Müşteriyi oraya oturturum, eti aşağıda pişirip kebapçıda servis ederim,' dedim. Müdür, patronu aramış, 'Nusret kafasına göre insan ağırlıyor,' diye. Bana bir telefon: 'Üstünü başını çıkar, git!'
NEW YORK TIMES'A BİLE ÇIKTI
- Arjantin'de, New York'ta et işini öğrenmişsiniz.
- Arjantin'de üç ay kaldım. Çiftliklerde, kesimhanelerde tüm teknikleri öğrendim. Günaydın'dan kovulunca New York'a gittim. Hem steak işini öğrendim hem de Türk restoranlarında çalışanlara kebabı öğrettim. Hatta New York Times'a çıktım.
- Nasıl yer verdiler size?
- New York'ta Pascha diye bir yer var. Mutfakta Meksikalılar çalışıyor. Sözde Adana, beyti yapıyorlar. Onlara kebap yapmayı, inceliklerini öğrettim. Gazeteciler geldi, şov yaptım. 'Nusret Gökçen Türk yemeklerini tanıttı' diye beni yazdılar.