Suriye'deki tablo tek kelimeyle korkunç! İran, Rusya, Lübnan Hizbullah'ı sahada… Batı ittifakı, Irak Şam İslam Devleti (DAEŞ) teröristlerini bombalayarak geriletmeye çalışıyor. Rusya DAEŞ'le mücadele adı altında ılımlı muhaliflere karşı Esed rejimine destek veriyor. Rus işadamları DAEŞ'in petrolünü Şam'a satıp yolunu buluyor.
Beş yılı bulan, iç savaştan uluslararası savaşa evrilen bu savaşta 400 bine yakın ölü var. Milyonlarca insan evini, işini, toprağını, ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Türkiye savaşın sonuçlarından en çok zarar gören ülkelerden. Ülke muazzam bir sığınmacı akımıyla karşı karşıya… Suriye'deki sorunlar bir şekilde ülke içine de yansıyor. Ağır maliyetler getiren başka problemler de cabası.
Avrupa'nın tek yaptığı ise Türkiye'yi sığınmacı akımını sınırlamak için ön karakol olarak kullanmak.
Özetle Ortadoğu yine kan ağlıyor ve batı bir Türk deyimiyle söylersek, bu coğrafyadaki insanların kaybolan eşeğini ıslık çalarak arıyor.
Şimdi tüm bunların üzerine Türkiye Suriye'den gelen bambaşka bir belayla daha uğraşıyor. Türkiye'de terör faaliyetleriyle 1980'lerin başından günümüze dek 50 bin kişinin ölümüne neden olan illegal Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Suriye'de bir devlet kurma peşinde.
PKK'nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) ülkenin Kuzeyinde, Türkiye sınırının hemen yanı başında Kobani ve Afrin gibi bölgeleri ele geçirdi. Ancak PYD, bu bölgeleri fiziken birleştirip birleşik Rojava'yı inşaa etmek için arada yer alan muhaliflerin kontrolündeki bölgeyi ve özellikle Azez kentini de almak zorunda.
Türkiye içeresinde terör faaliyetleri yapan PKK'ya, insan ve cephane sağlayan PYD'nin yanı başında palazlanmasına elbette izin vermek istemiyor. Zaten yeryüzündeki hangi meşru devlet böylesine bir duruma kayıtsız kalabilir ki?
Kaldı ki PYD birleşmesini tamamlamadan fiilen komşu olduğu Türkiye'ye tacize başladı bile. PYD'nin askeri kanadı YPG, geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye havan saldırısı düzenledi.
Bu tacizler üzerine Türkiye, geçtiğimiz hafta sonundan beri uluslararası hukukun kendisine tanıdığı angajman kurallarının askeri yaptırımlarına başvuruyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) toprak almak için Fırat nehrinin batısında DAEŞ'le mücadele eden ılımlı muhalefete saldıran PYD'nin askeri unsurlarını vuruyor.
Türkiye'nin müdahale kartını açmasının tek nedeni PYD'nin ABD'nin de tanıdığı ılımlı muhalefeti vurması ve dolaylı olarak DAEŞ'i güçlendirmesi değil. PYD aynı zamanda, ele geçirmeyi umduğu bölgede etnik çoğunluğu elde etmek için Türkmen sivilleri ya katlediyor ya da göçe zorluyor.
Peki, tüm Avrupa'yı ve bölgedeki süper güçler dengesini derinden sarsacak bu kriz nasıl aşılacak?
Kuşkusuz bu sorunun yanıtı için uzun vadeli planları da barındırıyor. Ne var ki siviller hayatını kaybediyor. Daha iki gün önce Rusya, Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün yönettiği hastaneleri ve okulları vurdu. Rusya'nın bu son saldırısında, Birleşmiş Milletler (BM) rakamlarına göre, aralarında çocukların da olduğunu 50 sivil hayatını kaybetti.
O halde önce akut çözümleri konuşmalıyız. Şu an için ilk akla gelense, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde bir uçuşa yasak bölge oluşturulması tezinin hayata geçirilmesi. Almanya'nın bu formüle yakın durduğunu açıklaması umutları arttırıyor. Şimdi gözler, dönem başkanlarının siyasi hırslarıyla şimdilerde daha da pasifleşen BM'de.
Uluslararası toplumun Körfez krizi sırasında uygulanan ve yüzbinlerce sivil Kürdün ölümünü engelleyen uçuşa yasak bölge kararını geciktirdiği her gün fatura daha da ağırlaşıyor.