2023 yılının Ekim ayından bu yana Gazze'de, beşeriyetin tanık olduğu büyük bir katliam gerçekleşiyor. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerden aldığı güçten şımaran siyonist İsrail, bölgede sistematik bir soykırım gerçekleştiriyor. İsrail'in saldırganlığına en yüksek perdeden sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşı çıkıyor. Türkiye'nin tavrından ve Suriye'deki etkin varlığından dolayı tedirgin olan İsrail, dünya üzerindeki en büyük destekçisi ABD'ye yine bir çıkarma yaptı. Ancak ABD Başkanı Trump ile konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu'nun karşılaştığı tavırla soğuk duş etkisi yaşadı. Trump'ın, Erdoğan'ın hakkındaki övgü dolu sözleri, Türkiye'nin küresel denklemde büyük bir oyun kurucu olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu. Peki İsrail'in yayılmacı politikalarına karşı neler yapılabilir, NATO benzeri bir İslam ordusunun kurulması mümkün mü? Trump'ın, Erdoğan'a yönelik sözlerinin arka planı nedir? Bundan sonra Gazze'de süreç nasıl işleyecek? Bu soruları işin uzmanlarına yönelttik.
ABD, TÜRKİYE'Yİ KARŞISINA ALMAK İSTEMİYOR
PROF. DR. İRFAN KAYA ÜLGER Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
İsrail teokratik bir devlettir, bir din devletidir. 1948'de kurulan devletin nihai hedefi Nil'den Fırat'a kadar toprakları ele geçirmektir. Bunu dini bir emir olarak telakki ederler. Orijinalliğini kaybetmiş Musevilerin kutsal kitabı Tevrat'ta 'Vadedilmiş Topraklar' kavramından bahsedilir. Dolayısıyla teokratik İsrail devletinin hedefi de sınırlarını genişletmektir. İsrail'i 1948 yılında Doğu Avrupa Yahudileri yani Eşkenaziler kurmuştur. Bununla birlikte Yahudilerin tamamı Siyonist değildir. Gazze savaşı patlak verdikten sonra tüm dünya İsrail devlet terörü ve soykırımına karşı tepki göstermiştir. ABD ve Batı Avrupa'da tepki gösterenler arasında Herediler, Hasedikler de denilen İsrail uygulamalarını dinden sapma olarak yorumlayan Ultra Ortodoks Yahudiler de yer almıştır.
İsrail devletinin hedefi, sınırlarını tedricen genişletmek ve böylece Vadedilmiş Topraklara ulaşmaktır. Bunu bir ütopya olarak görüyorlar. Ancak İsrail'de yaşayan herkes aynı görüşte değil. Araplarla bir arada yaşamayı savunan Yahudiler de var. Şimdilerde liberal veya sosyalist çizgide bulunan siyasal hareketlerin kamuoyu desteği azaldı. 1990'ların başında İşçi Partisi iktidarı döneminde İsrail yönetimi iki devletli çözümü kabul etmişti. Şimdilerde ise İsrail toplumunun muhafazakar tabanının güçlendiği görülmektedir. İsrail'in coğrafi genişleme için demografisi müsait değildir. 9.5 milyonluk İsrail içerisinde 2 milyonun üstünde Filistinli yaşamaktadır. Öte yandan Batı Şeria'da Filistinli nüfus üç milyon ve Gazze'de de 2 milyon 300 bin civarındadır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse İsrail ve Filistin Özerk Yönetimini içeren bölgede Yahudilerin sayısı ile Müslüman Arapların sayısı eşittir. Dolayısıyla günümüzde genişleme toprak işgali ve ilhakı ile sınırlı değildir. Bölgedeki Arap ülkelerinin siyasal bakımdan istikrarsızlaştırılması, başarısız devlet haline getirilmesi de aslında İsrail genişlemesi olarak görülmelidir.
İSLAM DÜNYASI ÖZELEŞTİRİ YAPMALI
İslam dünyası kolektif hareket edememektedir. Kudüs'te İsrail saldırganlığı ile mücadele amacıyla 1969 yılında İslam Konferansı Örgütü kuruldu. 57 üyeyle BM'nin ardından ikinci büyük uluslararası örgüt. Ama İslam dünyası İsrail saldırganlığını durdurmaya muvaffak olamamıştır. Müslüman dünyada yönetimlerin büyük çoğunluğu sadece kendi çıkarlarını düşünen idarecilerden oluşmaktadır. Müslüman dünyaya baktığımızda tek parti yönetimleri, hanedan idareleri, dini esaslara dayandığını önü süren hükümetler, parlamenter ve başkanlık sistemini benimseyenler gibi geniş bir yelpaze karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla mevcut koşullarda İslam dünyası için muaccel yapılması gereken özeleştiridir. Dinin sadece ibadet ile sınırlı tanımı orijinal İslam ile örtüşmemektedir. Din aynı zamanda haksızlığa, zulme karşı çıkmaktır.
