Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Bir yeri severek öldürmek!

Benzin almam gerekti. Bir yanı göl, bir yanı yemyeşil yolda karşıma çıkan ilk istasyonda durdum. Arabadan çıktım.
Nasıl da güzel bir sabah rüzgârı esiyordu! Biraz ot kokusu, biraz da gölün üzerinden yavaş yavaş kalkan sisin nemli kokusunu getiriyordu rüzgâr!
İstasyonda bir araba daha vardı.
Arka koltuktaki hanımefendi camı açıp seslendi: "Haşmet Bey, Haşmet Bey!" dedi; "bu kez nereye gidiyorsanız, dönüşte yazmayın ne olur, sonra oralara insanlar hücum ediyor, her şey bozuluyor!"
Önce "yok canım, ben zaten hep aynı yerlere gidiyorum, bozulacakları kadar bozulmuşlar ve hâlâ güzeller!" dedim gülümseyerek.
Sonra tam başka şeyler söyleyecektim ki...
Sustum. Ayaküstü konuşunca birbirimizi yanlış anlamamıza yol açabilecek laflar etmekten çekindim. Başımla selam verip istasyondaki markete doğru ilerledim.

***

Pek yaygın bir düşünce bu aslında!
İlk bakışta şehirlerin, kasabaların, doğal veya tarihi güzelliklerin üzerine titreme duygusu taşıyor gibi. Fakat biraz daha yakından bakınca, egoist bir tarafı da yok mu?
Dahası, güzel kalem kutusunu hem okula götürüp hem de dokunulmasına bile izin vermeyen ilkokul çocuklarını andıran naif bir hırs bile var bu yaklaşımda.
Kaldı ki, sözünü ettiğimiz yerler zaten turizme açılmış, hatta turizme aç yerler. Paçayı ancak turizmle kurtarabilecek yerleri gözlerden kaçırmak sadece bencillik de değil, resmen haksızlıktır!
Yılın dokuz ayı bakkalıyla, manavıyla, lokantacısıyla, pansiyoncusuyla kalabalıkların gelip üç beş kuruş bırakacağı üç ay bekleniyor. Ama ne yazık ki, bu gerçek oraya daha önce yerleşip ucuz domatesin, peynirin tadını çıkartanların hoşuna gitmiyor!
Oysa doğru tavır derme çatmalığa isyan etmek ve ciddi bir turizm hamlesi için çaba göstermektir.
***

Fakat bir dakika!
Benzin istasyonundaki hanımın dile getirdiklerini tümüyle yanlış diye bir yana itmek doğru olmaz.
Çünkü öyle bir çağda yaşıyoruz ki, bir yeri sevmek her şeyi güllük gülistanlık yapmıyor. Tersine orayı dikenli tellerle örenlerin harekete geçmesine de neden oluyor.
Sevmek kartopu kadarken güzel. Ama bir bakıyorsunuz çığ olmuş, altında kalmışsınız!
İşte Mardin!
Bu yedi bin yıllık tarihe sahip gizemli şehrin "keşfedilmesiyle" moda olması bir oldu. Tamam! Bir yandan şehrin ekonomisi canlandı, bir yandan bizim gündelik hayat kültürümüze Mardin renkleri girdi.
Güzel! Güzel de.. Sonuç?
Geçen gün haber aldım ki, Mardin'de taş ev fiyatları öyle bir fırlamış ki, butik otel açmayı düşünen girişimciler bile bu hevesten vazgeçmeye başlamışlar: 2000'lerden önce 20 bin lira eden evler bugün 2 milyon TL ediyormuş.
Buyurun bakalım...
Mardin eskisi gibi kalabilir mi artık?
Kolaysa ne iyi, ne kötü; ne kadarı iyi, ne kadarı kötü ayırt edin!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA