Budist ve Hindu toplumlarında da rastlansa da bizim nazar boncuğuyla olan ilişkimize hiçbir kültür yetişemez. Yeni doğan çocuğumuzun yakasına da iliştiririz yeni aldığımız arabaya da. Evcil hayvanlarımıza taktığımız da olur, tesbih tanesi olarak çektiğimiz de, kem gözlerden korunmak için at nalı şeklinde evimizin kapısına astığımız da. Kötü gözlerden korunma paratoneri olan bu batıl inanç objesinin aksesuvar olarak markalaşma şansı çok aslında. Markalaşırsa Allah nazarlardan saklasın, ne diyelim.
KÜLTÜR KODLARIMIZ OSMANLICA'DA
Bakmayın üzerinde bu kadar politik tartışma yapıldığına! Bizi biz yapan değerlerimizden birisi de Osmanlıcadır. Geçmişimizle kurduğumuz bağ kadar gelecekle kuracağımız ilişki de bu keşfedilmeyi bekleyen dilin içinde gizlidir. Kültürel hafızamızın anahtarı olan bu dilin kilidini açacak olan şey ise köklerimizle aramıza çekilen setin kaldırılmasıyla yakından ilgili.
BOZA BOZAAAA!
Bilinen en eski Türk içeceklerinden biridir boza. Günümüzde eski Osmanlı coğrafyası ile Orta Asya coğrafyasının bazı kısımlarında yapılıp, tüketilir hâlâ. Evliya Çelebi 17. yüzyıl ortalarında İstanbul'da 300'den fazla bozacı dükkânının bulunduğunu, bu dükkânlarda bin 100 kadar bozacının çalıştığını yazar. Ama bugün sokaklarda, gecenin karanlığını yararak "Boza bozaaaaa" diyerek geçen sokak satıcıları da çok az, güzelim boza dükkanları da. Taze kavrulmuş sarı leblebinin eşlik ettiği bu içeceği dünyanın da içmesi için neyimiz eksik?
ÇİNİ-SERAMİK
Bir dönemler ne de modaydı Çin ve Japon porselenleri. Oysa bu toprakların dünya kültürüne hediye ettiği çini ve seramiklerin farkına bile varamadık. Kütahyası ayrı Çanakkalesi başka bir güzellik sunan çini ve seramikler dünyaya az çok pazarladığımız ürünlerden.
MANTISIZ OLMAZ
Bırakın üzeri bilmem ne soslu İtalyan spagettisini de biraz mantıklı düşünün. Önünüze gelen sarmısaklı, tereyağlı mantıya kim hayır diyebilir? Bir kaşığa 40 tane sığdırma beceresine sahip Kayseri'den Ardahan'a, Kırşehir'den Çorum'a, Niğde'den Sivas ve Tokat'a envai çeşit tat ve içeriğe sahip Türk mantısı dünyayı fethedecek bir potansiyele sahiptir.
SICACIK TARHANA
Ekşilisi ayrı, acılısı ayrıdır. İsterseniz toz halinde isterseniz taneli olarak sunulur ve içinizi ısıtır tarhanaçorbası. Maraş yöresinde bırakın çorbasını çerez niyetine cips gibi kıtır kıtır yenir. Kökeni Ortaasyadan gelen tarhana Uşak, Denizli ve Beypazarı'nda da ünlüdür.
TARİHE İLMEK ATIN
Türk kültürünün dünyaya hediye ettiği doğal kök boyalı, desen desen, el işi halı ve kilimlerimizi evimizin salonlarından, yatak ve oturma odalarından poylester, elyaf, akrilik türü makine halılarının altına süpüreli çok oldu. Kültürel mirasımızın bu eşsiz motiflerinde ne emekler ve ne mesajlar gizli oysa. Hakkari'den Kapadokya'ya, Adana'dan Uşak'a, Diyarbakır'dan Manisa'ya Sivas'tan Hereke'ye geleneksel yöntemlerle yapılan halı ve kilimler Türk sanat tarihimize atılmış ilmeklerdir aynı zamanda. Tarihimizi dürüp bir kenara kaldırmak anlamsız değil mi sizce de?
EŞREF SAATİMİZ TÜRK KAHVESİ
Kahve denilince Avrupa'dan, sabahları filtre kahvelerini içmeden güne başlamayan Amerikan ailelerinden ayar vermenin anlamı yok. Türk kahvesi başlı başına bütün kültürleri o küçük zarif fincanların içine hapsedecek güçtedir. Sabah uykunuzu açar, akşam yediğinizi bastırır. Falınıza da bakar, kız istemeye gittiğinizde gelin adayının maharetini anlamaya da yarar. Kömürde de yapılır, ocakta da. Bol köpüklüsü her misafirlikte ikram edilir, bu milli içeceğimiz her kahvehanede de bulunur. İngilizin çay saati varsa bizim için kahve eşref saatidir. Kırk yıllık hatırı da cabası.
KURU FASULYESİZ ASLA
Yanında soğan ve taze ekmek olunca kimsenin hayır diyemeyeceği kuru fasulye ve pilav kombinasyonunun diğer adı da milli takımdır. Yunanlıların henüz sahiplenmeyi akıl etmediği bu yemeğin son 10 yıldır popüler olan versiyonu ise Karadeniz usulü yapılanıdır. Turistlerin şiş kebap takıntısından kendisine bir türlü sıra gelmeyen kuru fasulye-pilava hak ettiği itibarı sağlamanın vakti gelmedi mi?
LOKUM
Türk lokumu denince orada durmak lazım. Kahvenin yanında da, bayram ziyaretlerinde de ikram edilir. 18.yy sonunda Muhittin Hacı Bekir tarafından sert şekerlerden sıkılarak yapılan ancak 1. Abdülhamit'in yumuşak şekerleme isteği üzerine icat ettiği bu lezzet, 19.yy'da bir İngiliz gezgininin Avrupa'ya Hacı Bekir'in lokumunu götürmesi ile yayılmaya başlamıştır. Çifte kavrulmuş bu lezzetin şu an dünyayı kasıp kavuruyor olması gerekirdi.
KAT KAT LEZZET
Yüzyıllardır yaptığımız, evlerde kat kat açtığımız baklavalarımızla yarışacak başka bir tatlı yoktur şu evrende. Gaziantep yöremiz bu konuda başı çekse de Ortadoğu ve Balkan ülkelerinde de yapılır. Baklava kelimesi Türkçe kökenli bir kelimedir ve Osmanlı saray mutfağında zenginleşmiştir. Hatta Osmanlı'da 17. yüzyıl sonlarında her Ramazan ayının 15. gününde padişah tarafından Yeniçerilere tepsilerle baklava ikram edilirdi ve yapılan bu törene Baklava Alayı deniyordu. Güneydoğu Anadolu'da Antep fıstıklı, Karadeniz'de fındıklı, İçanadolu'da cevizli, Ege'de bademli, Trakya'da susamlı yapılan bu lezzetle dünyaya 40 takla attırmamız gerekirdi.
ENTELLİK UĞRUNA DANTELİ BIRAKMA
Bir dönemler popüler olan ve her genç kızın evlilik öncesinde iğneyle kuyu kazarcasına çeyizi için hazırladığı dantellere bakan yok galiba. Evlerimizde metrekare başına en az birkaç parça düşen bu işlemeli örtü, sehpa ve masalardan koltuklara terfi etmiş, ardından radyo, televizyon ve müzik setinin üzerine örtülme bahtiyarlığına erişmiş, tam bilgisayarların üzerini süsleyecekken birden ortadan Hadi buna oyalı yazmalarımızı da ekleyelim de tam olsun. Entel olacağım diye dantelden vazgeçmenin anlamı yok. Çıkarın artık sandık diplerine tıkıştırdığınız el emeği göz nuru dantellerinizi.
BAYRAMLARIMIZ SOFRAYLA AÇILIR
Fimlerden pompalanan batının Noel hadisesine kendimizi fena kaptırmış olmalıyız ki neredeyse ailemizle kucaklaşma gününü bu zamana denk getireceğiz. Oysa bizi biz yapan ve ailemizi, akrabamızı yılda iki kez biraraya getiren yegane şey Ramazan ve Kurban bayramlarımızdır. Ramazan ve Kurban bayramı gelince her yörede envai çeşit bayram sofraları kurulur. Bütün aile fertlerini bir araya toplayan bu birliktelik doğudan batıya, kuzeyden güneye eşsiz bir tablo sunar. Neler yoktur ki bu yemeklerde? Hoşaflardan baklavalara, hamur işlerinden sulu yemeklere her yöre belki de yılda bir ya da iki kez yaptığı özel yemekleri ailelerine ve misafirlerine sunar.