CİHAT ORDUSU KURULMASI ZOR
Cihat için İslam ordusu kurulmalı denildi, İslam ülkeleri davet edildi ama bu mümkün mü? Müslüman Alimler Birliği tarafından cihat fetvası yayınlandı. Yani Müslüman olan kişiler bireysel olarak Filistin davasına destek için harekete geçebilirler. İslam ülkelerinin bu konuda kolektif hareket etmeleri, bir İslam ordusu kurulması sıklıkla telaffuz ediliyor olmakla birlikte reel politik açıdan mümkün gözükmemektedir. Trump yönetimi Türkiye ile İsrail'in arasında yaşanabilecek bir çatışmayı önleme çabası içerisinde. Taraflar arasında bir uzlaşı zemini oluşturmaya çalışıyor. Bir yandan İsrail saldırganlığını ve yayılmasını denetim altında tutma, diğer yandan NATO ittifakı içerisinde en büyük ikinci askeri güç olan Türkiye ile iş birliğini sürdürme arzusunda. Washington ziyaretinde Netanyahu karşısında Erdoğan'dan takdirle söz edilmesi, ABD'nin önümüzdeki dönemde Suriye'de taraflar arasında bir çatışma yaşanmasını önleme perspektifi ile hareket edeceğini göstermektedir. Bu stratejinin sahaya nasıl yansıyacağı önümüzdeki aylarda netleşecektir.
ZORUNLU GÖÇ MÜMKÜN DEĞİL
Filistin meselesine mevcut koşullarda nasıl bir çözüm bulunacağı belirsizliğini korumaktadır. Trump, danışmanlarının yönlendirmesi ile Gazze hakkında tuhaf açıklamalar yapmaktadır. Filistin halkının Gazze'den tehcir edilmesi, bölgenin imarı ve turizme açılması gibi görüşlerin tutarlı bir tarafı bulunmamaktadır. Gazze'de 7 Ekim 2023'den bugüne Filistin halkı soykırım ve şiddete rağmen vatanlarını koruma kararlılığı içerisinde hareket etmişlerdir. İsrail, hedef olarak telaffuz ettiklerini gerçekleştirememiştir. Lider kadro elimine edilmiş olmasına karşılık HAMAS direnişi kırılamamıştır. Rehinelerin kurtarılması ve bölgenin işgal ve ilhakı da mümkün olmamıştır. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda yıllarda Gazze'de bir teknokrat hükümet kurulması ve bölgenin yeniden imarı seçeneği güçlenmektedir.
İSLAM DÜNYASI BİRLEŞİRSE İSRAİL MAĞLUP OLUR
DOÇ. DR. GÖKMEN KANTAR Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi
İsrail'in en fazla destek aldığı ülke ise şüphesiz ABD. İsrail'in yürüttüğü saldırgan ve hukuk tanımaz politikalarının arkasında da aslında ABD'ye duyulan bu güvenin olduğunu ifade edebiliriz.
Bu güven duygusu da ABD'nin kara kaşı ve kara gözünden kaynaklı değil, İsrail lobilerinin ABD'de yürüttüğü lobicilik faaliyetlerinden kaynaklı. ABD'de hiçbir siyasetçi İsrail Lobilerinin desteğini almadan önemli bir başarı elde edemez hale gelmiştir.
Dolayısıyla İsrail lobilerinin sağladığı destekle bir yerlere gelen siyasetçiler de onların taleplerini görmezden gelememekteler çünkü tekrar o koltuğa oturmaları yine onların sağlayacağı desteklere bağlı. İsrail'in bugünkü gücüne gelmesinde ve sınırlarına ulaşmasında, mağlup edilememesinde ikinci bir nedenini görürsünüz. O da şudur ki Ortadoğu bölgesindeki İslam ülkelerinin çıkar uyuşmazlıkları ve çıkar farklılaşmaları mevcuttur. Ya da hiç yoksa dış politik öncelikleri farklıdır. İsrail ne kadar güçlü olursa olsun ne kadar dış destek alırsa alsın bölge ülkelerinin, komşularının hep birlikte karşısında istikrarlı bir duruş sergilemesi halinde başarılı olma şansı yoktur.
ONE MINUTE TARİHİ BİR ÇIKIŞ
Bölge ülkelerinin ulusal/ rejimsel çıkar yerine bölgesel çıkarlara odaklanmaları bu bağlamda çıkarlarını uyumlaştırmaları ve birbirlerinin istikrarlı hale gelmelerine yardımcı olmaları gerekmektedir. İslam dünyası ülkeleri kendi iç sorunlarından başlarını kaldıramaz hale sokulmuşlardır. İslam dünyasının çaresiz kalmasındaki faktörlerden bir tanesi de budur. İnsanlar da devletler gibi bireyselleşmeye ve kendi ekonomik çıkarlarına odaklanmaya başlamışlardır. Bu durumun farkında olan kapital güçler ekonomik ambargoları bir dış politika aracı olarak öncelemeye başlamışlardır. Nitekim İsrail karşısında yer alan bir devlete yapılan ekonomik ambargolar o ülke halkını fakirleştirmekte halkı yıldırmakta ve halkın öfkesini kendi hükümetine kusmasına neden olmaktadır. Böylece İsrail karşıtı politikalar benimseyen hükümetlerin itibarsızlaştırıldığı ve yönetimde kalamadığı bir düzen inşa edilir hale gelmiştir. One minute olayı sonrasında ülkemize karşı yürütülen ekonomik ambargoların ana nedeni de budur.