SAVAŞTAN DOĞAN AŞK
Kader ağlarını örmüş ve birbirlerine kurşun sıkan dedelerin torunları aynı toprakta aşka tutulmuş. Uzun sürmüş bu sevda, evlenmişler. Çanakkale hayatlarının tam ortasında olmuş hep. İkisi de araştırmış sürekli, bu arada oğulları Kaan dünyaya gelmiş. Sürmemiş bu evlilik ama dostlukları baki. Özmestçi: "Geçmişimiz nedeniyle mi bilmiyorum ama tanışır tanışmaz ikimize de bir şey oldu. Dedelerimiz savaşmasaydı biz asla tanışamazdık ve oğlum Kaan olmazdı. Neredeyse savaşa minnettar olacağım, ne tuhaf değil mi?" diyor.
KAHRAMAN DEDELER
Anne tarafından büyük dedesi Sabri Efendi hem Çanakkale Savaşı'na hem de Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir subay. Savaşta gösterdiği kahramanlıklarla bilinen Sabri Efendi hep sert mizaçlı biriymiş. Ama uzun savaş yıllarının ardından evine döndüğünde sertliğine sertlik eklendiğini görmüş yakınları, ketumluğu da cabası. Özmestçi dedesinin bu ketumluğunu üzülerek anlatıyor: "Hep uzaklara dalarmış, sert bakarmış. Ve hiç anlatmazmış ne olduğunu. Sadece bir cümlesi var bana ulaşan: 'Aslan gibi delikanlılar hasır gibi yerlere serildi. Üstlerinden bastık geçtik' dermiş. Başarılı bir komutanmış Sabri dedem, kendisi değil çevresindekiler anlatırmış onun kahramanlıklarını." İlker Özmestçi'nin baba tarafından dedesi Hacı Ahmet Tabak'ın hikayesi de çok ilginç. Ahmet Tabak Kayserili, kardeşiyle birlikte gitmiş savaşa. Kardeş ağzına isabet eden bir şarapnel parçasıyla feci şekilde yaralanınca gazi olarak dönmüş memleketine. Ahmet Tabak ise esir düşmüş. Tam yedi yıl Yemen'de esaret hayatı yaşamış. Geri dönüşünü İlker Özmestçi anlatıyor: "Ahmet dedem subay değil, er. Onunla ilgili de çok bir şey bilmiyoruz. Hiç konuşulmamış bu hikayeler ailede. Dedem savaşmış, yıllarca esir kalmış ama geri döndüğünde alay konusu olmuş. Çünkü o da yaralanmış ama kalçasından. Hep kızdırmışlar onu: "Ahmet nasıl vuruldun, insan ancak kaçarken böyle yaralanır" diye. Çanakkale İlker Özmestçi'nin hayatının ayrılmaz bir parçası. Araştırıyor, belge topluyor. "Savaşı düşünüyorum, ruh hallerini anlamaya çalışıyorum. Normal hayatlar süren insanlar, bir anda bir cehenneme kendi istekleriyle gidiyor, vatanlarına karşı görevlerini yapıyorlar. Bir yandan normal bir yandan olağanüstü bir şey bu... Çanakkale'de olanlar beni çok etkiliyor. Birbirleri karşısında ölüm kalım savaşı veren Türk ve Anzak askerlerinin centilmenlikleri, birbirlerine karşı tavırları gerçekten olağanüstü... Avusturalya'da Türkleri çok severler. Kiminle konuşsanız ya Türkiye'ye gelmiştir ya da gelme planı vardır. Bunun en önemli nedeni her iki tarafın askerlerinin de Çanakkale'de adam gibi savaşmalarıdır bana göre. Düşünsenize siperden sipere birbirlerine sigara, konserve atarlarmış. Çanakkale bir savaştan çok fazlası benim için."