ÇAYIN TADI İNCE BELLİ BARDAKTA ÇIKAR
Biz çayımızı öyle büyük bardaklarda, kupalarda içmeyiz. Çay içerken tercihimiz ince belli cam bardaktır, başkasını tanımayız. En son Türkiye ziyaretinde Papa Franciscus havalimanının şeref salonunda ince belli bardakta Türk çayı içince bardağımızın kıymetini ve oluşturduğu olumlu imajı günlerce konuşmamız boşuna değil. Üstüne üstlük ABD'nin Indiana eyaletinde bulunan ve viski üretimi yapan Cardinal Spirits adlı firma, 'en iyi viski bardağı' olarak pazarladığı ürününde, bizim ince belli bardağı tanıtınca epeyce gülmedik mi? Ne dersiniz sizce de vazgeçemediğimiz ince belli bardağımız dünyayı höpürdetmemiz için kafi değil mi?
BEŞİBİRYERDEDEN VAZGEÇMEYİZ
Sultan 5. Reşat tarafından 1909 yılında bastırılan 7 gram ağırlığındaki altın türünün adıdır 'beşibiryerde'. Özellikle düğünlerde gelinlere takılan en bilindik ve gösterişli takı olan beşibiryerde, ilk erkek çocuğunu doğuran kadınlara da erkek tarafınca takılır. Beş adet Reşat altından oluşan beşibiryerde değme pırlantalara taş çıkartır.
KINA GECESİ
Gelinin en mutlu gününde gözlerinden yaşlar akıttığı kına gecelerimiz dünyanın bütün eğlence gecelerinin pabucunu dama atar. Gelinin bindallı giyip ağladığı, gelen misafirlere kına kesesinin hediye edildiği eşsiz bir merasimdir kına geceleri.
TESBİHİ SALLAMA
Mahallede delikanlılık raconunun estrümanı, hapishanede volta atmanın yol arkadaşı, ibadette teslimiyetin göstergesi, yaşlılıkta sükunetin şıkırtısıdır. Türklerin geliştirdikleri sanatlardan biri olan tesbihi almak için 9. yüzyılda İslam dünyasının çeşitli bölgelerinden İstanbul'a tesbih almak için gelenler oluyordu. Zümrüt, lületaşı, akik, sedef, inci, kehribar, oltu, abanoz, zeytin çekirdeği, kuka, andız gibi çeşitli materyallerden yapılan bu güzel sanatı da sallamış olabilir miyiz acaba?
ÇITIRRRR SİMİT
Sanırım simidimizi yabancılardan ziyade martılar daha çok tanıyor. Türk insanının sabah çayına, öğle yemeğine, ikindi atıştırmasına bazen peynir ve zeytinle, bazen domates ve salatalıkla eşlik eden çıtır simitler kruvasanlara karşı dünyayı çoktan fethetmiş olmalıydı. İstanbul simidinden Ankara simidine, Kastamonunun kelek simidinden İzmir'in gevrekine her yörenin simidi dünyanın bütün lezzetlerini çemberine alabilir.
SINIRLARI AŞTI
Yunanların uzosu, Bulgarların mastikası, Almanların birası, Rusların votkası, İskoçların viskisi, Meksikalıların tekilası, Kübalıların romu varsa bizim de rakımız var. Ama kendimiz içip, kendimiz dertleniyoruz.
TÜRKÜLER
Bir bozlak, bir hoyrat, bir oturak havası, bir kırık hava duyduk mu kah hüzünlenir kah kalkıp oynarız. Çünkü türküler bizlerin ortak melodisidir. Duyduğumuzda yüreğimizi titretir, bize kim olduğumuz hatırlatır.
MİS KOLONYA
Hangi parfüm yarışabilir Rize'de çay, Antalya'da turunç, Düzce'de ceviz ve tütün, Amasya'da elma, Isparta'da gül, Trabzon'da hamsi ve fındık, Edremit'te zeytin, Balıkesir'debeyaz zambak kolonyamızla?