AİDİYET HİSSİNİ YENİDEN CANLANDIRACAĞIZ
- D. A: Merak ettiğim bir şey var. Mesela projeler arasında öncelik sıralamasına nasıl karar veriyorsunuz?
- A. M. D: Filmden örnek vereyim. Herkes su istiyor. O zaman o su gelecek. Beyoğlu için de bu böyle. Benim yaptığım bütün işlerin yüzde 90'ı, üzerinde ittifak edilmiş, istenen işler. Her gün ben arazideyim. İnsanlarla görüşüyorum. İsteklerini söylüyorlar. Aynı istekleri sık sık duyuyorsanız demek ki o isteği yerine getirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Zaten yapınca da teşekkür geliyor. Ama eğer bir belediye başkanı halkın içerisinde değilse, o zaman oturduğu yerden yanlış proje üretir ve tepki görür. Dokuz yıl boyunca bir sürü iş yaptım. Benim en önemli akıl hocalarım ev kadınları. Çünkü yerelin ihtiyacını onlar çok iyi biliyor. Toplantılara da en çok onlar katılır. Toplantıda bir anne gelir, size mahalleyi özetler.
- D. A: Mahallelerin ne tür sıkıntıları var?
- A. M. D: Eskiden yollar, kaldırımlar konuşuluyordu. Ama altyapı çalışmalarını hallettik. Şimdi kentsel dönüşümü konuşuyoruz. Çünkü insanların binası depreme dayanıklı mı değil mi? Türkiye'de yerel yönetim kavramı medeniyeti yeniden inşa etme sürecine geldi. Çünkü bu yapılar bu haliyle güven vermiyor. Eğer insanların gündeminde bu sorun olmasaydı, başbakanımız da bu projelere start vermezdi zaten.
- D. A: Kentsel dönüşüm sadece depremle ilgili değil.
- A. M. D: Değil. Evlerle birlikte, okulu, ibadet yeri, parkı, bahçesi, sağlık tesisleri, kültür merkezleriyle yeni bir şehir inşa etme dönüşümü.
- D. A: Peki bu dönüşüme tabi tutulan yerlerde oturan insanlar değişime ayak uydurabilecek mi?
- A. M. D: Bana göre bir mahalle bir okul çevresidir. 1000 öğrenci varsa okulda, çevresinde 1000-1200 daire vardır. Bu 1200 haneye kültür merkezi, meydan, ibadethane, park, muhtarlık, nikah salonu inşa etmeniz gerek. Burada yetişen birey bu mahalleye ait hisseder kendini. Sonra bu birey İstanbul'un da bir parçası olabiliyor. Siz bu mekanizmayı böyle ihtiyaçlarla çözüp 4 bin kişiyi bir çatı altında deveran ettiremezseniz, koca bir şehirde yalnız hisseder insan kendini. Eskiden ne güzel mahalle kültürü vardı, şimdi yok dediğimiz nokta aslında şehirlerin plansız büyümesinden kaynaklanıyor. İnsanların semtlerine aidiyet hissi azalmış. Ama şimdi tarif ettiğim şekilde 4 bin kişinin yaşadığı, insanlara aidiyet hissi veren binlerce mahalleyi yan yana getirin, insanlar kendini yalnız hissetmez.
Cumartesi ve pazar dahil, eve 23:00'ten önce hiç gitmedim
- D. A: Sizin bir gününüzün nasıl geçtiğini merak ediyorum, kaçta kalkıyorsunuz sabah?
- A. M. D: Benim için gün saat 7:30 veya 8:00 gibi başlar. Eve de 23:00'ten önce gittiğimi hatırlamam. Cumartesi, pazar dahil.
- D. A: Ailenize ayırdığınız vakit de çok az.
- A. M. D: Tek sıkıntısı bu. Ama filmden örnek vereyim. Hani siz başkan olunca araç sizi almaya geliyor ve 'Buyrun belediyeye gidelim,' diyor, siz de 'Ne belediyesi, su borularının başına gideceğiz,' cevabını veriyorsunuz. Bu çok yaşadığım bir duygu. Belediye binası yoktur benim için, işler vardır. Her şeyi takip ederim. Zaten başkanlık böyle bir aşkla yapılıyor.
Sosyal medyanın çok faydasını görüyorum
- A. M. D: Sizin canlandırdığınız Zekiye Midyat, bu kadar sorunla karşılaşmış mı?
- D. A: Uğraşmış. En temel sorunlar, beldede elektrik yok, su yok, kadın sorunu var. Ama Xate'nin o zaman bir sosyal medya imkanı olsaydı, herhalde daha iyi olurdu. Bildiğim kadarıyla sosyal medyayı kullanıyorsunuz. Faydasını görüyor musunuz?
- A. M. D: Çok görüyorum. Sürekli bir iletişim hattı.
- D. A: Vatandaş sizden randevu alıp gelemediyse, oradan size fikrini söyleyebiliyor.
- A. M. D: Vatandaş yazıyor 'Şurada şöyle oldu,' diye, ben hemen gelen tweet'i arkadaşlara yönlendiriyorum. Zaten bizde akıllı kent sistemleri var, çağrı merkezimiz 24 saat hizmet veriyor.
Vatandaş bir kere inanırsa gerisi gelir
- D. A: Sizin ikinci dönem değil mi?
- A. M. D: Dokuz yıl oldu.
- D. A: İstanbul çok büyük bir yer. Siz beş yıl önce başlattığınız bir projeyi, ikinci bir dönem seçilmeseydiniz göremeyebilirdiniz. Ama bunu bile bile bir sürü proje hayata geçirdiniz.
- A. M. D: İlk dönemde bir hayal kurdum. O hayalin gereğine başladım. Zaman sınırlaması olmadan, sezgilerinizle kendinize bir alan açıyorsunuz aslında. Sonra çevrenizde bir ekosistem oluşuyor. İnsanlar da bunu anlıyor. İnsanlarla aranızda, medyanın ötesinde, yapılan işlerin samimiyetinden doğan bir enerji oluşuyor. Hiç tahmin etmeyeceğiniz nedenlerden dolayı onların gönlünde yer ediyorsunuz. Zaten bir kere size inanırsa vatandaş gerisi de geliyor. Ki inanırlarsa da engeller bir bir kalkıyor Demet Hanım.
Eleştiriye değer veririm ama her şeye itiraz edilmez
- D. A: İnsanlar icraat somutlaşınca mı ikna oluyor?
- A. M. D: Evet, biraz öyle. Filmde de var ya, beldeye su gelinceye kadar birçok insan belediye başkanının çabasına şüpheyle bakıyor. Ama su gelince ikna oluyorlar. Bir de biz eleştirmeyi çok seviyoruz ve eleştirirken en kötüsünden başlıyoruz. 'Öldürdü ya,' diye lafa giriyoruz.
- D. M: Sistemden kaynaklanan, ezelden beri politikacılara karşı bir güvensizlikte yok mu? 'Acaba ne oluyor, kandırılıyor muyuz?' diye kuşkulanıyor insanlar. Çok zor bir iş politikacı olmak.
- A. M. D: Bunu ben de görüyorum. Ama eleştiriye kıymet veriyorum. Lakin her işe itiraz etmek, mazeret üretmek de doğru değil.
- D. A: Şevkiniz kırılıyor mu?
- A. M. D: Kırılmıyor, zaten kırılsa bu görevi yürütemezsiniz Demet Hanım. Benim tedirginliğim, bunca itiraz enflasyonu içerisinde gerçekten doğru bir itirazı kaçırmak. Çünkü yapıcı eleştiriye son derece açıcığız. Politikacı ve lider neden seçilir? Vatandaş derdini anlatır, politikacılar da bu sorunlara yönelik bir vizyon koyar ve seçim yapılır. Siz işbaşına gelince, tam çözümlerinizi hayata geçirirken; yöneticiliğe aday olmuş diğerleri projeleri tartışmaktansa yıkıcı eleştiri yapar, karalama kampanyası yürütürse işler yürümez. Demokrasilerde bir iktidar vardır, bir de yedek grup. Yedek grup iktidar namzetidir. O da projeleriyle ortada olmalıdır. İktidarı kötülemek bir yöntem, ama bence geçerli bir yöntem değil.
- D. A: Tabii herkes bu ülkenin vatandaşı. Eğer iktidarın bu ülke için yaptığı icraat iyi ise muhalefetin de iyi demesi gerekir. Çünkü o iyi hepimiz için iyi. Aklın yolu bir. Eğer proje iyi değilse muhalefetin görevi projenin iyi olmadığını hepimize ikna edici bir şekilde anlatmak olmalı.
- A. M. D: Sizin söylediğiniz gibi bir muhalefet olmayınca, o zaman muhalefet Faruk'un (Hükümet Kadın'daki muhalefet tiplemesi) pozisyonuna düşüyor.
Sanırsınız çikolata düşmanlığı yapılıyor
- D. A: Avrupa'ya gidince, dekor kurmaya gerek yok. Koy kamerayı, çek... Beyoğlu'nun eski dokusunu korumak önemli değil mi?
- A. M. D: Aslında eski doku korunuyor. Beyoğlu'nda 5 bin bina restore edildi. Çok fark edilmiyor, ama bu konuda ciddi bir çalışma yaptık. Fakat bazı projeler üzerinden tartışmalar siyasileştirildiği için insanlar bir şeylerin kötü olduğunu düşünüyor. Hayır, öyle bir şey yok. Benim Beyoğlu'nda en çok gururlandığım iş, tarihi mirasa sahip çıkmamız. Pera Palas gibi binlerce bina restore edildi.
-D. A: En can alıcı noktayı sorayım size: Emek Sineması neden kapatıldı?
- A. M. D: Emek Sineması konusunda inanılmaz bir bilgi kirliliği var. En sonuncusunu ben söyleyeyim: İnci Pastanesi neden kapatıldı?
- D. A: Evet, orada benim çocukluğum geçmişti.
- A. M. D: Binaların bir ömrü var; 100 yıl. 100 yıl sonra bina çökmez, ama en küçük bir kontaktan yangın çıkar, tıpkı Galatasaray Üniversitesi'nde olduğu gibi bina kül olur. İnci Pastanesi'nin ve Emek Sineması'nın bulunduğu yer Serkldoryan ve çevresindeki binalardan oluşan bir kompleks. Kompleksin ilk yok olan yapısı İpek Sineması. 1970'lerde yanmış. Serkldoryan binasının yüzde 70'i çökmüş. Emek Sineması da inşa edileli 70-80 yıl olmuş. Şimdi hepsini yeniden ayağa kaldırmak için ortada bir restorasyon projesi var. Restorasyon yapılırken, yapıyı eskisine uygun bir şekilde değişikliğe uğratabilirsiniz. Çünkü siz restorasyon yaparken binanın taşını kutsamıyorsunuz, ruhu dediğimiz mimarisini, atmosferini koruyarak bugünün ihtiyacını karşılayacak bir hale getirmeye çalışıyorsunuz. Emek Sineması ve Serkldoryan kompleksi tam da böyle bir restorasyondan geçecek. Fakat bu iş içerisine siyaset sokmaya çalışanlar, hele hele kamplaşmış bir Türkiye'de, 'Emek'i yıkıyorlar,' diye söze başlayınca, insanlar dozerle gelip sinemanın yıkıldığını düşündüler. Böyle bir şey yok. Olamaz da. Şimdi Beyoğlu'nda 5 bin binayı restore eden bir başkanı böyle bir tarihi mirasa duyarsız biri olarak yaftalamak da hoş değil.
- D. A: İnci Pastanesi'nde ne oldu?
- A. M. D: Serkldoryan'ın içerisinde İnci. Ben sahibiyle konuştum. 'Burada restorasyon olacak. Sen bir yere kiraya çık, sonra restorasyon bitince sana Serkldoryan'da yer veririz,' dedim. Çıkmadı, üç yıl mahkeme sürdü. Mahkemeden tahliye kararı çıkınca da öyle bir açıklama yaptı ki sanırsınız birileri çikolata düşmanlığı yapıyor.
Çocuklarımıza farklı mabetleri gezdiriyoruz
- A. M. D: Anadolu'nun çok kültürlü bir yapısı var. Sosyologlar şunu söylüyor: Eğer farklılıklar bir aradaysa ve bu farklılıklardan kaynaklanan yaratıcılıklar ortaya çıkıyorsa, şehirler her alanda daha yaratıcı oluyor. Beyoğlu melez bir yerdir, Mardin'de olduğu gibi. Zaten fikirlerin karşılıklı etkileşiminden yeni ve güzel işler ortaya çıkar. Büyük medeniyetler, imparatorluklar, devletler farklılıkları bir arada tuttukları ölçüde büyüktürler.
- D. A: Anlattığınız duygu filmimizin başındaki sahnede var. Ve ben o sahneyi çok seviyorum.
- A. M. D: Bu duyguyu ben Beyoğlu'nda yaşıyorum. Başkan olarak bütün dinlerin mekanlarını ziyaret ederim. İnsanlarla görüşürüm. Dokuz yıldır çocuklar için kültürel geziler düzenliyoruz. Çocuklarımıza farklı mabetleri gezdiriyoruz. Çünkü bu duyguya sahip oldukça Beyoğlu'nun ruhunu anlayabiliyorsunuz. Yoksa Beyoğlu'nun ruhu sadece binalardan ibaret değil. O binaların içindeki yaşanmışlıklar, değerler, farklılığa saygı Beyoğlu'nun ruhunu oluşturuyor. Kimse merak etmesin Beyoğlu'nun ruhu kaybolmuyor, üzerine koyuyor. Caddeye çıkınca her katmandan, sınıftan insana rastlıyorum. Yani Beyoğlu birinin gelip diğerinin gelemediği bir yer değil.
Demircan'ın film notları
1- Film, 1956 yılında Midyat'ta geçiyor. Belediye reisi olan eşi vefat edince, onun yerine geçen bir kadını anlatıyor.
