'Tehlikeli Dave'

Tarihin en büyük 'sızıntısı' olarak sunulan Panama Papers, zenginlerin vergi yükümlülüğünden kaçmak için açtırdıkları 'offshore' hesapları yöneten bir hukuk şirketinin 40 yıllık kayıtlarından oluşuyordu. Bu sızıntının 'vurduğu' dünya liderlerinden birisi Britanya Başbakanı David Cameron'dı.
Belgeler, Cameron'ın babasının bu şirket üzerinden açtırdığı bir hesabı olduğu ve yüzbinlerce poundluk vergiden bu şekilde kurtulmayı başardığını ortaya çıkardı. Cameron da sonunda babasının 'kıyıdan uzaktaki' hesabına para yatırarak vergi yükümlülüğünün bir kısmından kaçındığını kabul edip, kendisinin de 2010'a kadar burada hisse sahibi olduğunu açıklamak durumunda kaldı.
Ki Cameron bu işlemler sayesinde 57.700 dolar gelir elde etmişti. Babasından 550.000 dolar miras kaldığını düşününce, bu mirasın da önemli bir kısmının Panama'daki hesaplar sayesinde elde edildiğini söylemek yanlış olmaz.
Bu arka plan üzerinden sözü, Britanya Parlamentosu'nda, bu mevzuyla alakalı yaşanan ilginç bir gelişmeye getirmek istiyorum.
Parlamento'da Cameron'ın yolsuzluğu konuşulurken, İşçi Partisi'nin önde gelen isimlerinden, 46 yıldır milletvekili olan, 84 yaşındaki Dennis Skinner söz alıp ayağa kalktı. Cameron'la ilgili mal varlığı üzerinden eskiden sorduğu bir soruya cevap alamadığı anekdotunu anlatan Skinner, protestocuların Cameron'a hitap ettiği şekilde, "Kaypak Dave'in bugün burada cevap vermesini istiyorum" dedi. Sonra sesler yükseldi.
Parlamento Başkanı sükûneti sağladıktan sonra, Skinner'dan sözünü geri almasını istedi. Aksi takdirde Başbakan'dan bu soruya cevap vermesini istemeyeceğini beyan etti. Skinner, Cameron'ın Britanya halkına verdiği zarardan bahsederek, "sözümü geri almıyorum" deyip yerine oturdu. Bunun üzerine Parlamento Başkanı, Skinner'a kanunun 43. maddesine göre bugünlük Parlamento'dan ayrılması gerektiği talimatını verdi ve Skinner ayağa kalkıp salonu terk etmek zorunda kaldı.
Britanya Meclisi'ne has olsa da, Batı normlarına göre ifade özgürlüğünün bariz bir ihlali olan bu durum pek kimsede şaşkınlık yaratmadı. Bilakis, "İngiliz" olmanın tam da böyle bir şey olduğu, "Britanya Parlamento geleneğinin bunu gerektirdiği" gibi güzellemelerle değerlendirildi. Yani söz konusu Batı'nın önde gelen ülkelerinden birisi olunca, ifade özgürlüğü "örf ve adetlere" kuran edilecek bir husus olarak gayet normal karşılandı.
Skinner'ın yaptığının parlamento içinde veya dışında ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini düşünmüyorum. Bireylerin birbirine hakaret etmeden de yaşayabildiği bir habitat benim için esas 'medenileşmiş' olandır. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı'na oldukça ağır ağıza alınmayacak hakaretleri sarf eden bir komedyeni 'ifade özgürlüğünün şampiyonu' yapan bir Batı dünyası bloku olduğunu gördüğümde, Britanya Parlamento geleneğine gösterilen toleransın anlamı daha net ortaya çıkıyor.
Avrupa Birliği, kendisini hâlen sömürü merkezi, kendisinin doğusunda kalan herkesi de gerekirse küfürle terbiye ve ıslah edilmesi gereken köylü insan yığınları olarak görüyor. Türkiye, bu üstenci ve ikiyüzlü yaklaşıma 'medeni iletişimi' savunarak karşı çıkmaya devam edecektir. AB, bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden yapmaya devam ettiği sürece de, buna direnen Erdoğan mevcut fenomenini daha da pekiştirecektir.