Giriş Tarihi: 11.05.2025

Çocuklar duyulmak ister

Çocuklar duyulmak ister

Çocuklar bizden sadece cevapları değil, bazen sessizliği de bekler. Bizim görevimiz o cevabın doğması için güvenli ve yargısız bir alan açmaktır

Hayatta bazı sesler fısıltıyla gelir. Duyabilmek için susmak gerekir. Bazı insanlar vardır; gözleriyle konuşur, bakışıyla anlatır derdini. Bir de çocuklar vardır... Henüz duygularına tam isim koyamayan, dünyayı anlamlandırmaya çalışan o minik yürekler... İşte onların dili çoğu zaman sessizliktir.
Bugünlerde çocuklarla nasıl iletişim kurmamız gerektiğini anlatan onlarca kitap, seminer ve uzman görüşüyle karşılaşıyoruz. Ne söylemeli, neyi söylememeli, hangi yaşta hangi cümleler kullanılmalı... Elbette tüm bu bilgiler kıymetli. Ama bazen en güçlü iletişim şekli, sözcüklerde değil; sözcüklerin yokluğunda saklıdır.

Çünkü her çocuk, önce görülmek ve sonra duyulmak ister. Ama görüldüğünü hissetmeden duyulmak istemez. Ve bazen çocuk sadece bakar... O bakışta bir korku vardır belki bir merak ya da içinden çıkamadığı bir duygu. İşte o anlarda, yetişkinin yapabileceği en kıymetli şey belki de hiçbir şey yapmamaktır.
Bir adım geri çekilmek... Müdahale etmeden yanında durmak... Onun anlamaya çalıştığı dünyayı onun hızında keşfetmesine izin vermek... Kendi iç dünyasının keşfine sessizce eşlik edebilmek... Bu, her ebeveynin, her öğretmenin, her yetişkinin zamanla öğrenmesi gereken bir inceliktir.
Çocuklar bizden sadece cevapları değil, bazen sessizliği de bekler. Çünkü bazı sorular vardır, yalnızca çocuğun içinde cevap bulur. Bizimse görevimiz, o cevabın doğması için güvenli ve yargısız bir alan açmaktır.

ALAN AÇMAK GEREKİYOR
Alan açmak, çocuğun her istediğini yapmak değildir. Onu serbest bırakmak da değildir. Hatta "kendi haline bırak" demekle de ilgisi yoktur. Alan açmak; çocuğun duygularını, düşüncelerini, tepkilerini yargılamadan görebilmek, onları olduğu gibi kabul edebilmektir. Çocuk sinirlendiğinde onu susturmaya çalışmak değil, o öfkenin altındaki ihtiyacı görebilmektir. "Bu yaşta böyle davranılır mı?" demek yerine, "Bu davranışla bana ne anlatmaya çalışıyor?" diye sormaktır.
Çünkü çocuklar davranışlarıyla konuşur. Her bağırış bir cümledir. Her susuş bir mesajdır. Her göz teması, görülme isteğinin sessiz bir çağrısıdır. Ve bu çağrılara kulak verebilmek, yalnızca bilgili değil, sezgisel bir yetişkin olmayı da gerektirir.
Bir çocuk, bir hata yaptığında ilk olarak tepkinize değil, yüz ifadenize bakar. Gözlerinizdeki kabullenmeyi ya da reddedişi anında hisseder. Ve eğer o an size kendini anlatamayacağını düşünürse, kendine anlatmayı da bırakabilir. İşte tam da bu yüzden, çocukla kurduğumuz iletişim yalnızca o anı değil, onun iç dünyasında kendine kuracağı bağı da etkiler.
Alan açmak; çocuğun her duygusuna yer olduğunu hissettirmektir. Üzgünken de sevildiğini, sinirliyken de yanında olunduğunu bilmektir. Ve bu bilinçle büyüyen çocuk, ileride sadece kendini değil, başkalarını da anlayan, empati kurabilen bir birey olur. Çünkü nasıl sevildiğimizi öğrenirsek, öyle severiz.

SESSİZ BİR REHBER OLMAK

Her çocuk, içine doğduğu dünyada biraz rehber arar. O rehber, her soruya cevap veren biri değil; bazen sessizce bekleyen, bazen sadece yanında duran biridir. Çünkü her çocuk bilir: Gerçek sevgi, en çok da bir kelimeye ihtiyaç duyulmadığında hissedilir.
Belki de bu yüzden en derin bağlar, sessizliğin içinde kurulur. Ve biz yetişkinler, bir çocuğun gözlerinin içine bakıp da onun ne hissettiğini anlayabildiğimizde, sadece o çocuğun değil, kendi içimizdeki çocuğun da yaralarını sararız. Kısacası, çocuğa alan açmak; onun olduğu gibi var olmasına izin vermek, ama aynı zamanda onun yanında, yargısızca duran bir yürek olabilmektir. Belki hiçbir şey demeden, sadece "Buradayım" diyebilmek... Ve bazen, sadece bu bile bir çocuğun tüm dünyasını değiştirebilir.