2- Hükümet Kadın, okur-yazar olmayan kadın bir belediye başkanın kasabayı, ahaliyi, bununla birlikte kendini dönüştürme hikayesi. Filmde döneme ve coğrafyaya ilişkin ilginç anekdotlar ve mesajlar yer alıyor.
3- Film, Müslüman, Yezidi ve Süryanilerin iç içe yaşadığı ortak yaşam kültürüne yapılan esprili atıflarla başlıyor ve Türkiye'nin o günkü tablosundan bugüne bir projeksiyon yapıyor. Hem vatandaşlar arasında hem de kamu yönetimi düzeyine inançlara, farklılıklara, ötekine saygı özenle vurgulanmış.
4- Kürtçenin hayatın orta yerindeki doğallığına dikkat çekiyor ve bugün terk edilmiş korku ve asimilasyon politikalarının ne kadar boş olduğunu anlatıyor.
5- Film, bir belediye başkanının asıl başarısının hayati icraatlar ve iletişiminin iyi olmasından geçtiğini bir kere daha göstermiştir.
6- Kasabaya su getirmek ve bunu ahali ile birlikte gerçekleştirmek ve teftişleri alnının akıyla geçmek Başkan Hanım'ı gerçek bir iktidar sahibi yapıyor. Rüşdünü ispat ediyor.
7- Filmde bugünün belediyecilik anlayışına yol gösterecek güzel bir mesaj var: Başkan Hanım'ın temel motivasyonu kocasına duyduğu aşktır. Hizmetleri bu aşkla gerçekleştiriyor.
8- Bugünden bakınca da aynı ruh halini görüyoruz:
Belediyecilik, şehre, insana, çevreye, topluma tutkusu olmayan, sevgisi olmayan birinin harcı değildir.
9- Başkan Hanım'ın bir başarısı da adeta minimal çapta bir sosyal belediyecilik yapması... Toplumsal manada tıkanık, üstü örtülmüş, geçiştirilmiş alanlara girmesi ve çözüm odaklı hamleler yapması da oldukça önemli.
10- Başlık parası, zoraki evlilik, kızların eğitimden mahrum bırakılması gibi sosyal yaralara karşı kamu imkan ve kaynakları ile çözümler üretiyor.
Sonuç alıyor. Özellikle öğretmeni kasabanın sorunlarına çözüm ortağı yapması anlamlı.
11- Bugün Türkiye'deki aklı başında, eli vicdanında her belediye, eğitim konusunda önemli icraatlara imza atmaktadır.
12- Koordinasyonsuzluğun sıkıntıları da güzel resmedilmiş. Örneğin kasabaya getirilen karayolu, demiryolu ve su borularının kesişmesi ve işlerin yürümemesi, eski Türkiye'nin bürokratik açmazlarının küçük bir örneği olmuş.
13- Hanım Başkan, herhangi bir kampanya yapmıyor, çağın ruhuna uygun olarak kişisel iletişim kanallarını açıyor ve başarı sağlıyor. Gönüller kazanıyor, gönülleri fethediyor. Bugün bizim de yaptığımız, yapmaya gayret ettiğimiz budur.
14- Filmde bir de muhalefet temsili çok başarılı. İş üretmeyen, üreteni engelleyen, siyasal rekabetten sınırların dışına çıkan, yapıcı değil yıkıcı eleştiri yapan muhalefet anlayışı doğru noktalardan karikatürize edilmiş.
15- Film tedavülden kalkmış eski şehircilik ve yerel yönetim pratiklerini göstererek bugünkü yerel yönetim devriminin kıymetini de ortaya koyuyor.
16- Ve darbe gerçeği... Filmin duygusal noktaları dışında siyasal olarak belki de en vurucu noktası 27 Mayıs sahneleridir.
17- Darbe ile birlikte kasabanın suyu kurur.
Sular kesilir. Darbenin bastığı yerde ot bitmez mesajı verilir. Bu müthiş simgesel anlatım, Türkiye toplumunun ödediği bedelleri göstermesi açısından oldukça önemli.
18- Toparlarsak, Hükümet Kadın, Anadolu'da bir kadın başkanın aşkını, azmini, duyarlılıklarını çok veciz ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor.
19- Bugünün başkanlarına bir siyasal iletişim dersi veriyor.
20- Bütün bunlar ise Demet Akbağ'ın sahici oyunculuğu sayesinde olmuş. Adeta bütün film setini bir tiyatro sahnesine dönüştürmüş.
21- Zekiye Midyat gerçekten de Sermiyan Bey'in babaannesi. Böylesi önemli bir figürün, Türkiye'nin yerel yönetim tarihinin sayfalarında kalmayıp sinemaya ve popüler kültür hafızasına geçmesini önemsiyorum.
22- Sermiyan Midyat'ı, tüm ekibi ve özellikle Akbağ'ı tebrik etmek isterim.