Mehmet Metiner

13 Haziran 2014, Cuma

Ne söylersen söyle gezi zekalılar için boş onlar anladıkları gibi anlıyorlar, çarpıtarak sunuyorlar

IŞİD'in arkasında geziciler mi var?

Sahiden de öyle ama.

Sen ne söylersen söyle gezi zekalılar için boş.

Çünkü pusuya yatmış avcı gibiler sosyal medyada.

Anında söylediklerini konseptinden ve bağlamından kopartarak takdim ediyorlar.

Bir de utanmadan sıkılmadan magazine ediyorlar.

Bir tek kendileri akıllı…

"Düşman" gördükleri herkes ise aptal…

Anladıkları o olduğu için öyle yapmıyorlar, tam tersine düşman psikolojisiyle hareket ediyorlar.

Daha açık bir deyişle, psikolojik harp teknikleri uyguluyorlar.

Sizi olduğunuzdan farklı gösteriyorlar.

Bilerek yapıyorlar bunu…

Bir sözü bağlamından kopartıp aktardıklarında nasıl bir bilgi kirliliği oluşturulacağını çok iyi biliyorlar.

Kendilerini eğitenler veya yönlendirenler bu konularda mahirler besbelli…

Sonra çömezler giriyorlar devreye.

Bir de bakıyorsunuz yalan ve yanlış yayılıvermiş her bir yana…

İşiniz yoksa hangi sözünüzü hangi bağlam içinde söylediğinizi anlatın durun…

Şu IŞİD meselesinin arkasında kim var sorusuna verdiğim cevap misalinde olduğu gibi…

Valla benim aklımdan yana zorum yok.

İslamcı örgütleri bilen biriyim.

PKK'yı da çok iyi bildiğimi herkes bilir…

Ben Türkiye'de yaşanan olayların bir analizini yapıyorum.

Katılırsınız katılmazsınız o ayrı bir bahis.

Ama bir analizin yaslandığı paradigmayı gözden kaçırıp söz cambazlığı üzerinden psikolojik savaş taktiği uygularsanız bu yaptığınıza düpedüz ahlaksızlık derler.

Düşmanlığın da mertçesi olur yani…

Benim dediğim şu:

Türkiye derin bir saldırı altındadır.

Özellikle de AK Parti hükümeti ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan.

Başbakan Erdoğan üzerinden korkunç ve bilinçli bir yıpratma ve itibarsızlaştırma operasyonu başlatıldı.

Geziden beri bu böyle…

AK Parti iktidara geldikten hemen sonra ordu içindeki malum cunta tarafından alaşağı edilmek istendi.

Başarılı olunamadı.

27 nisan askeri muhtırası biliniyor…

AK Parti'nin kapatılması olayı da devre dışı kaldı.

Sonra askeri vesayet geriletilince darbe ihtimali de tarih oldu.

İsimlerini vermeyeceğim Avrupa ülkelerinden bazılarının R. Tayyip Erdoğan'ın ve dolayısıyla AK Parti hükümetinin alaşağı edilmesi sürecini tetiklediği sır değil.

Buna ABD içindeki etkili neo-concular da dahil.

Paralel yapının kimler marifetiyle devreye sokulduğu da herkesin malumu artık.

Gezi sürecinin arkasında R. Tayyip Erdoğan'ı itibarsızlaştırarak devirmek isteyen uluslararası güçler vardı.

O güçler her Allah'ın günü çıkıp R. Tayyip Erdoğan ve hükümeti aleyhine demeç üstüne demeç verdiler.

O ülkelerden birinin istihbarat örgütünün hükümetine sunduğu raporda R. Tayyip Erdoğan'dan nasıl söz ettiğini de merak edenler Kaşif Kozinoğlu'nun Aydınlık Yayınları arasında çıkan kitabına bakarak öğrenebilirler. O kitapta ayrıca küresel efendilerin R. Tayyip Erdoğan'ın ipini nasıl çektiğine dair ilginç ve manidar başkaca bilgiler de var.

Gezi süreci böyle bir uluslararası operasyondu işte.

Gezinin arkasında hiç kuşkusuz uluslararası güçler vardı.

Gezi konusundaki hassasiyetini nedense o uluslararası güçler Suriye için, İsrail için göstermiyorlardı mesela.

