Bazen
gitmek gerekir. Her şeyi arkada bırakıp gitmek... Uzak bir dağ köyü mü olur, ayak basılmamış bir zirve mi bilmem. Ama gitmek ve sadece doğayı dinleyip kendini yenilemek gerekir... Gittim. Yenice Ormanları'na... Soğuk, kasvetli bir İstanbul akşamında çantamı ve kamp malzemelerimi omuzlayıp Trek Beşbin ekibiyle Bakırköy İncirli'de buluşuyoruz. Rehberimiz Güven Yüksel'le tanışıp 'yollara düşmeye meraklı' üç otobüs dolusu macera tutkunuyla çıkıyoruz yollara. Sabah 06.30 gibi bize ormanda lazım olacak alışverişimizi yapmak için Karabük merkezde mola veriyoruz. O saatte açık tek fırından ve uzun bir bekleyişin ardından açılan ilk marketten herkes alacağını temin ediyor. Vakit kaybetmeden çamurlu tali yollardayız. Bata çıka, saat 10.00 gibi kamp alanına varıyoruz. Ve karşımızda Eğriova uzanıyor alabildiğine... Peki neden buradayım? Yenice Ormanları, tropik bölgeler dışında, dünyanın ender bölgelerinde görülebilecek, birçoğu anıtsal boy ve kalınlığa ulaşmış ağaç türleri ile gerçek bir ağaç müzesi de ondan. Bölgede çok miktarda yaban domuzu var. Az sayıda tilki, tavşan, ayı, keklik, karatavuk, çulluk yaşıyor. Yenice bölgesinde bunların dışında; karaca, vaşak, yaban kedisi türleri de var. Ve işte macera başlıyor...
ÇADIR KENT GİBİ
Hava soğuk ve sisli. Üstelik inceden inceye yağmur yağıyor. Hava sıcaklığı ise 2 dereceye kadar düşüyor. Acele acele çadırları kuruyoruz ki, vakit kaybetmeden orman yürüyüşüne başlayabilelim. Hummalı bir çalışmanın ardından gölün çevresi bir çadır kente dönüşüyor. Çantama kuruyemiş, yağmurluk, panço, kafa lambası ve termosuma doldurduğum sıcak suyu (her ihtimale karşı) alıp koşarak ekibe dahil oluyorum. Saat 12.00 gibi kampı arkamızda bırakıp sisli patikalardan ormana doğru yöneliyoruz. Bir saat geçmeden üzerimize giydiğimiz kat kat giysileri terlememek için tek tek çıkarıyoruz, üzerimizde sadece sentetik uzun kollu tişörtler kalıyor. Arada mini molalar verip enerji versin diye kuruyemiş atıştırıyoruz. Ormanın derinliklerine girdiğimizde ise yaban hayatı başlıyor. Derin sessizlik ruhumuza huzur verirken, bir ürperti kaplıyor içimizi. Ürkütücü güzelliğe sahip bir yer burası... 5 buçuk saatin sonunda toplam 12 kilometrelik bir yol yapıp yeniden kamp alanına dönüyoruz. Hemen akşam yemeği için hazırlıklar başlıyor. Menüde tereyağla yapılmış tavuk bulyonlu makarna var. Kısa sürede kaşıklanan makarna, midemizde sıcacık bir rahatlama yaratıyor. Islak odunlarla güçlükle yaktığımız dev kamp ateşinin etrafında toplanıyoruz. Bizi asıl mutlu eden şey, fokur fokur kaynayan demlikler... Tavşankanı çaylar eşliğinde Magma dergisinden Özcan Yüksek'in anlattığı Binbir Gece Masalları tarifi imkansız bir keyif veriyor tüm ekibe... Sohbetin en keyifli anında odunumuz bitiyor. Görüş mesafesi sis yüzünden bir metreye kadar düşmüşken üç kişiyle birlikte odun aramaya gidiyoruz ormana. Bir iki kütük ve dal parçası toplayıp kaybolmamak için birbirimize seslenerek kampa geri dönüyoruz. Geceyarısına kadar süren sohbetimizi sönmeye yüz tutan ateş bitiriyor. Çadırlarımıza yöneliyoruz istemeye istemeye...
YILIN İLK KARI DÜŞÜYOR
Sabah saat 07.00 gibi kalkıyorum. Gece sıfırın altına inen sıcaklık; çadır tentesini dondurmuş. Buzları temizleyip dereden doldurduğum suyu kamp ocağımın üstüne koyup altını yakıyorum. Kahvaltıda sallama çay ve tereyağında köy yumurtasından yapılmış omlet var. Karnımı doyururken mevsimin ilk karı da düşmeye başlıyor. Havanın sertleşmesi, plan değiştirmemize neden oluyor. Ekipte ilk kez kamp yapanlar olduğu için bu durum rehberimizde endişe yaratıyor. İstenmeyen bir duruma mahal bırakmamak için hemen toparlanıp otobüslere yöneliyoruz. Bu arada herkes yanında getirdiği çöp torbalarına atıklarımızı topluyor. Onları da yanımıza alıyoruz... Kısa süre sonra Karabük, ardından da Safranbolu'dayız. Dondurucu soğukta geçen bir gecenin ve sıfır konforun ardından yenen öğle yemeği ve ikram edilen dibekte dövülmüş Türk kahvesi, hepimizin yüzünde mutlu bir gülümseme yaratıyor. Şimdi dönüş yolundayız ama aklımız yeni bir orman ve dağ macerasında...
YEDEK AYAKKABI ŞART
Kamp tatili yapacakların alacağı çadır dört mevsimlik, uyku tulumu ise en az -15 dereceye dayanıklı olmalı.
Yürüyüş için bileklikli, su geçirmez ve mümkünse dört sezon giyilebilen bir bot alınmalı. Ayrıca yolculuk esnasında giymek için yedek ayakkabı gerekiyor.
Bere, mont, polar, iç katman (uzun kollu), yağmurluk, varsa su geçirmez pantolon, tozluk, eldiven (kaliteli), iki çift yürüyüş çorabı, kafa lambası, yedek pil, düdük, çakı, termos, tabak, metal bardak, kamp tüpü, çatal, kaşık gerekiyor.
Atıştırmalık kuru meyve, kuruyemiş alınmalı.
Plastik ya da karton tabak, bardak gibi malzemelerin tercih edilmemesi çevre açısından önemli.