Hilâl Kaplan

Batı’da artan Türk karşıtlığı

Türkiye'deki Batı karşıtlığını, Erdoğan'ın döneminde çıkan nevzuhur bir durum olarak gören analistlerin Türkiye tarihinden bihaber olduğunu düşünmek mümkün. Aslında istatistiklere bakılırsa, Erdoğan Dönemi'nin ilk on yılı, Türkiye'deki Batı karşıtlığının azaldığı veya ortalamada kaldığı bir dönem olarak okunabilir. Zira bu on yıl içerisinde Avrupa Birliği ile de Amerika Birleşik Devletleri ile de senkronize biçimde iyi ilişkiler sürmekteydi.
Erdoğan'ın 'one-minute' ile İsrail'i eleştirmiş olması, Suriye'deki Esed rejiminin katliamları sonucu iç savaşın patlak vermesi üzerine AB'nin net bir politika ortaya koyamaması ve mülteci krizinde Türkiye'yi yalnız bırakması, Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz gibi bazı figürlerin "Erdoğan muhatabımız değil" şeklindeki küstah tavırları, Britanya'da Erdoğan'a küfür yarışması açılması ve bunu o zamanın Londra Belediye Başkanı, şimdinin Dışişleri Bakanı'nın içinde ağıza alınamayacak kadar ağır ifadelerin geçtiği bir şiirle kazanması, Türkiye'de Suriye'den ülkeye giren PKK'lılar canlı bomba olup vatandaşlarımızı onar onar katlederken, PKK'nın Suriye kolu YPG'nin Avrupa'da gerek sergilerle gerek ofis açtırılarak yüceltilmesi, ABD'nin Suriye'de görev yapan askerlerinin YPG armalı üniformalar giymeleri, DAEŞ'le mücadeleden sorumlu özel temsilcisi Brett McGurk'ün YPG'ye özel ziyaretlerde bulunması, YPG gibi Türkiye'ye tehdit oluşturmayan muhalif gruplar ısrarla yalnız bırakılıp tüm istihbari ve lojistik desteğin YPG'ye kaydırılması, öte yandan Türkiye'nin DAEŞ'le mücadelesinin küçümsenmesi ve hatta Musul'da olduğu gibi ABD desteği ve Bağdat yönetimi baskısı ile birlik sayımızın azaltılması ve benzeri pek çok neden sayılabilir.
Tüm bunlara geçirdiğimiz kanlı darbe sonucu 247 insanımızı kaybetmemizi ve 1564 yaralımızın olmasını ekleyelim. Bunlar olurken, sözde müttefikimiz olan AB ülkeleri ve ABD'den darbenin başarısızlığı kanıtlanana kadar demokrasimize hiçbir destek gelmeyişini, Kerry'nin alakalı ilk konuşmasında 'Türkiye'de barış ve istikrarın' inşa edilmesini beklediklerini söylerken demokrasiye ve seçilmiş hükümete hiçbir vurgu yapmayışı unutuldu diyelim.
Peki, Paris'te 11 Charlie Hebdo çalışanı öldürüldüğü için Türkiye dâhil dünyadan pek çok liderlerin protesto yürüyüşüne katıldığını ama demokrasi için tanklara direnen 247 kişinin öldürüldüğü darbe girişiminin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen Türkiye'ye 'müttefik' olan herhangi bir Batılı ülkeden herhangi bir başkanın gelmemiş olması nasıl unutulacak? Mülteci meselesi için bir yılda birkaç kez gelen başkanların veya üst düzey temsilci yollayanların alt düzeyli temsilciler göndermesine ne diyeceğiz? Hürriyet Gazetesi'nin camı kırıldı diye tüm AB ve ABD büyükelçilerinin geçmiş olsun ziyaretine gidip, bombalanan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir dayanışma ziyaretinde bulunmamalarını nasıl değerlendireceğiz?
Mısır'daki darbe olduğunda ilk iki hafta içerisinde AB'nin üst düzey temsilci yollayarak darbe lideri Sisi ile el sıkıştığı, Kerry'nin darbe sonrasındaki ziyaretinde 'demokrasiyi restore ediyor' diyerek darbe yönetimini yücelttiği hatırlanırsa, Türkiye'ye demokrasi direnişinde destek olmaktan imtina eden Batılı ülkelerin her fırsatta Türkiye demokrasisinden kaygılandıklarını dile getirmelerinin sizce Türkiye'de samimi bulunmaması çok mu anormal? Ayrıca ABD ve AB medyasında trend haline gelen Erdoğan karşıtlığı ya da Türkofobinin, Türkiye'deki anti-Amerikanizm veya anti-Batı yaklaşımı artırdığını görmek çok mu zor?
Sosyolojik analiz, baktığın toplumun motivasyonlarını anlamaya çalışırken tek faktörden yola çıkılarak yapılmaz. Batı medyasındaki yorumların hepsindeyse anti-Amerikancı ya da anti-Batı retoriğin karşılık bulmasının sebebi olarak Erdoğan gösteriliyor. Hâlbuki halkın %95'inin darbenin sorumlusu olarak gördüğü Gülen'in ABD'de özgürce yaşamasına izin verilmesi bile şu anda Türk halkını çileden çıkarmaya yetiyor. Yukarıda saydığım arka plan da buna eklenirse, sanırım karşımızdakinin sadece Erdoğan ile açıklanamayacak bir netice olmadığı açık. Üstelik Erdoğan, hâlen darbede ABD etkisinin olduğunu düşündüğünü söylemiş bile değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.