Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Kurtuluş günü kutlamalarının ölçütü nedir?

Osmanlı'dan Cumhuriyete, II. Abdülhamit'ten Atatürk'e, 20'nci yüzyıl tarihimiz yeniden yazılmayı bekliyor. Çünkü okul kitaplarında sadece 'olay tarihleri' doğrudur. Gerisi külliyen uydurmadır, saptırmadır, gizleme, küçümseme ya da abartmadır.
Tabii 'yazılmayı bekliyor' sözünü idealist bir saflıkla kullanıyorum. Çünkü bunca yıldır beyni yıkanan halkımızın, gerçeği öğrenmek isteyeceğinden cidden kuşkuluyum.
Basit bir örnek vereyim.
Bu ayki 'Toplumsal Tarih' dergisinde çok ilginç bir konu var: Meğer Atatürk ve İnönü, Antalya kentinin kurtuluş gününü kutlamasına izin vermemiş!

***
Akdeniz Üniversitesi'nden Faysal Mayak araştırmasına göre olay 1934 yılında geçiyor.
Kentin kurtuluş gününü kutlamadığı fark edilince Ankara ile yazışmalar başlıyor.
İşin ilginç yanı Antalyalılar düşman işgalinden ne zaman kurtulduklarını da bilemiyorlar.
Çünkü... Antalya 28 Mart 1919 günü İtalyanlarca işgal ediliyor. Ama işgale karşı bir direniş olmuyor. Top tüfek atılmıyor. Derken 5 Temmuz 1921'de İtalyan askeri kenti boşaltıyor.
İşgal halkın zihninde derin izler bırakmadığından, kentin boşaltılması 13 yıl boyunca kutlanmıyor.

***
Ancak 1934'te, herhalde kurtuluş günü kutlayanlara gıpta ettikleri için olsa gerek, kolları sıvıyorlar.
CHP Genel Sekreterliği'nden, Genelkurmay'dan alınan bilgiye dayanarak, "Siz 5 Temmuz 1934'te kurtuldunuz; kutlayabilirsiniz" mesajı geliyor.
Ama devreye İçişleri Bakanlığı giriyor.
Bakan Şükrü Kaya imzalı yazıda, "Cumhurbaşkanı Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü bu kutlamayı uygun bulmamışlardır" deniyor!
Niye? Çünkü: 1) Antalya, 'harp yapılarak' geri alınmamıştır. 2) Zaten kentliler de uzun yıllardır kutlama yapmamaktadır.
Böylece kutlama hazırlıkları yatıyor.
Bugün ise Antalya, 5 Temmuz'u düşmandan kurtuluş günü olarak kutlamakta.

***
Bazı Antalyalılar, Toplumsal Tarih dergisine ve bana kızabilir. "Bunu hatırlatmaya ne gerek vardı" diyebilirler.
Benim derdim Antalya ile değil elbette, İstanbul ile... Çünkü kurtuluş günü açısından İstanbul, Antalya'dan çok da farklı değil:
Dünya Savaşı'nı kazanan Müttefikler, 13 Kasım 1918 günü İstanbul'u işgal etti. 'Mütareke Dönemi' denilen yıllarda, Anadolu'ya silah ve adam kaçırma faaliyetleri dışında kentte ciddi ve düzenli bir direniş olmadı. (Hatta bizim Fenerbahçelilerin yaptığı gibi işgalcilerle futbol bile oynandı.)
Nihayet Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923). Bunun üzerine işgalciler, tam da "geldikleri gibi", yani top tüfek atmadan, hatta selam durarak, 6 Ekim günü kenti boşalttı.

***
Bu açıdan bakıldığında İstanbul'un, Antalya'dan ne farkı var? Atatürk ve İnönü'nün, kurtuluş günü kutlaması için gerekli gördüğü, 'kenti harp yaparak geri alma' ilkesi, Antalya'da olduğu gibi, İstanbul da geçerli değil.
Galiba İstanbul'u kayıran çifte standart şuradan geliyor... 1) Simgesel önem: Kentin (eski) başkent olması. 2) Etnik önem: Bilhassa Rumların işgale büyük destek vermesinin ardından, Müslüman Türklerin yükselen rövanş ve ferahlama hissiyle kutlamalara başlamış olmaları.
Ne dersiniz; bu tip olaylar tarihimizi yeniden yazmamız gerektiğine işaret etmiyor mu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA