Doğru beslenmede bir yanlış var!
Henüz birkaç aylık anne olan komşumla markette karşılaştık. Yüzüne baktım, fena halde somurtuyordu. Hal ve hareketlerindeki tedirginliği anlatmak zor!
Meyveleri eviriyor, çeviriyor; her paketin etiketini dikkatle okuyor, sonra baktığı yiyecek ve içecekleri tiksinir gibi bir jestle yerine koyuyordu.
Belli ki, epeydir marketteydi.
Kocaman alışveriş arabasında ise üzerinde "doğal yumurta" yazan tek bir paket duruyor.
Bir sorun mu var, diye sordum.
Ne bizi sarıp sarmalayan gündelik hayat zincirini kırıp atabiliyoruz, ne de kendimize özgürce bir hayat çizgisi çekebiliyoruz.
Oysa hastalıklar, çatışmalar, büyük hayal kırıklıkları eşikte bekliyor.
Bir şeyler yapmak gerek. Yoksa "üşütmek" işten değil.
En azından bir ferahlığa, hatta "kendi kaderimizi kendimiz tayin ediyoruz" yanılsamasına ihtiyacımız var.
Biraz sızlanınca da...
"Al sana sağlıklı beslenme!" diyorlar; "doğru beslenerek hayat kaliteni belirleyebilirsin!"
Yanlış mı? Hayır, tümüyle değil.
Ama bu kadar korkutarak doğruyu anlatmanın, böyle totaliter bir korku kültürünün, hangi çağda, kimlere hayrı olmuş ki, bize de olsun!
Oysa o bir hakikate işaret ediyordu.
Yerine bir disiplin kavramı geldi: Yanlış beslenme! (Malum, "yanlış" yapan toplum içinde barınamaz, dışlanır ya da cezalandırılır.)
Uzun lafın kısası, hiç masum değil bu kavramlar!
Gerçeği kabul etmek zorundayız: Global kapitalizm bizi bu yolla "terbiye" ediyor; zapturapt altına alıyor.
Bir yandan lezzet konusu gitgide daha rafine biçimde ve ballandırılarak gözümüze sokuluyor.
Bir yandan da yiyecekler "gizli düşmanlar" haline getiriliyor.
Öyle bir düzen ki...
***
İlle de toplumsal terbiyeyse mesele...
Belki hayal fakat keşke açgözlülük ve alışveriş çılgınlığına karşı "sade hayat" anlayışının yayılmasından söz edebilseydik!
Biliyorum...
Komşum da, aile gelirleri uygun seviyeye geldiği anda alışveriş arabasını tepeleme organik gıdayla dolduracak!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.