Giriş Tarihi: 27.12.2009

Avatar'ın yeni romantik estetiği

İngiltere'de karlı bir akşam seyrettiğim Avatar, başından sonuna haddinden fazla stilize edilmiş bir estetik sunuyor. Filme 'yeni romantik' deme taraftarıyım

İngiltere'de kayıtlı en eski kasaba olan Colchester'da sonu çok mutlu biten bir doktora sınavının ardından kutlama yemeğini yedik ve ben, 'birlikte olduğum gençler artık herhalde barlara giderler, bakalım nasıl dayanacağım!' derken kendimizi adı bile beni hayallere sürükleyen Odeon sinemasında Avatar filmini seyretmek için koltuklara yerleşirken bulduk. Dışarıda diz boyu kar vardı, hava dehşetli soğuktu ve biz güneşli günleri aklımıza getiren o acayip kara gözlükleri suratımıza geçirip kendimizi filme kaptırdık. Ne yalan söyleyeyim, önceden pek gönüllü değildim sinemaya gitmek için. Biraz gençlerden kopmamak, biraz da adı çok duyulan şu üç boyutlu filmi göreyim, beğenmezsem, huyumdur, yarısında çıkarım deyip girmiştim. Fakat bir süre sonra filmin beni sardığını fark ettim. Hemen belirteyim ki, filmin konu, kurgu ve öykü olarak, bu yaz Akın'la birlikte hepsini boydan boya izlediğim Star Wars ve Yüzüklerin Efendisi'nden neredeyse hiç farkı yok. Niye böyle olduğu da ayrıca ele alınması gereken bir durum ve bu halin bazı nedenlerine geçen hafta bu ekte yazdığı mükemmel yazıyla Yeşim Tabak ucundan kıyısından da olsa değiniyor. Konu itibariyle Hollywood klişelerine pek bir yaslanmış Avatar. Öteki ülkeleri/gezegenleri işgal eden kötülere prototip, artık, filmi birlikte izlediğim Dr. Hamid Akın Ünver'in dediği gibi, Bush. Gerçi 'Dubya'nın kötü adam haline gelmesi benim zevkten yüreğimin yağlarını eritecek bir hadisedir ama, o iyi ülkenin giriştiği savaşı, doğanın ayaklanmasıyla kazanması, Davut- Golyat savaşının gösterilmesinin pem coşturucu bir yanı yok. Tabak'ın belirttiği gibi 3D de öyle bize çığlık üstüne çığlık attıracak, sinemada devrim sayılacak bir güce sahip değil. Sonunda 50 yıldır denenen bir yöntem bu. Her ne kadar 50 yıl önceki yöntemlerle bugünkü bilgisayar 'animasyonuna' dayanan CGI tekniği arasında dağlar kadar fark varsa da, işin özü aynı. Ne ki, 'aynı' demek yetmiyor. Hem 'aynı' dediğimiz şey o kadar aynı değil, çok farklı, hem de bu tür geçiştirmeler bana çok anlamlı gelmiyor. Kabul ediyorum, bu fark sinemanın 'ontolojisini' yani varlıksallığını değiştirmiyor. Son kertede gene koltuğa oturup karşımızdaki yalan dünyayı izliyoruz. Böyle bakınca hiçbir şey değişmemiş gibiyse de görsel ideoloji dediğimiz şey, böyle küçük değişikliklerin yan yana gelmesiyle ortaya çıkıyor. Bakalım asistanım Nuri'nin merakla beklediği parçalanmış ekran veya çoğul ekran tekniği, benim gelmesini daha çok istediğim ve Peter Greenaway'in de işaret ettiği interaktif ekranlara ne zaman geçeceğiz ve sinemasal gerçeklik o gelişmelerle birlikte nasıl değişecek?
YENİ ESTETİK, YENİ GÜZELLİK
Filmin başından sonuna kadar, haddinden fazla stilize edilmiş bir estetik var karşımızda.
Yani, 'güzellik' dediğimizde aklımıza gelebilecek bütün şablonlar, kalıplar karşımızda bu defa üç boyutlu olarak duruyor. Neredeyse akıl dışı bir orman görüntüsü, hepsi insanı şaşırtacak kertede ayrıntılı olarak işlenmiş ve 'anıtsallaştırılmış' diğer doğa elemanları izliyoruz: Göller, şelaleler, yaratıklar, çiçekler. Canavarlar bile bütün ürkünçlüklerine rağmen müthiş etkileyici ve estetik bir hale sokulmuş. Köpek mi kurt mu olduğu belirsiz ceylan gibi hayvanlar (diyelim), uçak gibi kullanılan kuşlar (bunların Yunan mitolojisinden gelen Pegasuslardan esinlenildiği -at değiller ama at gibi kullanılıyorlar- gün gibi ortada, zaten filmde arkaik, arketipik olmayan bir tek eleman yok), onların en büyük ve güçlüsü, çok etkileyici bir görsellikle/güzellikle bütünleştirilmiş. Basınca ışıklar saçan çimenler, uçuşan tüy/deniz anası benzeri diğer canlılar, dokununca bir çember gibi dönerek kapanan çiçekler ve daha neler, neler. Çok etkileyici bir ortam. Ne anlama geliyor bu? Sorunun yanıtını vermeden önce şunu belirteyim. Romantik edebiyat dediğimiz, İzlenimci sanat dediğimiz yaklaşımlar için bu tahayyül mertebeleri söz konusu bile değildi. Bundan çok daha kısırları, kısıtlıları anlatıldı. Gene de insanlar onlardan derecesiz ölçülerde etkilendi. Şimdi teknolojinin yardımıyla, imgelemin izin verdiği en uç noktaya götürülmüş olan bu estetiği kabul mü edeceğiz ret mi edeceğiz? Bir kere bu estetiğin 'maksimalist' bir anlayışla bütünleştiği açık. Biraz daha zorlarsak, gerçekle kurduğu ilişki bakımından da bu estetiğin sorunlu olduğunu öne sürmek ve onu kiçe yakın bulmak mümkün. Ne var ki, ben bu estetiğin tam da bu nedenden ötürü kiç olmadığını öne süreceğim. Nedeni şu. Kiç, tekrara dayalı, gerçeklikle ilişkisi kopuk ama gerçekmiş gibi sunulan bir tarzdır. Oysa filmde izlediğimiz estetik bize filmolojinin bir özelliğiyle yansıyor. Başta izlediğimizin gerçek(lik)le hiçbir ilişkisi olmadığını biliyor, bu estetiğin gidebildiği kadar uzak noktaya erişmesini gözetiyoruz. O estetiği kendi yalıtılmışlığı içinde izliyoruz. Dolayısıyla da onu mutlak bir muhayyilenin 'zaferi' olarak ele alıyoruz. Hal böyle olunca da, sanatın özünde yatan bir temel dürtüyü onunla bütünleştiriyoruz: Gerçekte yaşayamayaca-ğımız şeyleri (eylem, nesne, görüntü) bize yaşatan alan. O nedenle ben bu estetiğe 'yeni romantik' demekten yanayım. Ne yalan söyleyeyim, soğuk, karlı, çok mutlu olduğum geceye, sinemadan, bir de içim ısınmış olarak çıktım. Gençler beni ekip geceye karışıyordu...
* 2009 YILININ SİNEMA OLAYLARI İÇİN TIKLAYIN

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.