Belki de en uzun süre gösterimde kalan, insanlık tarihinin en trajik filmlerinden biridir Filistin. İzlenir, izlenir ve bıkmadan yine izlenir. İzlenir çünkü yarım asrı aşkın süredir İsrail'in bir milleti yurdundan edişinin; çocuk, yaşlı, hamile demeden katledişinin önüne geçil-e-memektir.
İsrail'in yaklaşık bir haftadır artarak süren Gazze saldırıları bu filmin sayısız versiyonlarından sadece biri. Aktörler aynı, hikâye aynı, sadece zaman farklı...
Zaman farklı... Zira özgürlük ve demokrasi rüzgârı esmekte, yarım yüzyıl hüküm süren diktalıklar birer birer devrilmekte. Diktatörlerinden kurtulan Mısır, Libya, Tunus halkın egemen olduğu ve adaletin tesis edildiği bu dönüşümde yoluna devam ederken halkına her fırsatta zulmetmeye devam eden Suriye rejiminin ise günleri sayılı. İsrail son Gazze katliamına başlamadan bir gün önce de Ürdün'ün başkenti Amman sokaklarında Ürdünlüler Kral Abdullah yönetimine karşı büyük protesto gösterilerine başlamıştı.
Zaman farklı çünkü bu coğrafyada söylemler, politikalar ve refleksler değişiyor. Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da halkların değişim talepleri birbirlerinden etkileniyor.
Zaman farklı... Çünkü halkının ekonomi ve demokrasi alanındaki taleplerini yıllardır karşılamayanlar artık sonun başlangıcında olduklarının farkındalar.
Lakin burada bir virgül koymakta yarar var. Tüm bu gelişmelere olumlu baktığı tahmin edilenlerin konu Filistin'nin özgürlüğüne, özgürlüğü bıraktık Filistinlilerin canına, malına, evladına kastedenlere cevap vermeye geldiğinde durmalarının sebebi ne?
İkinci bir dört yıl için yeniden seçilen Başkan Obama'nın dört yıl önce göreve geldiğinde Filistin-İsrail denkleminde savunduğu politikalarla bugüne baktığımızda büyük farklılıklar bulunmakta. Zira buna mukabil seçim kampanyası süresince de İsrail konusunda rakibi Romney'den neredeyse hiç geri kalmayan İsrail destekçisi bir profil çizdi...
Dört yıl önce değişim iddiası ile yönetime gelen Obama bu konuda iki devletli çözüm, İsrail'in 1967 sınırlarına geri dönmesi ve Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşim yerlerini durdurması gibi söylemleri benimserken bugün ne değişti? İsrail'in yoğun baskılarına rağmen İran'a saldırıya henüz geçit vermeyen ABD'nin Filistin konusunda İsrail'e neredeyse açık çek vermesinin ardındaki sebepler neler?
İlk dört yılında İsrail'e söz geçirememenin ötesinde, Netanyahu ile kişisel husumetleri bile gün yüzüne çıkan Obama ikinci bir dört yılı garantilemişken neden İsrail konusunda dünya kamuoyunun sesini dinlemiyor?
Neden İsrail'in propagandalarına prim veriliyor? Neden ABD bugün devlet şümul bir şekilde İsrail'in Gazze kıyımını "İsrail'in meşru müdafa hakkı" olarak görüyor?
Washington Gazze saldırıya uğradığı ilk günden bu yana aynı tavrı sürdüyor. Hamas'ın silah bırakması için Türkiye ve Mısır'ın arabulucuğunu isterken, "İsrail tarafına silahı bırak, sivilleri öldürüyorsun" denemiyor. İsrail'e ateşkes telkininde bulunulmuyor.
Filistin'de vicdan bir kenara bıraklıldı bir yana ya Obama'nın siyasi istikbali? İsrail'in devlet olarak, Netanyahu'nun şahsen ve İsrail'in ABD'deki bir uç beyliği olarak çalışan propaganda ve siyasi baskı makinesi AIPAC'in ABD Başkanlık seçimlerinde açıktan Obama'nın rakibi Romney'i desteklemesi de yabana atıldı?
Cevap net. Tüm bunlar başka siyasi hesaplar adına yabana atılmış görünüyor. Bu tavrı daha iyi anlamak için perde arkasındaki sebepleri özetle şöyle bir sıralayalım.
