Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Yakında öleceğinizi bilseniz!

(Köşe yazarlığı öyle bir şey ki, asla otomatiğe bağlayamıyorsunuz. Hele bir de kendi sıradan hayatınızda zihninizi dağıtacak bir gelişme olmaya görsün, bir marangozun kolunun burkulması, bir piyanistin parmaklarının uyuşması gibi bir durumdur bu.
Bir süre sonra geçer ama o an kriz yaşanır! Bugün öyle bir günümdeyim fakat köşemin boş kalmasına da gönlüm razı gelmedi; izninizle köşeme 2007 yılından bir yazımı hafifçe güncelleyerek aktarıyorum.)

Genç bir arkadaş odamın kapısında beliriyor.
Laflıyoruz.
Yakın bir tanıdığının hastalığına geliyor konu.
Gözlerinden yoğun bir hüzün bulutu geçiyor.
"Durumu görünürde iyi ama doktorlar altı ay veriyorlar" diyor; "bunu bilse ne yapardı?"
Ardından aynı gözlerde pırıltılar beliriyor:
"Ben olsam tatile çıkar, dünyayı gezerdim!" "Ne olacak ki!" karşılığını veriyorum, "gezdiği dünyayı yanında götürmeyecek!
Gezerken özel olarak mutlu olmayacaksa, anlamı yok bu şeylerin!"
Duruyor. "Gerçekten de öyle!" diyor; "Bu yönden hiç düşünmüyoruz!"
Genç adam gittikten sonra düşüncelere dalıyorum.
Ne garip!
"Şu kadar ömrünüz kaldığını öğrenseniz, ne yaparsınız?" sorusunun yarattığı heyecan hiç bayatlamıyor.
Oysa biliyoruz; böyle durumlarda insanlar çoğu zaman tıp sektörünün direktiflerine uymaya devam ediyorlar.
Farka dikkat! Hayata değil, ölüme değil, tıp sektörüne!

***

Ölümle yüzleşmemişlerin bu soruya verdikleri cevaplar hayatı algılayış biçimimizi ortaya koyuyor.
Özellikle de gündelik harala gürelenin bizi "varoluş" gerçeği karşısında nasıl sığ bir noktaya savurduğu şıp diye ortaya çıkıveriyor.
Radyo programlarında, arkadaş sohbetlerinde, internet forumlarında bu soruya verilen cevap, büyük oranda "tatile çıkarım, dünyayı gezerim" oluyor.
Kimse birbirine "madem dünyayı gezmek bu kadar önemli, neden şimdi çıkmıyorsun?" veya "Tatil bu kadar arzuladığın bir şeyse, neden ölümün çağrısına kadar bekliyorsun?" diye sormuyor.
Ne sanıyoruz biz tatili?
Kaçmak mı? Kaçamak mı?
Diyelim ki öyle.
Ama bu yolla olsa olsa gündelik hayat rutinimizden kaçarız, ölümden kaçılır mı?
***

Bakıyorum; "her şeyden önce yakınlarımı tek tek arar, haklarını helal etmelerini isterim; kavga ettiklerim arasında bunun için üzüldüklerim varsa barışırım" diyenlerin sayısı sandığımdan çok daha az.
İnançlı insanlar bile dedelerimizin, ninelerimizin manevi ikliminden hızlı biçimde uzaklaşmış.
Öyle bir iklimde yaşamak başka bir şey!
"Bekleyişimin acısız geçmesinden başkaca dileğim olmaz" diyen bir "modern" bile kalmadı!
Bir ara Met-Üst bu tür sorulara verilen cevaplara ağır biçimde karanlık bir mizahla cevap vermişti: "Üç ay ömrüm kalsa, on sekiz aylık taksitli alışveriş kampanyalarına katılırdım."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA