Pazar notları: İyi biri mi, yoksa kötü mü?
Neşe çocuktur. Hüzün ergen, keder ihtiyar.
Hayranlık iki yanı keskin bıçaktır:
Bir yanı aşkın kılavuzudur. Öteki yanı nefretin eşiği.
Geçmiş geçmek bilmez ve gelecek, bir türlü gelmez.
Birbirine veya bir şeye alışmak...
Yani kısa veya uzun ama mutlaka güçlü bir "geçmişi" olmak! Geçmiş, düzendir. Kolay kolay bozulamaz.
İyi biri mi, yoksa kötü mü?.. Bu soru tedavülden kalktı kalkacak. Başarılı biri mi, yoksa başarısız mı, diye sormak daha geçerli olup çıktı. Ama en beteri, başımıza en çok dert açanı, en yanıltıcı olanı şu kriter: "Beni seviyor mu, sevmiyor mu? Seviyorsa, tamamdır!"
Nasıl da kökten bir değişim! Geleneksel toplumlarda çocuklar gün gelip erdemli biri olduklarında toplum tarafından ödüllendirileceklerine inanırlardı. Artık sadece şuna inanıyorlar: Toplum "başarılı" olanı ödüllendirir.
Tabaklarına aldıkları yemeği hemen çatal bıçaklarıyla itip kakmaya, patatesleri bir yana, etleri şu yana, maydanozları tabağın iyice kenarına itmeye başlayanlara bakarım, bakarım da... Hayatla umutsuz bir kavgaya girişmişler gibi gelir bana!
(NOT: Şu an Sabiha Gökçen terminalindeyim. Uçağımın kalkmasına bir saat, on beş dakika var. Ama bütün hafta boyunca tuttuğum notların silindiğini gördüm. Yapılacak tek şey kaldı; eski notları yeniden gözden geçirip, hatta baştan yazıp buraya koymak... 2011'de yayımlanmış notları tercih ettim.)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.