1-Obama seçimleri kazanmış olsa da bugün Amerikan siyasetindeki kutuplaşma tarihinde hiç olmadığı kadar derin. Demokrat yönetim tarafından yapılan her hata, söylenen her çelişkili söz Cumhuriyetçi muhalefetin yasama organlarında büyük bir direnç, karşı ataklarla karşılık buluyor.
2-Obama'nın önünde içeride halletmesi gereken en hayati mesele bütçe. Bütçenin denkleştirilebilmesi için partiler üstü bir uzlaşı arayışında ve uzlaşı sağlanamazsa ekonomideki gidişarın faturası hayli kabarıyor.
3-Seçimler arefesinde ve sonrasında yaşanan iki büyük olay: Bingazi konsolosluğu saldırısı ve CIA Başkanı Petraeus'un karıştığı; şimdilik görünen haliyle "Aşk Skandalı". Bu iki konuda Kongre'de hararetli oturumlar ve soruşturmalar devam ediyor. Obama'nın başı bu konularda başı ağrımaya devam edecek görünüyor.
4-Diğer bir önemli sorun ise Dışişleri Bakanlığı'na atamak istediği ve halen ABD'nin BM nezdindeki Büyükelçisi olan Susan Rice. Zira, Rice Kongre'de Cumhuriyetçiler tarafından istenmeyen bir isim.
Peki bu olayların Obama yönetiminin İsrail'in Gazze saldırılarına karşı takındığı tavrın ilişkisi ne?
ABD Kongresi'nin alt ve üst kanatları olan Temsilciler Meclisi ve Senatosu'nda kritik komiteler olan Silah, Dış İlişkiler ve İstihbarat Komitelerinin başında İsrail'in uç beyliği ve propaganda kuruluşu olarak çalışan AIPAC ile hayli içli dışlı olan isimler yer alıyor. Nitekim, Gazze saldırılarının ardından "İsrail'in arkasındayız" minvalinde ard arda tasarı çıkaran isimler de aynı isimler.
Obama yönetiminin, içeride Kongre'deki İsrail lobisi ile dengeleri gözetmek istemesinin ötesinde dış politika açısından farklı motivasyonlar içinde olması da mümkün.
ABD açıkca "Filistin meselesinde İsrail'den yana tavır almaya devam edeceğim" mesajını kime ve kimlere vermek isteyebilir?
1-"İran ile diplomatik yolları deneyeceğiz ancak tüm seçenekler masada" derken İsrail'den yana tavrı güçlendirmek İran'a aba altından sopa göstermektir.
2-Mısır'da halkın sesini dinleyerek İsrail'e yönelik politikalarını gözden geçiren Müslüman Kardeşler'e "İsrail ile antlaşmalarını gözden geçirmeyi bile düşünme, İsrail'in arkasındayım" mesaji vermektedir.
3-Dış politikada ağırlığı gerek askeri, gerek stratejik gerekse ekonomik çıkarlar açısından Pasifiğe kaydıran ABD, "Orta Doğu'daki varlığım, etkim sürecek ve buradaki en büyük müttefikim sevsem de dövsem de İsrail olmaya devam edecek" demektedir.
4-ABD, İsrail'in bölgede iyiden iyiye yanlızlaştığını ve savunulan argümanların uluslararası camiada artık kabul bulmadığını görmektedir. Verilen bu destek, kan kaybeden İsrail'e Orta Doğu'da değişen dengeler ışığında bir zaman kazandırma olarak okunabilir.
Sıraladığımız tüm bu tespit ve argümanlara karşılık ABD'nin Filistin konusunda sürdürdüğü bu statükoya İslam Dünyası ve Uluslararası Camiada cevap verebilecek en etkili iki ülke yine Türkiye ve Mısır'dır.
Filistin'in bu ayın sonunda BM nezdinde yapacağı "aday ülke başvurusu" bu açıdan çok önemlidir. Yeni bir ABD vetosu ile karşılaşması kesin gözüyle bakılsa da, İsrail'in Gazze katliamını sürdürdüğü şu günlerde Türkiye ve Mısır'ın Filistin konusundaki kampanyasını artarak devam ettirmesi Müslüman dünyasını ve uluslararası camiayı bu yolda dinamize edecektir.