Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli fikir adamlarından olan ve asla mensub olduğu topluma karşı yabancılaşmayan Cemil Meriç, eserleriyle bir millete istikamet çizmeye devam ediyor. "Kimim ben?" sorusuna "Hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis fikir işçisi" cevabını veren yazar, çevirmen ve mütefekkir Cemil Meriç'in vefatı üzerinden 13 Haziran itibariyle 38 koca yıl geçti. Büyük mütefekkirin daha iyi anlaşılması için geniş bir dosya çalışması yaptık. Cemil Meriç'in kızı Ümit Meriç ve edebiyatçı Ali Ural ile konuştuk.
Cemil Meriç Türk toplumunun aynasıdır
Şair ve yazar Ali Ural, Cemil Meriç'in Türk toplumuna ayna olduğunu belirterek, "İnsanlardan kitaplara, kitaplardan Tanrı'ya kaçan bir adam. Onun kadar ihtirasla okuyan kim var dünyada! Gözlerinden başka serveti yok, onları bozduruyor yüzlerce altın satır almak için. Dünya ona göre kelimelerden ibaretti ve içlerinde alev, barut ve gözyaşı vardı. Düşünce ise ancak acı veren dikenli bir taçtı" dedi.
Toplumuna yabancılaşmadı
Cemil Meriç'in aydın yabancılaşması yaşamadığını kaydeden Ural, "Zihinlerin sömürgeleştirilmesi körlükten daha ağırdı. Tanzimat'tan beri Batı bir medeniyet tasarımı olmaktan çok bir ideoloji olarak önerilmiş, bu ideoloji yerli düşünceye nefes aldırmamıştı. Türk aydını bu ayartıcı teklife körü körüne teslim olmuş, kasıtlı olarak yok sayılan kendi medeniyetini savunmak şöyle dursun, farkında olmadan kültür işgalcilerinin safında yerini almıştı. 'Batı'yı tanımalıyız. Evet. Ama Doğu'yu unutmadan' diyordu Cemil Meriç Jurnal'da, 'Çünkü biz Doğuyuz. Biz Doğu'nun çocuğuyuz' diyordu. Kitabı olmanın hayati bir değer olduğuna inanıyordu o" ifadelerini kullandı.
İdamla yargılandı
Cemil Meriç, 1938'de çeşitli geçici işlerde çalıştı, 1939'da ise Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü. İdam talebiyle yargılanan Meriç, iki ay sonra beraat etti. Aynı yıl 29 Haziran'da Hatay Türkiye'ye katıldı.
Fikirleri kök salıyor
babasının fikirlerinin kök salmaya devam ettiğini söylüyor: "Tarih bilinci ve kelime dünyasının zenginliği ona çağdaşlarından çok daha büyük bir kuvvet vermiştir. Türkiye'de tarihi bilinç kuvvetlendikçe, Cemil Meriç'in fikirleri daha da gürleşiyor. Cemil Meriç'in eserleri okundukça gösterdiği hedefler hayat buluyor." Babasının Doğu'yu ve Batı'yı yakından tanımasını ise şu sözlerle anlatıyor Ümit Meriç: "Cemil Meriç, 1916 Antakya doğumludur. Yani Fransız egemenliği altında olan Antakya'da büyümüştür. Aldığı eğitim ve öğretim onun zihin dünyasının şekillenmesinde büyük öneme sahiptir. Ülkemizdeki yabancı okulların hepsi Hristiyanlıkla bağlantılı tarikat okullarıdır. Cemil Meriç'in İskenderun sancağında okuduğu lise ise bir Fransız okuludur ama laik bir okuldur. Babamın laik bir Fransız okulunda okuması onu Hristiyanlık dışı seküler Batı kültürüyle tanıştırmış; lakin genlerinden ve hacı olan babasından gelen irfan zenginliğini yok etmemiştir. Batı kültürüyle tanışması ve gelenekten gelen Osmanlı irfanını muhafaza etmiş olması onun kimliğini çeşitlendirmiştir."