O da ayrı bir bahis konusu…

Ama gezide ne hikmetse toplum cinayetler ve katliam yapıldığına dair rivayetleri tedavüle sokanlar da bu güçler oldu.

Geziden sonra 17-25 Aralık süreçleri geldi…

Amaç aynıydı.

"Yolsuzluk" susturuculu bir hükümeti devirme operasyonuydu gerçekte.

Bu kez Pansilvanya devreye sokulmuştu.

Gezinin arkasında da Pansilvanya vardı var olmasına ama kendini başarılı bir biçimde kamufle etmesini bilmişti.

Gezi amacına ulaşamayınca Pansilvanya devreye sokuldu.

Bunun bir komplo olduğunu söyleyen o Ergenekonculara-ulusalcılara, Ergenekon sanığı iken Silivri'de yaşamını yitiren Kozinoğlu'nun kitabını okumalarını salık veririm. Orada paralel yapının malum küresel güçlerle olan organik ilişkisine dair çok şey öğrenebilirler.

Hadi bizim sözlerimize inanmıyorlar, bari kendilerinden biri olan Kozinoğlu'nun anlatımlarına inansınlar!

17-27 aralık darbe senaryosu da 30 mart seçimlerinde boşa çıkartıldı.

Hani nerede o kasetler ve tapeler?

Seçimlerden sonra hepsinin kökü kurudu.

Demek ki amaç, AK Parti'yi sandığa gömmekti.

Demek ki asıl amaç, yolsuzluk filan değil, tapeler ve kasetler üzerinden siyaseti belirlemekti, siyasete yön çizmekti.

Bu senaryo da boşa çıkartıldı.

Derken devreye PKK girdi…

"Artık silahlı mücadele dönemi bitti. Fikirlerin ve siyasetin konuşacağı bir döneme doğru evrildik" diyen bir PKK nedense yerini tekrar silaha sarılan bir PKK'ya bıraktı.

Kandil'in ipini ellerinde tutan o malum güçler bu kez PKK silahları üzerinden Başbakan Erdoğan'ı ve AK Parti hükümetini köşeye sıkıştırma yoluna gitti.

Oysa PKK silaha elveda denilmesini taktiksel bir hamle olarak değil stratejik bir kararlılık olarak kamuoyuna duyurmuştu.

Şimdi aynı Kandil, Öcalan'a rağmen geziye çıkartılmış bulunuyor.

Dediğim buydu benim…

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Kandil'in bir tehdit unsuru olarak devreye alınmış olması tesadüfi değildir dedim.

Öcalan'ın İmralı'dan, "Yeni bir başlangıç için umutluyum. Somut projeler üzerinden sonuca ulaşmak üzereyiz. Provokasyona gelinmesin." demesine rağmen Kandil'in ve HDP'nin başka türlü davranıyor olması neyle açıklanabilir?

Kandil belli ki kendisini besleyip büyüten devletlere diyet ödeme yoluna gidiyor.

Tıpkı paralel yapı gibi…

Dinsel kılıklı Türkçü paralel yapının yanına sosyalist kisveli Kürtçü paralel yapının eklemlenmiş olması bilumum Ergenekoncu-ulusalcı çevreleri de derinden memnun etmişe benziyor.

Böylelikle Çankaya'ya başkan ve lider olarak çıkmayı düşünen ve çıktığında da Türkiye'nin siyasal sistemini değiştirerek ülkeyi küresel bir aktöre dönüştürmek amacında olan Erdoğan'ın önü kesilmek isteniyor.

Anti-Erdoğancı cephenin içine Kandil'in paralelcilerinin de dahil edilmesi asla tesadüfle izah edilemez.

Öcalan yakalandığı kendilerini Türkiye karşı yabancı ülkelerin nasıl kullandığını tüm açıklığıyla anlatmıştı.

Bugünkü Kandil'in hangi Türkiye düşmanı güçler tarafından tekrar Türkiye'ye ama özellikle de Başbakan Erdoğan'a karşı kullandığını söylemeye gerek yok.

Kandil'in arkasında Türkiye-Erdoğan düşmanı o malum uluslararası güçlerin olmadığını söyleyenler ne gazeteci olduklarını ne de analist olduklarını söylesinler..

Söylüyorlarsa demek ki kendileri de bir biçimde ayarlanmış unsurlardır…

Çözüm sürecini başarıya kavuşturmuş bir Türkiye'yi kimse tutamaz.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın Diyarbakır çalıştayında yaptığı konuşmada süreçte sona gelindiğini ve dağdan inişler için somut projelerin artık ete kemiğe bürünmüş olduğunu açıkladıktan bir iki gün sonra Kandil'in giriştiği sabotaj manidardır elbet.

Öcalan'ın da bunu teyid eden açıklamalar yapmasına rağmen Kandil'in tersi bir tutum takınması, dahası ve en fenası Başbakan Erdoğan'a ve AK Parti hükümetine karşı bir savaş dili benimsiyor olması tesadüfle izah edilemez.

Dediğim budur benim.

Gezi, 17-25 Aralık süreçlerinin arkasında hangi uluslararası güçler var ise Kandil'in arkasında da aynı güçler var…

Bundan rahatsızlık duyanlar varsa varsın duymaya devam etsinler.

Kandil'in devreye alınmasından hemen sonra İslamcı-selefi terör örgütü IŞİD'in Irak denklemi içine yerleştirilmesi de asla tesadüfle izah edilemez.

Musul kenti düşürülüyor.

Irak ordusu tek kurşun atmadan şehri terkedip gidiyor.

Vay be!

IŞİD'in arkasında kim var?

Türkiye var diyenlere acıyorum.

Bu şehir efsanesi çöktü.

IŞİD tıpkı Pansilvanya gibi, tıpkı Kandil gibi en büyük düşman olarak R. Tayyip Erdoğan'ı ve hükümetini görüyor.

Niye mi?

Çünkü Erdoğan'ın islam-demokrasi-laiklik paradigması içinde anlamını bulan felsefesi İslam dünyasında model olarak benimsenirse IŞİD gibi radikal dinci örgütlerin yaşama şansı kalmaz.

Nitekim kalmayabilirdi de.

Ama terörü kendi varlık nedenleri için gerekli görenler buna izin vermediler.

Mısır'da bu modelin takipçisi olabilecek İhvan'ı saf dışı bıraktılar.

Suriye'de İhvan iktidara gelir diye Esad rejiminin yıkılmasına destek vermediler.

Çünkü IŞİD gibi terör örgütlerine o uluslararası güçlerin ihtiyacı var.

Tıpkı Türkiye'de PKK'nın varlığına o birilerinin duyduğu ihtiyaç gibi…

Öcalan yakalandığında istenseydi PKK sorunu temelden çözülebilirdi.

Ama o birileri istemediler işte…

O birilerinin gezideki rolüne girmeye ise hiç gerek yok.

Kandil'iin devreye alınmasından hemen sonra IŞİD'in bu şekilde harekete geçirilmesi ve hedef olarak Türkiye Başkonsolosluğunun seçilmesi tesadüfi değildir dedim.

İsteniyor ki Türkiye Irak'ta bir savaş bataklığına sürüklensin.

O zaman Türkiye'nin ekonomisi zayıflar.

O zaman Türkiye tekrar dışa, yani o uluslararası güçlere bağımlı hale gelir.

Ve dolayısıyla Türkiye'nin siyasetini de o güçler belirler.

Çözüm süreci de güme gider…

Türkiye'nin Irak'ta Kürdistan hükümetiyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkiler toprağa gömülür.

Türkiye'yi ekonomik açıdan güçlendirecek bu proje rafa kalkar.

IŞİD'in varlığı üzerinden bölgeye tekrar gelip yerleşecek olanlar hem Kürdistan hükümeti üzerinden söz sahibi olurlar, hem de Türkiye'yi denklem dışı bırakırlar.

Dediğim bu benim…

Analizimin yaslandığı paradigma bu benim…

Gezi sürecinin arkasında hangi uluslararası güçler var ise IŞİD'in arkasında aynı güçler var dedim.

Demeye de devam edeceğim.

Sorunlarını çözerek büyümek ve güçlenmek isteyen bir Türkiye olsun istemiyorlar.

R. Tayyip Erdoğan liderliğinde güçlü bir Türkiye olsun istenmiyor.

Gezi, 17-25 Aralık süreçleri, Kandil'in ve IŞİD'in bu şekilde sahneye çıkmış olması, tesadüfle izah edilemez diyorum.

Ama ben ne derse diyeyim, sizin aktarmak istediğiniz gibi aktarırsınız.

Çünkü düşmanlığınızda bile mert değilsiniz.

Vesselam…

SON DAKİKA