52 yıl önce bu sabah... 27 Mayıs 1960... Erkenden kalkıp çocuklarını uyandıran bir baba... Onlarla helalleşip bavulunu meçhul bir geleceğe hazırlayan bu adamın adı Tevfik İleri... 1950-60 arasındaki Demokrat Parti hükümetlerinde ulaştırma, milli eğitim ve bayındırlık bakanlığı yapmış, Meclis Başkan Vekilliği ve Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunmuş. Birazdan askerler gelip onu bilinmeyen bir yere götürüyor. Kendisinden ancak dört gün sonra haber alınabiliyor ve Ankara Harp Okulu'nda olduğu öğreniliyor. Haber deyince... Nerede olduğunu anlatan küçük bir not... O da bir şeydir. Aylar boyunca karısı Vasfiye Hanım ve çocukları Harp Okulu'na bizzat gitmekte, yazdıkları küçük notları oradaki nöbetçi subaya vermekte, o da keyfi yerindeyse babalarına iletmekte ve ondan gelen birkaç cümlelik notları kapıda bekleyenlere getirmektedir. 17 Haziran 1961 tarihine kadar bu durum böyle devam eder. İleri, bu tarihte diğer Demokrat Partililerle birlikte Yassıada'ya nakledilir. Mektuplaşmaya izin vardır ama ona da mektup denebilirse. Tutuklulara, katlandığında zarfa dönüşen tek parça bir kağıt dağıtılmakta ve en fazla 10 satır yazmalarına izin verilmektedir. Gelen mektuplar için de benzer bir sınırlama söz konusudur. Hepsi, görevli subaylar tarafından okunup sansürden geçirilir. Mektupların bazı bölümleri kesilir, çizilir; hatta bazıları hiç verilmez. Sansürlenen kısımlar sadece siyasi ve sosyal durumlarla ilgili değildir; bazen sevgi sözcükleri bile çıkarılır, hatta yanına 'Bu ne biçim hitap!' şeklinde notlar düşülür. İhtilal mahkemesi Tevfik İleri için 'müebbet hapis' kararı verir. Karar sonrasında İmralı'dan alınıp Kayseri Cezaevi'ne, oradan da Ankara Hastanesi'ne nakledilir. Hapishanenin sağlıksız şartlarında, gördüğü manevi işkencenin de tesiriyle kansere yakalanmıştır. 31 Aralık 1961'de hayata gözlerini kapatır. Tevfik İleri suçsuz olduğunun, 'milletin bir gün gerçekleri anlayacağının' bilincindedir. Hastanede yatarken kızından, yaptığı bütün konuşmaları kitap olarak bastırmasını rica eder. Kızı Cahide (İleri) Aksoy, bunu bir vasiyet kabul eder.
Babam Tevfik İleri / Konuşma ve Görüşleri 1977'de yayımlanır. Onu 2003 yılında,
Yassıada ve Kayseri Günlükleri takip eder. Bu kitap İleri'nin Yassıada'da iken tuttuğu defterlere dayanmaktadır. 10 adet olduğu bilinen ve dördü kaybolan defterler...
SULTANAHMET ÇEŞMESİ
Günlük ve konuşmalardan sonra, Cahide (İleri) Aksoy şimdi de babasının çeşitli tarihlerde yazdığı mektupları yayımladı.
Yassıada'dan Mektup Var adlı kitap, geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınevi tarafından basıldı. İleri'nin eşine ve çocuklarına yazdığı bu mektuplarda Yassıada'da gördüğü muameleden içerideyken okuduğu kitaplara kadar pek çok konu ilk kez açıklanıyor.
Yassıada'dan Mektup Var kitabı, İleri'nin karısı Vasfiye Hanım'a duyduğu büyük aşkı da ölümsüzleştiriyor Vasfiye Hanım da Tevfik Bey gibi Hemşinli. Ailelerin uygun görmesi üzerine Hemşin'de birbirlerini görüyor ve yine onların izniyle ilk kez İstanbul'daki Sultanahmet Çeşmesi'nde baş başa buluşuyorlar. Her ikisinin de mektuplarından anlaşılıyor ki ilk görüşte başlayan ve ölümün bile bitiremediği bir aşktır bu. Yıllar sonra Yassıada'dan yazdığı kısacık mektubunda Tevfik Bey şöyle diyor: "Şimdi sigarayı yaktığım kibritin üstünde Sultanahmet Çeşmesi'ni gördüm. O kibritlerden siz de alın."
BİR GECEDE AĞARAN SAÇLAR
Tevfik ve Vasfiye İleri 1930'da nişanlanıp 1933 yılında evlenir. Tevfik İleri 1961 yılında ölür; Vasfiye Hanım 2011 yılına kadar yaşar. Dile kolay 50 yıl, ama yalnız değildir. Ömrünün son gününe kadar evin giriş kapısına bakarak: "Şu kapı çalınsa, Tevfik içeri girse hiç şaşırmam, onunla o kadar beraberim ki," der. Çiftin üç çocukları olur: Cahide, Ayşe ve Cahit. Aslında Cahide ilk çocukları değildir. Erzurum'da doğan ilk çocuklarını birkaç aylıkken kaybederler. Çanakkale'de doğan ikinci çocuklarını da tıbbi yetersizlikler nedeniyle kaybedince dünya başlarına yıkılır. Üçüncü çocukları Cahide 1941 yılında doğar. Çiftin, bu kitapları ortaya çıkaran kızları Cahide'yle ilgili şöyle bir anısı var: Tevfik Bey'in şehir dışında olduğu bir günün gecesinde Cahide ağır hastalanır. Başında bekleyen Vasfiye Hanım ölüp ölüp dirilir. "Cahide'nin hastalanıp yüksek ateşle kavrulduğu bir gecenin sabahında, çektiği ızdırabın bir izi olarak, başındaki bir tutam saç boydan boya beyaz renge dönmüştür." Vasfiye Hanım'ın saçlarında görülen beyazlık bir moda olmayıp, o gecenin eseridir ve üçüncü çocuklarını da kaybetmenin korkusuyla oluşmuştur. O günlerde yaptıkları yazışmalarda Tevfik İleri'nin şu satırları göze çarpar: "Salı günü mektubunu bekliyordum, gelmedi. Çok üzüldüm, içime korkunç şüpheler girdi. Meğer neler olmuş. Demek zavallı Cahidemiz 41 derecede çırpındı, durdu. Vah zavallı Vasfiyem. Senin o dakikalardaki ızdırabını tamamen hissediyorum. Ne korkunç manzaralar gözünün önüne gelmiştir... Güzel Cahidemiz demek 41 derecede yavaş yavaş 'annem' diyebildi. Allah onu annesiz, seni onsuz, beni de sizsiz bırakmasın." Tevfik İleri'nin, karısının saçlarının bir gecede beyazladığından haberi yoktur. Üç gün sonraki (7.03.43) mektubunda bilmeden şunları yazar: "Ben daha şimdiden, senin senelerce sonraki halini gözümün önüne getiriyor, seni, saçları beyazlanmış asil çehreli ve vakarlı Vasfiye'yi bugünkü kadar arzu ve muhabbetle seviyorum." Yüzyılın aşklarını yazıp oynatanlar acaba Tevfik ve Vasfiye İleri'den haberdar mı?
İFLAH OLMAZ BİR İDEALİST
Tevfik İleri, bugünkü adıyla İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken liderlik yönüyle öne çıkıyor ve okuldaki son yılında Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığı'na getiriliyor. Başkan olarak birçok ilke imza atıyor; yerli malı kullanımının önemini anlatan Yerli Mallar Hareketi ve Çanakkale Savaşları'nın yıldönümünün ilk kez anılması da bunlar arasında. Okulu iyi dereceyle bitiren İleri, arkadaşlarının ve hocalarının ısrarlarına rağmen İstanbul'da kalmak yerine Anadolu'ya gitmeyi tercih eder. Memleketine hizmet etmek, birikimini toplumla paylaşmak istemektedir. Bu durumu çiçeği burnunda karısı Vasfiye Hanım'a yazdığı mektupta şöyle anlatır: "Her gittiğimiz yerde hürmet ve sevgi bulacağız. İyi insanlar olacağız. İyi işler yapmak için çalışacağız. Ben nasıl her fırsat bulduğum zaman ve yerde köy insanının hakkından, mahrumiyetlerinden söz edeceksem, sen de köy kızlarının, temiz tertemiz köy kızlarının konuşan dilleri olacaksın. İyi işler yapmaya çalışacağız. Her gittiğimiz yere sevgi ve şefkat götüreceğiz. Bütün Anadolu'yu dolaşacağız. Sen benim büyük dert ortağım ve en iyi arkadaşım olacaksın. Seninle birlikte, bildiğimiz köy türkülerini söyleyerek dolaşacağız." Dolaşırlar da... İlk gittikleri yer olan Erzurum'un kara kışında, yokluklar ve soğuk içinde, yakıt olarak kullandıkları tezek kokusundan yüksünmeden birbirlerine sarılarak yaşarlar. Oradan Çanakkale ve Samsun gibi farklı şehirlere geçerler. İleri nereye gitse sevilmekte, adı bir efsane gibi dilden dile dolaşmaktadır. Demokrat Parti'nin kurucuları da bunun farkına varır ve kendisine milletvekili olması için teklif götürür. Kabul eder; 10 yıl boyunca bakanlık, başbakan yardımcılığı, Meclis başkan vekilliği yapar. 1960 İhtilali'ni yapanlar, Demokrat Partili vekil ve bakanları yolsuzlukla itham ederek halkın gözünden düşürmeye çalışmışlardı. Bir de Tevfik İleri'nin vasiyet niteliğindeki şu kısa mektubunu okuyun: "Sevgili Vasfiyem, aziz yavrularım! Size mal-mülk, servet bırakmadım. Bütün hayatım boyunca bir emeklilik maaşı için çalıştım. Tecelli eden adalet onu da kuşa çevirdi. Ne yapayım. Kader böyle imiş. Yalnız, size şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla teselli buluyorum. Siz de bununla iftihar edeceksiniz."