Son Güncelleme: Cumartesi 20.02.2010
Berlinale'den film notları
Roman Polanski'nin Ghost Writer 'ından Thomas Vinterberg'in Submarino'suna, Semih Kaplanoğlu'nun Bal filminden Beat kuşağını anlatan Howl'a, 60. Berlin Film Festivali birbirinden ilginç filmlerle doluydu
POLANSKI'DEN USTA İŞİ FİLM
Siyaseti bir gerilim romanı/filmine malzeme olarak ele alan, usta işi Roman Polanski filmi Hayalet Yazar ise yönetmenin bu alandaki üstün becerisini bir kez daha belirliyordu. Ama Tony Blair benzeri bir eski İngiliz başbakanının CIA'yle ilişkilerini odak alan bu gerilim öyküsü, yine de türüne çok önemli katkıları olan bir film değildi. İnsanoğlunun ruhuna yönelik kimi daha kişisel filmlerin fonunda da, kimi zaman siyaset duruyordu. Açılış filmi olan ve Lisa Lu'nun rol aldığı Çin yapımı Ayrı ve Birlikte, fonda ele aldığı Tayvan'ın kıta Çini'nden ayrılması olayına karşın, ön planda bu ayrılmanın dramını yaşayan, şimdi çok yaşlanmış kahramanlarının sorunlarını işlemedeki incelikle ilgi çekti. Japon filmi Caterpillar da, yine fona belli bir dönemin çok özel koşullarını yerleştirmişti: Savaşta azgın Japon milliyetçiliğinin kışkırtmasıyla bir dünya savaşına katılıp acı yenilgiyi tadan İmparatorlarının Japonyası... Ancak asıl önemli olan, ön planda yaşananlardı: Savaşın hemen başında ağır biçimde yaralanıp kol ve bacaklarını yitiren, yüzü bir canavara dönmüş bir askerin, evinde genç karısıyla yaşadıkları... Savaş filmi, siyasal polemik, psikolojik irdeleme, korku filmi ve farklı bir seksin gözlemlerini harman eden bu filmin herkes için olmadığı kesindi ama garip çekiciliği de yadsınamazdı. Çin ustası Zhang Yimou'nun Bir Kadın, Bir Silah ve Bir Aşçı Dükkânı, Amerikalı Coen kardeşlerin ilk ve ünlü filmi Kansız'ı bir kültür aşısıyla Mandarin döneminin Çini'ne ve bir kara komedi boyutlarına taşırken, çok heyecan uyandırmadı. Bir dönemin iddialı Danimarkalısı Thomas Vinterberg, Submarino ve genç Romen sanatçısı Florin Serban, Islık Çalmak İstiyorsam Çalarım filmlerinde, farklı biçimde de olsa temelde aynı şeyi anlatır gibiydiler: Çağımızın genç insanlarının içine düştüğü/düşürüldüğü o korkunç şiddet duygusu. Yaşamıyla, gündelik deneyimleriyle, kültürüyle ve eğlencesiyle şiddet... Ama ikisi de belli ölçüde ilginç olmalarına karşı, yeterince yaratıcı olamıyorlardı.
KUZEY AVRUPA MİZAHI
Şiddeti İngiliz tarzı kara komediyle Kuzey Avrupa mizahının tipik ve başarılı bir karışımı olarak sunan Norveç filmi, Hans Petter Molland imzalı Bir Tür Centilmen ise bana çok sempatik gözüktü. 12 yıl yattığı hapisten çıkan ve bir yandan onu yeni suçlara yöneltmek isteyen eski gangster patronunun, öte yandan kendisinden uzaklaşmış oğlunun ve de yeni tanıştığı kadınların etki alanına giren adamın öyküsü çok başarılıydı. Ve en azından başoyuncusu, Norveçli usta aktör Stellan Skarsgard'a ödül getirmesi kaçınılmaz gibiydi. Başka? Alman filmi Soyguncu, hapisten çıkmış azılı bir banka soyguncusu, aynı zamanda da maraton koşucusu kahramanının gerçek hayattan alınmış öyküsünü anlatırken, nedense yeterince inandırıcı olamıyordu. Amerikan filmi Greenberg, yönetmeni Noah Baumbach'ın önceki filmleri havasında, Hollywood dekoru önünde yaşanan bir modern ilişkiyi anlatırken, sevimli, ama fazla gevezeydi. Diğer Amerikan filmi Howl ise çok daha ilginçti: Şiir sanatını yenileyen ve eşcinsel yaşamıyla da tepki alan ünlü Amerikan şairi Allen Ginsberg'in öyküsünü verirken, mahkeme filmi, klasik biyografi, belgesel bölümler ve de şiirin anlamını görselleştirmeye yönelik özgün bir canlandırmayı birleştiren mozaik yapısıyla, filmi sinemada yapılmış en iyi ve yaratıcı biyografilerden biri saymamak mümkün değil.
EN SON HABERLER
- 1 Dünya Kupası'nın kısa tarihi
- 2 Neler oluyor bu kırmızı ete?
- 3 Erkekler sosyalleşmek kızlar eğlenmek istiyor
- 4 Türkiye sinemasının kalbini attıran adam
- 5 Buzun yıldızı kaydı!
- 6 Satrancın yeni şampiyonu, Manisa Doruk Koleji
- 7 Türk sinemasının hafızası ortaya çıkarılıyor
- 8 Müdavimler
- 9 Fiyat indirimi olmadı
- 10 Tek ırka odaklanmak yanlış