Ne sporu? Herkes düşmanlığa taraftar!
Tekerlekli Sandalye Basketbol maçındaki rezilliği bile klişelere kurban ettik. Anlayamadık.
Hani neredeyse "bari engelli maçında olmasaydı!" diyecek kadar ucuz ve yanlış bir tepkiyle işi geçiştirmek üzereyiz.
Eh medya ve kamuoyu meseleye böyle yaklaşınca...
Basketbolcular da çıkıp "bize dokunmadılar, biz de güçlüyüz tokadı çakardık" açıklamaları yapar!
Hatta bir basketbolcu "üzüldüğüm bir şey var, görüntüleri yansıyan kırılmış teker- lekli sandalyeler bize aitmiş gibi yansıtıldı, oysa bizden sonra maçı olan Ankara Büyükşehir'in sandalyeleriydi" dedi.
Galatasaray ve Beşiktaşlıların değil de, başka bir takımın sandalyelerini kırılınca, bu gaddarlık sayılmayacak mı?
Bu tepkileri anlamak çok zor!
Takım taraftarlığı dediğimiz şey bütünüyle holiganlaşıyor.
Bir parça sosyal medyayla ilişkisi olan bilir ki, aklı başında sandığınız insanlar sırf tuttukları takım uğruna etrafa holigan öfkesi saçıyorlar.
Akıl, mantık, sağduyu, vicdan...
Bunlar çoktan rafa kalktı.
"Üç beş holiganın işi bunlar!" deyip geçiştirmek bundan sonra başımıza gelecekleri anlamamıza yardımcı olmayacak.
Hele ikide bir "spor barış, kardeşlik, sevgidir" diyenler var ya, rezilliklerin kamufle edilmesinden başka bir işe yaramıyorlar.
Bu olay üzerine de "sadece sporcunun değil, seyircinin de makbul olanı zeki, çevik ve aynı zamanda spor ahlakına sahip olanıdır" demiş.
Bir kere, ortada seyirci kalmadı. Kalan seyirciyi de, holiganlaşan taraftarlar kaçırıyorlar.
İkincisi...
Günümüzde "spor ahlakı"ndan söz etmek anakronik ve demode bir yaklaşım. Çünkü endüstrileşme ve kulüp çekişmesi sporu ezdi geçti. Geriye spora özgü bir ahlak kalmadı.
Bildiğimiz "ahlak"tan söz etmek zorundayız.
Kazanma pahasına şikeye, adaletsizliğe, vurup, kırıp parçalamaya razı olan bir taraftarlığın ahlakı olabilir mi?
Bu taraftar neye taraftar? Şimdilik bu sorunun cevabı temiz ve iç açıcı değil.
Bu nokta üzerinde durmazsak, bir milim ilerleme kaydedemeyeceğiz...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.