Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Barış isteyenler, kızgın Türklere anlayış göstermeli

Kandil'den gelen PKK militanlarının omuzlara alınarak karşılanması, birçok kesimi rahatsız etti. Siyasetçileri ya da bürokratları değil, sokaktaki insanı kastediyorum.
Kirli savaşı şimdiye dek umursamaz bir biçimde izleyen Nişantaşı kızlarını bile bir kaşıntıdır aldı.
Normal bir durum bu... Yani beklentilere, tahminlere, öngörülere uygun...
Olayı halay çekerek karşılayan Kürtleri düşünelim. Çeyrek asırdır meydana gelenlerden sonra başka türlü davranabilirler miydi?
Neydi bu olaylar? Bazılarını sayalım:
Köyleri yakıldı... Zorla sürgün edildiler... Bok yedirildiler... İşkenceden geçirildiler... JİTEM tarafından öldürülüp kuyulara atıldılar... Devlet kapılarında, mahkemelerde süründüler... Milletvekilleri itile kakıla hapse tıkıldı... Dilleri, kültürleri, tarihleri, kimlikleri kâh yasaklandı, kâh aşağılandı, kâh yok sayıldı...
Okula giden çocukları her sabah, "Varlığım Türk varlığına armağan olsun... Ne mutlu Türküm diyene!" şeklinde bağırttırıldı.

***

Ya coşkudan rahatsız olan Türkler? Onların kızmaktan, sinirlenmekten, diş bilemekten başka seçeneği var mıydı? Sosyolojik açıdan bakıldığında yoktu.
'Öğreten devlet' kavramından daha önce söz etmiştim. Ulus devletler, kurulduklarından beri ulaşabildikleri bütün vatandaşlara kendi kurguladıkları şekliyle nasyonalist ideolojiyi zerk ediyor.
Endoktrinasyon süreci ilkokulda başlıyor. Törenlerde ve derslerde aynı şeyler, aynı bakış açısıyla bir öyle, bir böyle anlatılıyor.
Öğrencilerin nasyonalist ideolojiye, kompozisyonlar yazarak, resimler yaparak, şiirler ezberleyerek, marşlar okuyarak katılmaları sağlanıyor.
Böylece ideoloji dışarlıklı kalmamış, tam tersine içselleştirilmiş oluyor. Bir lezzet haline geliyor.
Yani ideoloji, nutuk atmakla yetinmiyor, kişiyi de oyuna katıyor.
***

Ayça Şen
çocuklar arasındaki ideolojiye bağlılık yarışının çarpıcı bir örneğini, minik oğlundan vermişti:
"Yine 10 Kasım günü arabada Memo arka koltuktan dalgalanan Türk bayrağını gördü, durdu durdu ve 'Anne, ben Atatürk'ün bokunu yerim' dedi. Anaokulundaki makara müdüranıma bunu söyleyince gözleri yaşardı ve 'Atatürk sevgisinde son nokta' dedi." (Radikal Cumartesi, 31 Aralık 2005)
Ara Notu: Subay eliyle (somut anlamda) bok yedirilerek aşağılanan bir Kürt köylüsünün ruh halini... Sevgi gösterisinde öne çıkmak için (simgesel anlamda) bok yemeye hazır olan küçük Türk öğrencinin ruh haliyle kıyaslayan bir kompozisyon yazsanız... Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer alan deyimlerden hangisini başlıkta kullanırsınız: 'İşin bokunu çıkarmak'... 'Bok yemenin Arapçası'... 'Bok yoluna gitmek'?
***

Mezun olmak, elbette kurtulmaya yetmiyor. İdeolojik efsunlama köşe yazarıyla, komutanla, müdürle, TV ve radyo laklakçısıyla, akademisyenle yaşam boyu sürüyor.
Nasyonalist ideoloji zihinlere öyle bir yerleşiyor ki... Bırakın sorgulamayı... İnsanlar onu değiştirmek yerine, eski kötü düzenin sürmesini tercih ediyor:
"Savaş devam etsin, ölümler ve harcamalar daha da artsın. Yeter ki ben ideolojimi değiştirmek zorunda kalmayayım."
O halde: Nasyonalist ideolojinin barış ve demokratikleşme sürecini dinamitlemesine izin vermemek için Kürtlerin biraz sakin olmalarında yarar var galiba.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA