Mehmet Metiner

Vurun başörtülüye! Asın Erdoğan’ı! Sevsinler demokratlığınızı!

Ağaç sevdasıyla yola çıktıklarını söyleyenlerin meğer ağaçlardan anladığı darağaçlarıymış! Atalarının ideolojik/zihinsel genini aynen taşıyanlara o birilerinin demokrasi ve özgürlük adına güzelleme
yapmaları yok mu? İşte o kahrediyor bizi!
Genç bir anne… Başörtülü… Küçük yaştaki çocuğuyla bir geziden dönüyor. Birden kendisini azgın bir güruhun içinde buluyor.
Yer, İstanbul. Vakit, bir akşamüstü… Adalar'dan dönen başörtülü gencecik anne Beşiktaş iskelesinde iniyor. Çocuk arabasının içindeki yavrusuyla kendisini almaya gelen eşine doğru yürüyor.
Birden o azgın kalabalığından içinden yükselen küfürleri işitiyor ilkin. Galiz mi galiz küfürler. Hemcinsleri olan kadınların ağza alınmayacak küfürlerine erkekler de eşlik ediyor. Tam bir korku hali… Müthiş bir şaşkınlık… Donakalıyor bir an için…
"Tayyip Erdoğan'ı asacağız!" naralarına eşlik eden başkaca edepsiz küfürler havada uçuşuyor…
Derken sırtına peş peşe inen tekmelerle daha ne olduğunu anlamadan yere yıkılıyor. Leş kargaları büyük bir hınçla üzerine çullanıyorlar. Tekme-tokat gırla… Kadınlar küfrediyor durmaksızın. O küfürlere eşlik eden histerik çığlıklarla. Erkek kılığındaki namertler ise yere düşürdükleri o gencecik anneye hayvanca saldırılarını sürdürüyorlar.
Anne gözlerini açtığında üzerine sinen o pis/iğrenç kokuyu hissediyor ilkin. İdrar kokusunu. O insan suretindeki hayvanlar belli ki iğrençliklerini bir de bu şekilde gösterme ihtiyacı duymuşlar.
Her tarafı mosmor… Vücudunun her tarafı o sefil yaratıkların saldırıyla yaralanmış, parelenmiş… Can havliyle evladını arıyor… Çocuk arabasının devrildiğini görüyor… O masum küçücük çocuğa bile acımamışlar meğer. Kendi yarasından çok evladının vücudunda gördüğü çiziklerle bir kez daha paramparça oluyor yüreği.
Gezi Parkı olaylarını bahane kılarak sokağa dökülen bir kısım insan suretindeki yaratıkların yapıp ettiklerinden bir sahne bu işte.
Bunun tekil bir örnek olduğunu sakın söylemeyin.
Sayısız örnekleri var bunun.
Başörtülü kadınlara her rastladıkları yerde aynı aşağılamalar, aynı hakaretler, aynı küfürler. Sözlü tacizlerin en alçakçasına imzalarını koydular. Zaman zaman da fiili saldırılarda bulundular.
Kadıköy'de Bağdat Caddesi'nde başörtülü eşimin anlattıklarını anlatmaya edebim elvermiyor. Eşimin yanından geçerken Başbakan Erdoğan ve ailesi için sarf ettikleri o hayasız ve alçakça küfürlerin nasıl bir tahrik içerdiğini bilmem anlatmama gerek var mı?
Başbakanın şahsında aşağılanan ve hakarete maruz bırakılanlar aslında hepimiziz.
İnançlarımızdan dolayı onlarca yıl aşağılandık hep.
Yaşam tarzlarımızdan dolayı kamusal alanlardan sürüldük hep.
"Gerici-yobaz!" diye aşağılandık her dem.
"Göbeğini kaşıyan adam" diye aşağılandık, "bidon kafa" diye tahkir ve tezyife muhatap kılındık.
Yaşam tarzlarımızı tehdit olarak gören beyaz seçkinci, laikçi egemenler tarafından hep korkutulduk.
Hâlâ inançlarımıza uygun bir yaşam tarzı sürdüremiyoruz.
Hâlâ başörtülü kızlarımız, annelerimiz, kardeşlerimiz özde eşit vatandaş değiller.
İktidarda AK Parti olsa bile hâlâ başörtülü vatandaşlarımız başı açık vatandaşlarımız gibi eşit haklara sahip değiller.
Sözgelimi, hâlâ milletvekili seçilemiyorlar. Belediye başkanı olamıyorlar. Hakim, savcı ve öğretmen olarak kamuda görev yapamıyorlar vs…
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ama gerekli değil.
