HAPİSTE YUNANCA ÖĞRENDİM
"Maria'nın ağabeyi Panayot'la kaçak iş yaparken hem Midilli'de hem de burada hapis yattık. Onlar bazen bizim tekneleri, bizim sulardan alıp götürürdü, bazen de bizimkiler onları. Aramızda hep bir husumet vardı ama biz yılmadık, gidip geliyorduk. Bir keresinde yakalandım, mahkemeye çıkıp, iki ay orada hapis yattım. Midilli'de yakalanıp hapis yatarken, karım beni çok merak etmiş, Altınova'da bir falcıya gitmiş. Falcı ona 'Dar bir yerde, ama merak etme, dönecek,' demiş. 1991'den beri Midilli'ye artık pasaportla gidiyorum. Şimdi Midilli Belediye Başkanı yakın arkadaşım. İlk pasaportla gittiğimde o kadar sevindim ki yanımdaki arkadaşımla bir şişe viski içtik. Midilli'nin yerel gazete muhabirleri fotoğraflarımızı çekmişler. Biz 31 kişiydik. Geçenlerde Maria'nın ağabeyi o ilk pasaportla gittiğimiz zaman çekilen fotoğrafın basıldığı gazeteyi gösterdi. Yunanca 'Bir Türk, bin İngiliz'e bedeldir,' yazıyor. Hakikaten Türkte para olunca harcar."
MİDİLLİ'DE DE TÜRK EŞLER VAR
"Midilli'de Yanni Bancaludis isminde bir İstanbullu Rum arkadaşım var. İstanbul Perşembeli. 1965'te gönderilmiş Yunanistan'a. Onun eşi Türk. Sık sık buraya gelirler. Midilli'nin tam ortasında oteli olan Kosta isminde bir arkadaşımın da iki karısı var. Biri Türk, Bursalı. Diğer eşi de Yunan. Arkadaşım, Yunan eşinden boşanmayı düşünüyordu, ama 'Yapma, üç çocuğun var,' dedim. Antikacı Cingir Manoli'nin yeni eşi de Türk. Aralarında 30 yaş var. Manoli'ye 'Niye bu kadar genç biriyle evlendin?' diye sordum. 'Çok sevdim, aşkın yaşı olmaz,' diyor."
KAÇAK İŞ YAPAN SON KUŞAĞIZ
"Rahmetli babam da kaçak iş için Midilli'ye gidiyordu. Biz kaçak giden son kuşağız. Ayvalık'tan Kırali, Boşnak Ferhat, İbrahim Parlak, Ziya... O zaman garibanlık, yoksulluk vardı. Üç dört ay et yüzü görmezdik. 1949'da ekmek karneyleydi. Annem mısır unundan ekmek yapardı. İçine de bizi kandırmak için kaymak koyardı, ben anlardım. 'İncir ağacından olmaz oklava, mısırdan unundan olmaz baklava,' derler. Ama yokluk, her şeyi bozuyor.
MARIA TÜRKÇE ÖĞRENDİ
"Maria'nın beni sevdiğinin farkındaydım, ama ben evliydim. Eşimi de sevdim. Maria, ağabeyinin sayesinde Türkçe öğrenmişti. Bir gün bana 'Sagapo,' (Seni seviyorum) dedi. Bunu duyunca, gözlerim yaşardı, o da bana sarıldı."
KARIMA DA ANLATTIM
"Karıma Maria'yı anlattım. Çünkü hâlâ Maria'nın ağabeyi Panayot bize geliyor. Benim hanım, onun elini öpüyor, sarılıyorlar. Ben anlatınca karım kıskanmış olabilir ama artık o da alıştı. Burada çalışırken de gazinoya gelen bayanlarla oturuyoruz, konuşuyoruz. Maria'nın ağabeyi Panayot'a 'Gel seninle bir gün Maria'nın mezarını ziyarete gidelim,' dedim, başladı ağlamaya. Benim de gözlerimden yaş aktı. 'Yapma Nurettin, günlerce bunun etkisinden çıkamıyorum sonra... O da seni çok seviyordu,' diyor."
HATIRLADIKÇA HÂLÂ AĞLARIM
"Eğer burada evli olmasaydım, Maria ile mutlaka evlenirdim. Aklıma geldiğinde hala ağlıyorum. Eğer evlenseydik, kesin o buraya gelirdi. Çok iyi bir insandı. Benden iki yaş küçüktü. Çok kabiliyetli bir hanımdı. Ben evlendikten üç yıl sonra o da evlendi, beş altı yıl evli kaldı. Ama sonra çocuğu olmadan, çok genç yaşta öldü. Midilli'ye gittiğimde onların evinde kalıyordum. Annesiyle babasıyla da tanıştım. Bende birkaç tane fotoğrafı vardı, ama 1989'da gazinomuzda bir yangın çıktı ve hepsi yandı."
ERDAL ÖZYAĞCILAR'LA RAKI İÇMEK İSTERİM
"İki Yaka Bir İsmail'i heyecanla izliyorum. Oradaki olayların aynısını yaşadım. Hanım da merakla izliyor. Bu dizi, iki tarafı daha da yakınlaştıracak. Şimdi Yunan adalarına vize de kalktı. Ben Yunanları severim. Eğlenmeyi severler, iyi yaşamayı bilirler. Eskiden kaçak gittiğimizde, Midilli'nin arkasındaki Yere'ye giderdik. Benden daha yaşlı olan İbrahim ve Parlak Ziya'nın da Midilli'de bir eşleri olduğunu duyardım. Türk erkekleri, durumu iyi olunca, biraz eline yüzüne de bakılınca, böyle şeyleri seviyor. İsmail'i canlandıran Erdal Özyağcılar'ı tanımayı, onunla karşılıkla rakı içip, kadeh kaldırmayı çok isterim. Elveda Rumeli dizisini de izlerdim. İki yaka arasında gidip geldiğim yılları özlüyorum. Heyecan, stres insanı, daima dinç tutar."