Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Hafif yazı

Viyana'nın en fiyakalı oteli Hotel Imperial... İkincisi de Hotel Bristol... Bunlar en eski, en oturaklı "aristokrat" otelleridir. Grand Hotel falan da vardır ama bunların ardından gelir. Şimdi Palais Coburg bunları "sollamaya" çalışıyor ama başaramıyor.
Oda fiyatları da "anasının nikâhıdır" tabii...
Atatürk bir ara Bristol'da kalmış da, kaplıca tedavisi için Karlsbad'a giderken, Imperial'e de çay içmeye uğrarmış hani... (Atatürk'ün izini otellerde sürmeye, onun kaldığı yerlerde kalmaya meraklı dostlarımıza özel bilgi! Sahi, Meserret Kıraathanesi'ne de takılıyorlar mı?)
Imperial ile Bristol'un arası bir sigara içimidir. Birinden çık, bir sigara yak, karşı kaldırıma geç, ötekinin kapısında izmariti at. Kısacık Kaertnerring'in iki ucu.
Bunu Viyana'ya giden her milletten herkes bilir, Leopold Bauer bilmiyor. Kendisi Avusturyalı.
Vakıfbank şubesine girmiş, Türk memura Bristol otelini sormuş, bizimki de bunu "pistol" anlayıp adamın soyguncu olduğunu sanmış, alarm düğmesine basmış, polis de bankayı basmış, Avusturyalı'yı gözaltına almışlar, yanlışlık anlaşılınca bırakmışlar.
İşin belki daha da güzel yanı, "Bauer" köylü demek o dilde...
Vakıfbank şubesi, Hotel Imperial'in hemen köşesinde. Öbür köşede de Denizbank vardır.
Anlı şanlı, Hitler'in de 1938 yılında birkaç gece kaldığı büyük otelin, iki Türk bankası tarafından iki yanından kuşatılması pek hoşuma gitmiş, "rahat uyu Merzifonlu, intikamın alındı" demiştim içimden...
Keyfim, Vakıfbank'ın Viyana bankomatından emekli maaşımı avro olarak çekince daha da artmıştı, bizim hanım şahittir!
Biz bunu yapıyoruz, herifçioğlu gelmiş Vakıfbank'a Hotel Bristol soruyor...
Aziz Nesin'e göre "halkımızın yüzde altmışı salak" da, Batı'nın yüzde kaçı öyle acaba?
Gerçekten de, "ortalama Batılı" pek kıvrak beyinli değildir.
Tamam canım, bizdeki "şark kurnazlığı" onlarda olmayabilir ama kimi zaman bönlükte harikalar yaratıyorlar...
Yaşamasaydım inanmakta güçlük çekerdim: Paris'te, Saint Michel'in göbeğinde (merhum Abidin Bey ile Güzin Hanım'ın evine pek yakın bir noktada), bir Fransız bana Notre Dame katedralini sordu... Bizim hanım şahittir.
Turist falan değil, Fransız.
Kafasını kaldırsa, katedral bütün görkemiyle karşısında!
Pont Neuf'te yürüyorum, önüm sıra da bir Fransız ailesi yürüyor, genç bir ana baba, iki de küçük çocuk... Kadın köprünün tam ortasında dikilen kral Dördüncü Henri'nin heykeline baktı, kocasına sordu: "Bu adam kim?"
Kocası, "bilmem" dedi.
Kadın "Napoleon mu acaba" dedi.
Kocası, "yok," dedi, "o değil de... Çıkaramadım... De Gaulle olabilir mi?"
Günün birinde daha da matrak bir şey oldu: Genç bir Fransız kızı, öyle köylü möylü görünüşlü de değil, derli toplu, modern görünümlü...
Concorde Meydanı'nda bana "nehir ne tarafta" diye sordu.
Kulak kabartsa, akan suyun sesini duyacak. Kafasını kaldırsa köprüyü görecek.
Diyeceğim, kendimizi hiç de hor görmeyelim, gereksiz komplekslere kapılmayalım.
Avrupa Birliği "üstün insanlardan" oluşmuyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA