Hayat, bazen bir bekleyiştir. Bazen umutla bekleriz. Bazen korkuyla... Ama çoğunlukla, beklediğimiz şey 'doğru zaman'dır. Şartların daha uygun olmasını bekleriz. İçimizde bir ses der ki: "Biraz daha birikimim olsun...", "Biraz daha tecrübe kazanayım..." , "Henüz hazır değilim..." , "Daha tam oturmadı kafamdaki planlar..." Ve işte bu bekleyiş, bazen bir yıl olur... Bazen beş yıl... Bazen de bir ömür. Oysa hayat bize şunu fısıldar: "Yola çıkmadan, yol görünmez." İnsan zihni, güvenlik ister. Bilinmezlikten korkar. Bu yüzden her şeyi en ince detayına kadar planlamaya çalışırız. Nereye gideceğimizi, neyle karşılaşacağımızı, ne zaman durup ne zaman hızlanacağımızı bilmek isteriz. Ama gerçek şu ki:
"Ne kadar plan yaparsan yap, yol seni yine şaşırtır. Çünkü hayat bir matematik problemi değil; bir şiirdir. Kafanda kurduğun o kusursuz senaryo, belki de senin gerçeğin değildir."
ADIM ATMAZSAN HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ
Yola çıkmadan hiçbir plan işe yaramaz. Çünkü yol, yürüyene göre şekillenir. Adım attığında yeni ihtimaller belirir. Karşına çıkan insanlar, olaylar ve duygular... seni bambaşka bir yere taşır. Planladığın gibi gitmeyince üzülme. Çünkü belki de planladığın şey, ruhunun değil egonun planıydı. Ve ruhun seni daha güzel, daha derin bir yere götürmek istiyor. İç sesin sana "hadi" derken, zihnin seni durdurmaya çalışır. Kafandan şöyle sorular geçmeye başlar: "Ya başaramazsam?", "Ya rezil olursam?", "Ya kaybedersem?" Bu "ya"larla örülü cümleler, senin cesaretini çalar. Oysa bu korkular, ancak harekete geçtiğinde anlamını yitirir. Çünkü yola çıkmadan hiçbir şeyi gerçekten bilemezsin.
MUCİZELER HAREKETE GEÇİNCE GERÇEKLEŞİR
Fazla düşünmek, eyleme geçmenin önündeki en büyük engeldir. Çünkü düşünmek güvenli bir alandır. Ama güvenli alan, büyümenin olduğu yer değildir.
Kalbinin sesi, sessizlikte duyulur. Ve bazen sadece bir adım atarak susturabilirsin zihnindeki o karmaşayı.
Gerçek mucizeler, harekete geçtikten sonra başlar. Sen adımını attığında... yol da sana adım atar. Tıpkı bir kapının önünde durup bekleyenle, tokmağı çalan arasındaki fark gibi. Tokmağı çalan, davet eder. Ve hayat, daveti kabul eder. Sen yola çıktığında tanımadığın insanlar hayatına girer, daha önce hiç görmediğin fırsatlar belirir. Ve bunların hiçbirini planlayarak yaşayamazsın. Çünkü onlar, sadece yolda olana görünür. Bazı insanlar vardır, adım atmaz.
Çünkü garanti isterler. Ama hayatın tek garantisi şudur:
"Adım atmazsan, hiçbir şey değişmez." Tarihteki tüm öncüler, tüm ilham verici insanlar bir sabah "hazırım" diyerek çıkmadı yola. Onlar, korkularıyla beraber yürümeyi seçtiler. Eksiklerine rağmen. Belki de hiçbir şey tam değilken... Ama işte bu yüzden yollar açıldı. Çünkü birileri yürümeye cesaret etti. Sen de kendi hayatının öncüsü olabilirsin. Yolun nereye çıktığını bilmene gerek yok. Yeter ki niyetin temiz olsun, kalbin açık olsun. Ve ilk adımı at. Unutma: "Yola çıkanlar, bazen bir yol bulurlar...
Bazen de hiç olmayan bir yolu açarlar. Ama asla yoldan çekilmezler. Çünkü bilirler ki yol, yürümeye gönlü olanı sever."
KALBİNİN FISILTISINI TAKİP ET
Elbette dostum. İşte o bölümü Hakan Mengüç tonunda daha da derinleştirerek genişletilmiş haliyle sunuyorum:
Kalbinin fısıltısını takip et
Hayat seni çağırıyor.
Belki geceleri yatağında içinden bir ses fısıldıyor sana:
"Bir şey eksik..."
"Bir şey yapmalıyım..."
"Bir yerlerde beni bekleyen başka bir hayat var..."
Ve sen bunu hissediyorsun.
Ama bir yandan da içinden bir ses daha yükseliyor:
"Henüz değil."
"Zamanı gelmedi."
"Daha hazır değilim..."
Ama söyle yol arkadaşım, zaman dediğin nedir?
Hazır olmak dediğin ne zaman olur?
Ne zaman her şey dört dörtlük olur ki?
Hayat seni çağırırken sen hâlâ korkularına mı kulak vereceksin?
***
Belki bir işe başlamak, bir hayale cesaret etmek istiyorsun.
İçinden geçen o küçük ses diyor ki:
"Ya düşersem?"
Ama unutma...
Düşmek kötü değildir. Asıl tehlike, hiç yürümemektir.
***
Belki bir kitap yazmak istiyorsun.
Yıllardır içinde taşıdığın kelimeleri artık dünyaya bırakmak...
Ama diyorsun ki:
"Daha iyi yazmalıyım...
Daha fazla okumalıyım..."
Ve erteliyorsun.
Oysa o kitap senin ruhunun aynası. Ve aynalar, en çok kırılınca parlar.
***
Belki birini sevmek istiyorsun.
Kalbini açmak, güvenmek...
Ama eski yaraların hâlâ orada duruyor.
Korkuyorsun tekrar incinmekten.
Fakat sevgi, kendini saklayana değil; açana gelir.
Ve aşk, sadece yürek koyana misafir olur.
***
Belki sadece...
Kendini yeniden keşfetmek istiyorsun.
"Ben kimim?" diye sormaya cesaret etmek...
İçindeki çocukla barışmak...
Ruhunun derinliğine bir mumla inmek...
Ama duruyorsun.
Bekliyorsun.
Belki bir işaret gelsin istiyorsun.
***
Artık bekleme
Çünkü seni en çok geliştirecek şey, harekettir.
Sen adım attıkça hayat şekillenir.
İlk adım belki ürkek olacak...
Ellerin titreyebilir, kalbin hızlı çarpabilir.
Ama o adım, senin uyanışın olacak.
Sonrası zaten kalbinin ritmine uyacak.
***
İşte bu yazı da o işaret olsun sana.
Çünkü bazen evren, böyle fısıldar:
Bir cümleyle. Bir şarkıyla. Bir bakışla.
***
Ve zamanla anlayacaksın ki...
En büyük değişim, bir adımla başlar.
En karanlık tünelin bile ucu, yola çıkınca görünür.
Ve daima hatırla, sen yola çıktığında...
Zaten yol çoktan açılmıştı.