İstanbul'daki terzi çırağı Züleyha ile otomobil tamircisi Yılmaz'ın tek hayali evlenip kendi dünyalarında mutlu mesut yaşamaktı. Ama olmadı. İki gencin hayali Züleyha'nın abisi yüzünden yarım kaldı. İşlenen bir cinayet, gelinlik bakarak başlanan bir günün gecesinde sevgililerin yolunu Çukurova'ya düşürdü. O günlerde kimse bilemezdi bu iki aşığın Çukurova'da yaşayan Yaman ve Fekeli ailelerinin hayatını değiştireceğini. 2018'de başlayan, yapımını TIMS&B Productions'ın üstlendiği, yapımcılığını ise Timur Savcı ve Burak Sağyaşar'ın gerçekleştirdiği Bir Zamanlar Çukurova dizisi bu perşembe günü 100. bölümüyle atv'de ekrana gelecek. Dilek kolay tam 100 bölüm... Neler yaşanmadı ki dizide. Lakin seyircinin gözünde hikayesiyle birlikte başka türlü bir cazibesi var dizinin. İnsanı şimdiki zamanın girdabından çekip çıkarması bir yana, 60'lar ve 70'ler Adanası'nda yaşatıyor ekran başındakileri. Adı bereketli topraklara çıkmış Çukurova'nın hikayesini farklı bir şekilde anlatıyor. Peki nedir bu dizinin cazibesi? Aslında 1950'lerden itibaren Adana ve Adanalıların Türkiye sahnesinde görünür bir şekilde yer almasıyla ilgiliydi birçok şey. Çukurova'nın bereketi o yıllardan itibaren Türkiye'ye yayılırken, bu bereketin getirdiği zenginlik şehirdeki pek çok şeyin de değişmesinin sebebi. Bu değişim gündelik hayattan toplumsal ve bireysel ilişkilere varıncaya değin pek çok şeyi etkiliyor. Belki de o değişim sürecinde yaşananlarda herkes kendinden bir şeyler bulabiliyor dizide... Diziden yola çıkarak Adana ve Çukurova'daki o herkesin kendinden bir şeyler bulduğu değişimin izini sürdük. Ayrıca diziyi 100 bölümdür yöneten Murat Saraçoğlu ile Bir Zamanlar Çukurova'yı konuştuk...
ONUN ARABASI VAR GÜZEL Mİ GÜZEL!
Adanalılar için arabanın anlamı bir başka. 1950'lerden başlayarak önce traktör sonra da bir otomobil modası Adana'yı sarıyor. Öyle ki Adanalıların özellikle Amerikan menşeyli otomobillere düşkünlüğü tüm Türkiye'nin diline düşüyor. Usta yazar Yaşar Kemal "Bir traktör hummasıdır sardı Çukurova'yı... Sonra otomobillerle doldu şehir. Eskiden tek tük tentesi bozuk, arkasından bir fabrika kadar duman fışkırtan bozuk otomobiller görürdün bozuk caddelerde. Caddeler son model otomobillerle doldu" diyor. Chevrolet'ler ve Cadillac'lar ilk tercihleri Adanalıların. Bir Zamanlar Çukurova dizisinde de bu araba modası kendini gösteriyor.
BEYAZPERDENİN BÜYÜSÜ MÜZİĞİN COŞKUSU
Birçok sinemacının Adanalı olması boşuna değil. Adana o yıllarda sinema kültürünün en çok yaygın olduğu şehirlerden biri. Hem Yeşilçam hem de Amerikan filmlerine büyük ilgi oluyor. Yazlık sinemalar da salonlar da dolup taşıyor. Sinemaya gitmek Adanalılar için yemek yemek, su içmek gibi temel ihtiyaçlardan biri neredeyse. Filmlerdeki hikayelerin etkisi de günler boyu sürüyor Adanalılar üzerinde. Mesela özellikle Hollywood filmlerinin etkisiyle rock and roll kültürüyle erken dönemde tanışıyor Adanalılar. Ki ilerleyen yıllarda Adana'dan fazlaca rock'çı çıkmasının nedenlerinden biri olarak anlatılıyor bu durum. Dizide de yer yer gündelik hayat içerisinde müziğin ve sinemanın etkisini görmek mümkün. Belki altı pek çizilmiyor ama bu durum ziyadesiyle hissettiriliyor.
EĞLENMEK ZENGİNLİK GÖSTERGESİ
Bereketli topraklar Çukurova. 1950'lerden itibaren tarımda makineleşme, ucuz kredi ve makine ithalatı gibi nedenlerden dolayı Adana'nın toprak sahibi aileleri hızla zenginleşiyor. Lakin bu zenginlik eğlenme kültürünü de tetikliyor. Hatta bu eğlenme hali gösterişe de dönüşüyor. Kimileri Adana'da kimileri İstanbul'a gelip en lüks yerlerde eğlenerek zenginliğin tadını çıkarıyor. Pavyon, eğlence ve şehir kulüplerinin Adana'da yaygın olmasının sebeplerinden biri de bu. Dizide de bunun izleri görmek mümkün.
ŞEHİR KULÜBÜNDE BULUŞALIM
60'lı ve 70'li yıllarda Adana'da şehir kulüpleri pek revaçta. Batılı yaşamın bir göstergesi buralar. Özellikle iş insanları, bürokratlar, şehrin önemli ailelerinin fertlerinin sıklıkla gittiği bu yerler, farklı meslek gruplarından insanların bir araya geldiği mekanlar. Zaman zaman kutlamaların, önemli toplantıların yapıldığı şehir kulüpleri gündüzleriyse kadınların uğrak noktalarından biri. Şehir kulüplerine gitmek gösteriş ve prestij meselesi aynı zamanda. Bir Zamanlar Çukurova'da da bu mekanlar zaman zaman karşımıza çıkıyor
BEREKETİN SİMGESİ IRGATLAR
Çukurova'nın bereketi ırgatların emekleri sayesinde ortaya çıkar. Çukurova deyince pamuk toplayan işçilerin ilk elden akla gelmesi de bu yüzdendir. Orhan Kemal'in "Şehre pamuk tarlalarından girmiş, asfalta çıkmadan önce pamuk balyaları taşıyan kamyonların tozunu yutmuştuk. Çarşıya vardığımızda da karşımıza toptancılar, perakendeciler çıkar" diyerek anlattığı çarkın ana dişlisidir ırgatlar. Toprak sahiplerinin ırgatlarla kurduğu ilişki de türlü çeşitlidir. Ki bu çeşitliliği pek çok roman ve filmlerde görürüz. Bir Zamanlar Çukurova dizisinde ırgatlar ve toprak sahipleri arasındaki ilişki de anlatılıyor. Irgatlarıyla daha insani ilişki kuran bir toprak sahibidir Demir Yaman ve Züleyha.
KOT VE SPOR AYAKKABI DEYİNCE AKLA ADANA'NIN ADI GELİR
Adana'daki Amerikan Üssü nedeniyle Amerikan kültürünün, insanların gündelik yaşamına etkisi 1950'lerden sonra hissedilir şekilde ortaya çıkıyor. Mesela kılık kıyafet konusunda bu etkinin öyle sonuçları var ki... Kot pantolon ve spor giyimin Adana'da belirgin bir biçimde ortaya çıkması ve yaygınlaşması şehirdeki Amerikan mallarıyla ilgili. Kot pantolonun Türkiye'de ilk Adana'da yaygınlaştığına dair tespitler var. O dönem genel olarak Türkiye'de kravat gömlek alışkanlığı ortaya çıkarken Adana'da blue-jean ve tişört ile dolaşıyor insanlar. Spor ayakkabıların gündelik hayatta kullanılmasının da müsebbipleri arasında Adanalılar var. Mesela o yıllarda Converse Türkiye'de doğru düzgün bilinmezken bu ayakkabıları Adanalıların çoktan eskitmiş durumda olduğu anlatılır hep. Dizide genel olarak erkekler dönemin ruhuna uygun daha maskülen giyiniyor. Ama zaman zaman bu kot pantolon düşkünlüğüne de atıfta bulunuluyor
MURAT SARAÇOĞLU
70'lerde, sahicilik ve yaşama dair bir umut var
- 100 bölümdür şimdiki zamanın dışına çıkıp 60'lar, 70'ler Çukurovası'nı anlatan bir diziyi yönetiyorsunuz. O yılların dünyasında neler çarptı sizi?
- 70'li yılların en etkileyen tarafı sahici olması ve insanların hangi seviyede, düşüncede olursa olsun yaşama dair bir umut taşıması. Bugün bu duygumuzu kaybetmiş durumdayız. Sanal ve içi boş hayatlar yaşıyoruz.
Sosyal medya diye de bir şey var.
Gerçek kişiliklerimizi hastalıklı bir biçimde saklayıp -mış gibi yapıyoruz. 70'li yıllar bu anlamda çok diri ve gerçek. Giyim kuşama verilen emek, müzikler, sanat eserleri, edebiyat...
Hepsinde bir sahicilik ve yaşama dair bir umut var.
- O günlerin dünyasından neleri koruyabilmişiz ve etkileri günümüze kadar gelmiş? Neler yok olmuş?
- O yıllardan koruyabildiğimiz çok şey var mı emin değilim. Koruyabildiğimiz şeyler daha çok toplumsal ve bireysel çelişkiler.
Bunları bugüne de getirmişiz. Ne mutlu bize! Tabii ki insan varoldukça kendisi için, toplumu için ülkesini sevmeye, onun içinde nefes almaya ve umut taşımaya devam ediyor.
Bunu korumuşuz. Aileye bakışımızla ilgili ana hatlarıyla da olsa, evet içeriği boşalmış olabilir, o yapıyı korumuşuz. Ki bence Türk toplumu için önemli unsurlardan biri bu. Onun dışında kültürel anlamda büyük bir erozyon olduğunu düşünüyorum
- Çukurova bereketli bir toprak. Bu, hikayelere de yansıyor. Sizce Çukurova'nın bu kadar zengin ve çeşitlilik gösteren hikayeyi barındırmasının sebepleri neler?
- Bu bereket bugün de sürüyor. Toprak en kadim hikaye. Yaşam döngüsünün temeli. Aynı zamanda savaşlar, rant kavgası gibi şeyler açısından da en kadim çelişkilerin de yaşandığı yer. Çelişki demek drama sanatı demek. Çelişki olunca buradan bu çelişkileri görüp analiz eden, kendi sanatçı ruhunda yeniden yorumlayan da çok fazla sanatçı çıkmış. Ucundan, kıyısından Bir Zamanlar Çukurova da bu vahada, bu bereketli topraklarda verimli oldu ve 100. bölüme ulaştı.
- Karakterlerin ve hikayenin sizi en çok heyecanlandıran dönüşümleri nelerdi?
- Karakterin ve hikayenin dönüşümü açısından beni en çok heyecanlandıran birkaç şey var. Bir tanesi hikayenin o temel aşk duygusundan, hayatın gerçekleri itibarıyla başka başka pozisyonlar alması ya da karakterlerin bu şekilde zorlanması, bunu da seyircinin içselleştirerek kabul etmesi en heyecan verici şey. Bir de süreç içinde belli oyuncuların ayrılmasıyla hikayenin yeniden kendini küllerinden doğurup var etmesi de bu işin başarılı yönlerinden.