Mahsun Kırmızıgül'ün bugüne kadar çektiği sinema filmleriyle ilgili çıkan haberler ve oyuncularıyla yapılan söyleşiler sayesinde, onun heyecanlı bir yönetmen olduğunu öğrenmiştik. Kırmızıgül'ün heyecanı hiç azalmamış olsa gerek ki, cuma akşamı atv'de ilk bölümü yayınlanan Hayat Devam Ediyor dizisinin, adeta bir sinema filmi gibi çekilmiş olduğunu gördük. Hayli acıklıydı ilk bölüm. Dizinin, töre, namus cinayetleri, çocuk gelinler ve kumalık gibi, Türkiye'nin en önemli yaralarına parmak basan hikayesi, ruhumuzda yara açtı desek yeri. Dizinin başrol oyuncularından ikisi, Fikret Kuşkan ve Şenay Gürler, oyunculuklarıyla dikkat çekiyor. İki oyuncuyla da dizi üzerine söyleşi yaptık. Ama öncesinde, izlemeyenler için kısaca dizinin hikayesini özetleyelim: Hikaye, Doğu Beyazıt'ta geçiyor. Çömlekçi bir baba İsmail'in (Fikret Kuşkan) kızı Hayat (Meltem Miraloğlu), evlenmeyi düşündüğü Kerem'le (Sezgi Mengi) beraber olur ve bu durum aile içinde duyulunca, Hayat için ölüm kararı alınır. Bir tesadüf sonucu infaz gerçekleşmez. Kerem de zorla amcasının kızı ile nişanlanınca, Hayat'ın umutları tükenir. Bir yandan da aile içinde Kudret (Rozet Hubeş) ve kuması, Hayat'ın annesi Cennet (Şenay Gürler) arasında bir husumet sürmektedir. Kudret, kendisiyle ve çocuklarıyla ilgilenilmediğini düşündüğü için, hırsını kuması Cennet'ten ve çocuklarından çıkarmaktadır. Aile İstanbul'a taşınmaya hazırlanırken, eşrafın yaşlı başlı zenginlerinden Abbas da kendine ikinci eş olarak, 15 yaşındaki Hayat'ı ister. İsmail başta karşı çıksa da, çok sevdiği kızını vermek zorunda kalır. Hayat'la Abbas'ın evlendikleri gece Kerem, Hayat'ı kaçırmaya gelir. Ancak kız onu reddeder ve Hayat, Abbas'ın olurken Kerem intihar eder...
FİKRET KUŞKAN:
UZAKTAN BAKMAKLA ANLAŞILMIYOR
ŞENAY GÜRLER:
SORUNLARIN TEMELİNDE YOKSULLUK VAR
- Dizinin ilk bölümü sinema filmi gibi.
- Senaryoyu ilk okuduğumda ben de 'Neden bunu sinema filmi yapmıyorsunuz?' demiştim. Ama Mahsun, bu hikayeyle daha çok insana ulaşmak istiyordu.
- Sizin dizide yer almanız nasıl oldu?
- Aslında başlangıçta çok tereddüt ettim. Bana senaryo geldi. Br işi daha yeni bitirmiştim ve aralık ayına kadar çalışmayı pek düşünmüyordum. Ama senaryoyu okuyunca Cennet'ten çok etkilendim. Çok gerçekti. Kuma olmayı kabul etmiş bir kadın. Çok küçük yaşta Foça'dan Ağrı'ya gitmiş ve âşık olmuş. Kuma olarak gittiği kadının da çektiği bir acı var. O bambaşka bir acı yaşıyor, kuma giden bambaşka bir acı yaşıyor... Bunları okuduğumda çok etkilendim. Sonra bir de Mahsun anlattı. Ve öyle bir anlattı ki, ben diziyi gördüm sanki. En çok korktuğum, Avrupa Yakası'nda oynadığım Fatoş'la, insanların kafasında çok güçlü bir algı oluşmuş olmasıydı. Çok ürktüm. O yüzden herkesten habersiz, önce konuşma dersi aldım.
- Mahsun Kırmızıgül'le çalışmak nasıl?
- İnanılmaz bir heyecanı var. Cast oluştururken çok uğraşmışlar. Mesela benim kuma gittiğim Kudret, Rozet Hubeş. O kadar beğenirdim ki ben onu... Hayran olduğum bir oyuncuyla oynuyorum yani. Keza Fikret öyle. Çok değerli oyuncularla çalıştık gerçekten. Ama dizide, Mahsun'un kurduğu dramatik yapının çok büyük etkisi var. Bir kere karakterleri bize o kadar iyi anlattı ki, onun üzerine bir şey inşa ettik. Yönetmenin aklındakini anlamak çok önemli. Ve onun duygusu o kadar içten ki, biz oynarken, o da bizimle oynuyor zaten. Bir şeyi anlatırken gözleri dolan bir insan. Bir de bu kadar naif biri olduğunu ben bilmiyordum. Ve bu kadar çalışkan olabileceğini hiç tahmin etmezdim. Sette inanılmaz bir etkisi vardı.
- Set İstanbul'a taşındı artık değil mi?