TÜRKİYE SEVDALISI, İSLAM'A HÜRMETKAR
Babasının bu toprakların değerlerine her zaman hürmet duyduğunu kaydeden Ümit Meriç, "Cemil Meriç, hem Türkiye sevdalısıdır hem de İslam irfanına hürmetkârdır. Cemil Meriç'in Bu Ülke adlı eseri, 'Türkiye'de az okunuyor' iddiasını cerh etmiş ve kitap 65. baskıya kadar gelmiştir. 38 yaşından 70 yaşına kadar geçen karanlık yıllarını ilim peşinde koşarak geçirmiş, bir saniyesini bile boşa harcamayarak 12 ciltlik bir külliyat kaleme almıştır. Dünya tarihinde benzeri olmayan bir baba-kız muhabbetiyle bir ömrü beraber götürdük. O, körlüğün getirdiği asabiyete rağmen nazik ve kadirşinas bir insan olarak hayatını tamamladı" ifadelerini kullandı.
Anlamın ve aidiyetin peşinde bir ömür
Cemil Meriç'în eserleryle söylemleri arasındaki derin bağa işaret eden Ural, "Kimliğim kendi sesimdir.' Bu cümleyi farklı kelimelerle kurdu Cemil Meriç, Mağaradakiler kitabında: 'Ne Batı ne Doğu; kendi sesini bulamayan, başkasının kuklasıdır' diyerek adı Doğu da olsa 'kendi olma imkânı' elde edilmeksizin özgün bir medeniyetin inşa edilemeyeceğini ileri sürdü. Nostaljik bir geçmiş özlemi değildi onunki. Anlamın ve aidiyetin peşindeydi o... Bu Ülke diye haykırması boşuna değildi. Bu ülke, demek biraz da bu ülkenin kültürü demekti. O kültürü sanatla sınırlamıyor, bir milletin düşünme şekli, tarihi hafızası ve dil zenginliği olarak genişletiyordu. Yalnız bilgi meselesi değildi çözülmesi gereken. Bir ahlak ve aidiyet meselesiydi karşımızda duran" şeklinde konuştu.
Ülkesi için yaşadı
Yazar, çevirmen ve düşünür Cemil Meriç, Balkan Savaşı sırasında 1912'de Meriç nehri yakınlarındaki Dimetoka'dan Antakya'ya göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916'da Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Arapça, Fransızca, Kur'an, tecvid, ahlak eğitimi de aldığı Reyhanlı Rüştiyesi'nde tamamlayan Meriç, ardından Fransız idaresindeki Antakya'ya giderek Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi'nde okudu
38 yaşında gözlerini kaybetti
Kitaplar uğruna genç yaşta gözlerini kaybettiğini hatırlatan Ural, "38 yaşında şu sarsıcı cümleyi kurdu: 'Gözlerimi yani her şeyi kaybetmiştim! Onu ancak Arjantin Milli Kütüphanesi'nin müdürlüğünü yapan büyük öykücü Borges teselli edebilirdi. O da gözlerini kaybetmişti çünkü bir kitap cennetindeydi.
Kitaplara aşık bir hayat
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'ne 1940'ta başlayan yazar Cemil Meriç, üniversiteden çok kütüphanelere devam ettiği için bu bölümü bitiremedi. Umrandan Uygarlığa adlı kitabıyla 1974'te ve Kırk Ambar adlı kitabıyla 1980'de Türkiye Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı aldı. Türkiye Yazarlar Birliğinin Üstün Hizmet Ödülünü 1981'de Mehmet Kaplan ve Emin Bilgiç ile paylaşan Meriç, Kayseri Sanatçılar Derneği'nden 1982'de inceleme dalında, 1986'da ise fikir dalında ödül kazandı. Usta edebiyatçının, Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev, 2014'te müzeye dönüştürüldü. Meriç ayrıca 2015'te Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
Nesillere istikamet çizen sözleri
❙Olimpos dağının çocukları, Hira dağının evlatlarını asla kabullenemeyecektir.
❙Aklın kavrayamadığı hakikatlere, tasavvuf ve vahiy yolu ile erişilebilir.
❙Çağdaşlaşma, karanlık, kaypak, rezil bir kavram.
Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var.
❙Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak.
❙Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.
❙İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmaları.
❙Her kitap yarımdır. Kitabı insanlık yazar.
Ne mutlu ona bir hece ekleyebilene.