İstanbul Beyoğlu'ndaki Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), şu sıralar insanlık adına kanayan bir yara olan Filistin'e farklı bir bakış sunan sergiye ev sahipliği yapıyor. Kuşbakışı Filistin isimli sergi, Filistin topraklarının tarihsel, politik ve kültürel bağlamda nasıl gözlendiğini ele alıyor. Filistin'de yaşananları hem somut hem de soyut anlamda gözler önüne seren sergi, İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımı tarihsel bağlamıyla ele alıyor.
İlk olarak Eylül 2021-Ocak 2022 tarihleri arasında Ramallah'taki AiM. Qattan Vakfı'nda sergilenen seçki, İstanbul'da güncellenmiş ve genişletilmiş bir versiyonuyla ANAMED'de sanatseverlerle buluşuyor. Orta Doğu'daki şiddetin tarihi, savaş teknolojilerinin yükselişi ve Gazze'de devam eden trajedi serginin temel eksenlerinden biri.
Arşiv belgeleri, fotoğraf albümleri, haritalar, mektuplar, videolar ve sanat eserlerinden oluşan sergi, gökyüzünden bakışın bir gözetim ve denetim aracı olarak nasıl kullanıldığını ve bunun Filistin tarihine nasıl yön verdiğini inceliyor. Küratörlüğünü Yazid Anani, Zeinab Azarbadegan, Zeynep Çelik ve Salim Tamari'nin üstlendiği sergide, Asma Al-Mozayen asistan küratör olarak yer alıyor. "Gökyüzü Casusları", "Mit ve Düzen", "Kudüs'ün Temsili", "Hafıza Limanları", "Seyahatler ve Arzular", "Coğrafi Görünüm ve İktidar" olmak üzere altı farklı bölümden oluşan sergi, bu altı ana tematik bölüm aracılığıyla gökyüzünden yeryüzüne uzanarak sömürgeci bakış açısı ile yerel direniş arasındaki mücadeleyi gözler önüne seriyor.
SAVAŞIN GÖLGESİNDE BİR SERGİ
Columbia Üniversitesi'nde mimarlık, kent ve görsel kültür üzerine çalışmalar yürüten küratörlerden Prof. Dr. Zeynep Çelik, serginin tarih ile bugünü buluşturmayı amaçladığını belirterek şu ifadeleri kullanıyor: "Şöyle bir İsrail propagandası var: 'Biz geldiğimizde burada çöl vardı, hiçbir şey yoktu. Burayı medenileştirdik ve yeşerttik."
Sergide bunun böyle olmadığını görüyoruz. Filistin'de bir medeniyet vardı, insanlar yaşıyordu. Osmanlı geçmişi de var ve ondan sonra gelenler de bu tarihin bir parçası." Çelik, serginin Osmanlı dönemine ait eserlerinde Hicaz Demiryolu, Birüssebi (Beerşeba) şehri ve Osmanlı'nın antik eserleri koruma ve müzecilik anlayışı olmak üzere üç ana unsura odaklandıklarını vurguluyor. Sergide, propaganda amaçlı kullanılan görsel malzemenin ne kadar ustalıkla manipüle edildiğini gösteren çarpıcı eserler yer alıyor.
Fotoğrafların birleştirilerek farklı anlamlar kazandırıldığını belirten Çelik, "Örneğin bir fotoğrafta gökyüzünde uçaklar görüyorsunuz, Avustralyalılar gelmiş gibi duruyor. Oysa bu üç farklı fotoğrafın birleştirilmiş hali" diyerek görsel manipülasyonun tarihsel süreçte nasıl bir araç haline geldiğine dikkat çekiyor.
Serginin Gazze'de bombaların düştüğü, insanların katledildiği bir döneme denk gelmesi oldukça düşündürücü. Ancak bu coğrafya, yüzyıllardır huzura kavuşamamış, her dönem farklı grupların hak iddia ettiği bir yer olmuş. Bu hak iddialarını meşrulaştırmak için de en aşağılık kara propagandaların yapıldığına tarih defalarca tanıklık etmiş. Sergiyi gezerken, bir yandan coğrafyanın gerçekten kader olup olmadığını sorguluyor, diğer yandan insanın içindeki yaşama umudunun tüm karanlıklara rağmen nasıl var olmaya devam ettiğini hissediyorsunuz.