- Evet. Beş bölüm İstanbul dışında çekildi. Beşinci bölümün sonunda İstanbul'a geliyor aile. Altıncı bölümü çekiyoruz şu anda.
- Oynadığınız karakter Cennet'le ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Cennet çok naif. Ama bir taraftan da çok sert olabileceğini düşündüm ben. Koşullar ne kadar ağırsa, insanlar o derece katılaşıyor çünkü. Ama Cennet küçük yaşta Batı'dan geldiği için biraz daha duygusal ve sevgi dolu, özellikle kocasına ve çocuklarına karşı. Ama çocuklarını korumak için çok sertleşebileceği anlar var. İlerleyen bölümlerde de göreceksiniz. Çocuklarına sevgisi, kocasına olan aşkı, kuma olarak gitmeyi kabul etmesi... Bütün bunları tuğla gibi üst üste koyuyorsunuz. Ama mükemmel bir karakter mi, hayır. Zaafları var. Ancak bütün zaaflarıyla, bütün o çelişkileriyle bir insan Cennet. Karakterin çok derinliği olduğunu hissettim. Rahat empati kurdum. Öyle bir şey yaşadığım için değil tabii ama ne olursa olsun bu ülkede yaşıyorsunuz, bu ülkenin gerçekleri var, töre cinayetleri var, kumalık var, çocuk gelinler var. Bütün bunlarla yaşıyoruz zaten. Ve o karakter, içimizden bir yerden çıkıyor.
- Kuma gittiğiniz Kudret de kötülük yapıyor ama bir yandan da zavallı...
- Tabii. Çok acı verici. Ve bir sürü kadın böyle yaşıyor. Çok dişi ve çok zor bir karakter. 15 yıldır kocasıyla yatağa giremiyor, hiçbir ilişkisi yok kocasıyla. Durumu çok zor. Bir yerde güçlü, çok sert. Ama diğer yandan bir kadın olarak trajedi yaşıyor. Bir yandan âşık da kocasına. Bir tek onu görmüş hayatta. Kudret çok daha sert bir kadın olabilirdi. Ama Rozet ona öyle insani bir yön de kattı ki, hem kızıyorsunuz zaman zaman, hem de 'Yazık ya, bu kadının yaşadığı ciddi bir trajedi,' diyorsunuz.
- Dizinin işlediği toplumsal konularla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Belki bu sorunlar daha çok Doğu ve Güneydoğu'da var ama bu sorunları hep birlikte yaşıyoruz aslında. Kumalık, töre cinayeti, çocuk gelinler... Hepsinin temelinde yoksulluğun olduğunu görüyoruz. Bir de bunun üzerine kadının, ataerkil toplumda çektiği sıkıntılar var. Gencecik çocuklar öldürülüyor. Küçücük çocuklar evlendiriliyor. Aklımızın almayacağı şeyleri normalmiş gibi yaşıyorlar. Tüm bunların 'normalleşmiş' olmasına da isyan ediyor insan.
DUYGU SÖMÜRÜSÜ YOK
- Töreyi uygulayan insanlarda algı da değişmiyor kolay kolay...
- Çünkü biz kapalı bir toplumuz. Özellikle Doğu'da, müthiş bir kapalılık söz konusu. 'Kol kırılır yen içinde kalır,' lafını çok severim aslında ama Doğu'da o kadar çok şey yaşanıyor ki ve bunlar dile getirilmiyor... Dizide de, aile içinde bunu görüyoruz. Kapalılık ve yoksulluk yüzünden yaşanıyor tüm sorunlar.
- Çözüm olarak sizin fikriniz nedir?
- Sivil toplum kuruluşlarına çok iş düşüyor. Kadınlarla ilgili özellikle. Yoksulluğun insanların üzerine binmesinin aşılması için de bir şeyler yapılması lazım.
- Bu dizi, bu algıyı biraz olsun değiştirmek için etkili olur mu sizce?
- Tabii ki olur. Çünkü kitle iletişim araçları içinde televizyonun çok büyük bir rolü var. Her evde televizyon var. Özellikle Doğu'da bu dizinin çok ilgi çekeceğini düşünüyorum, çünkü bütün bunlar orada yaşanıyor. O töreleri uygulayanlar ne hissedecek bakalım? Kudret mesela, silahı veriyor ve 'Vur!' diyor. Orada kadınlar da bunu yapabiliyor yani. O kadınlar ne hissedecek, dışarıdan bakabilecekler mi acaba? Dizinin tartışma yaratacağını, bu konuların daha çok konuşulmasını sağlayacağını düşünüyorum. Dizinin bu anlamda bir misyonu var tabii ki.
- Yani siz ne kadar etkileyici oynarsanız, topluma o kadar katkınız olacak aslında!
- Ama tabii duyguları sömürme üzerinden gitmemek de önemli. Bizim aynı zamanda en dikkat ettiğimiz şeylerden biri bu. Çünkü sömürüye de çok açık konular. Bütün bunları olduğu gibi, en gerçek haliyle anlatabilmek en etkileyici olanı. Sahici insanlar ve gerçek durumlar. Bir de etkileyici bir görüntü diliyle anlatırsak bunu, belki bir şeyleri değiştirmeye katkımız olur.