AK Parti çoğunluğuna güvenen bir parti olmuş olsaydı, başka bir deyişle, çoğunlukçu bir demokrasi anlayışına inanmış olsaydı, çoğunluğuna güvenerek bu eşitsizliği derhal giderme yoluna giderdi. Ama gitmedi. Hep toplumsal barış ve ikna metodunu esas aldı.
AK Parti arkasına aldığı çoğunluğu isteseydi sokaklara dökebilirdi. Ama dökmedi.
AK Parti isteseydi hukuksuz yere kapatılmak istendiğinde meydanlara milyonlarca insanı doldurabilirdi. Ama yapmadı.
Meydanlar üzerinden bir hesaplaşma yolunu hiçbir zaman tercih etmedi.
Kitlesine hep sabrı ve sağduyuyu tavsiye etti.
Toplumsal barışı ve huzuru her şeyin üstünde tuttu.
Şimdi o birileri kalkıp yaşam tarzlarının tehdit altında olduğunu ileri sürerek meydanlarda şiddet estiriyorlar.
Başörtülü vatandaşlarımı sözlü ve fiili saldırılarda bulunmaktan kaçınmıyorlar.
Talep ettikleri şey ne peki?
Özgürlük!
Demokrasi!
Başkalarının varlığına tahammül gösteremeyenlerin talep ettikleri şeyin özgürlük ve demokrasi olması sizce de çelişkinin ta kendisi değil midir?
"Tayyip Erdoğan'ı asacağız!" diye nara atanlar mı özgürlükçü ve demokrat Allahaşkına?
Başörtülü gencecik bir anneye alçakça ve namertçe saldırmak hangi özgürlük ve demokrasi anlayışıyla bağdaşır?
Polisin şiddetini diline dolayanlar nedense bu şiddetin kendisini görmediler. Geçiştirmeye çalışıyorlar tekil bir örnek diyerek.
Ben soruyorum öyleyse:
Başörtülü vatandaşlarımızın üniversitelerde okumalarını, yani tıpkı başkaları gibi eşit hakka sahip olmasını sağlayan bir kanun değişikliğini Anayasa mahkemesine götüren zihniyetin kendisine demokrat ve özgürlükçü mü diyeceğiz?
Hâlâ kamuda başörtülü vatandaşlarımızın görev almamaları gerektiğini laikçilik adına savunanların özgürlük talebinde samimi olduğuna mı inanacağız?
Hep kendileri için özgürlük isteyenlere demokrat denmez!
Demokratlık asıl başkalarının özgürlüğünü isteyip istememekle alakalı bir durumdur.
Merve Kavakçı seçilmiş bir milletvekili olarak meclisten aşağılayıcı bir zorbalıkla sürüldüğünde buna alkış tutanlar bugün kalkıp yaşam tarzlarının tehdit altında olduğunu söyleyerek Tayyip Erdoğan düşmanlığına soyunuyorlar!
Ağaç sevdasıyla yola çıktıklarını söyleyenlerin meğer ağaçlardan anladığı darağaçlarıymış!
Atalarının ideolojik/zihinsel genini aynen taşıyanlara o birilerinin demokrasi ve özgürlük adına güzelleme yapmaları yok mu?
İşte o kahrediyor bizi!
Öfkemizi ülkemize duyduğumuz sevda yüzünden terbiye ediyoruz.
Sabrımızın da bir sınırı var elbet.
Bir çift sözüm de o bir kısım medyaya: O alçakça dövülen kadın başı açık bir kadın olsaydı ve onu dövenler de kendini bilmez dinciler(!) olmuş olsaydı emin olunuz ki Türkiye'nin gündemi değişirdi.
Ve gene emin olun ki Avrupa ülkeleri ayağa kalkardı!
Laik yaşam tarzı tehdit altında diye!
Bugün Avrupa Parlamentosu'nda AK Parti hükümetine karşı kınama kararı çıkartanlar yüz binlerce başörtülü kızımızın kamusal alanda başkaları gibi eşit haklara sahip olmadıklarını bildikleri halde susabiliyorlar nedense!
O dövülen başörtülü anne için hâlâ çıtlarını çıkartmış değiller!
Sevsinler cümlenizin demokratlığını!
İçerdeki faşizan laikçi-ulusalcı dalgayı demokratlık sayan bu ülkenin aydınlarına da, onlara güya polis şiddetini gerekçe göstererek hangi asıl nedenlerle arka çıktıklarını bildiğimiz o AB üyesi ülkelere de yazıklar olsun!
"Avrupa'nın değerleri" dedikleri şey buysa, varsın bizden uzak olsun diyorum.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.