HAŞMET BABAOĞLU

"Büyük insan" Nâzım Hikmet!!!

"Yalnızca büyük bir şair değil, büyük bir insan"mış Nâzım Hikmet.
Kemalist komünist(!) bir öğrenci derneği yayımladığı bildiride böyle diyor.
Nâzım bu lafı duysa, üzerine yüklenen ağırlıktan rahatsız olur, vesveseli karakteri canlanır ve "şu büyük şair tanımlaması kabul de ötekini almayayım" derdi.
Bir yandan da hüzünlenirdi herhalde.
Çünkü bu türden yüceltme çabalarının hangi zafiyetlere dayandığını bilirdi.
Bizzat tecrübe etmişti.
Stalin'e yaşarken "gözlerimin ışığını veren sensin" demiş fakat öldükten sonra şunları yazmıştı: "taştan, tunçtan, alçıdan ve kâğıttan bıyıkları lokantalarda içindeydi çorbamızın/ yok oldu bir sabah/ .../ ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce taşın, tuncun, alçının ve kâğıdın."

***

Sözünü ettiğim bildiri Orhan Pamuk'un Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Araştırmaları Merkezi'nin açılışına katılmasını protesto etmek için yazılmış.
Nâzım Hikmet aydınlanmacı, anti -emperyalist ve barışsever bir kişiymiş. Orhan Pamuk'la adı yan yana getirilemezmiş, dahası "Pamuk böyle bir toplantıda konuşma yapacak ehliyete sahip değil"miş...
Bildirinin tamamı okununca anlaşılıyor ki, bu dernek mensupları Pamuk'un yakın geçmişte "AKP'nin ihtiyaç duyduğu meşruiyet ve desteği sağlaması"na kızıyor. Beşar Esad'ın gitmesinin istendiği bildiride Pamuk'un imzasının olmasını ise kabul edilemez buluyorlar.
Onların bileceği iş.
Fakat Nobelli yazarımızın durumu da fena; hani neredeyse trajikomik!
Cumhuriyet gazetesiyle flört, "Türkiye Türklerindir" gazetesiyle söyleşi, "Gezi çocukları"na övgü, "Türkiye'de düşünce özgürlüğü yerlerde sürünüyor" açıklamaları...
Bütün bunlar işe yaramamış.
Belli ki, Pamuk kendisini sevmeyen ve geçmişte bir süre buradan uzaklaşıp Amerika'ya yerleşmesine neden olan kesimleri bir türlü yatıştıramıyor.
***

Ben gençlere üzülüyorum. Nâzım Hikmet'i "kişi tapıncı"nın öznesi kılan bu garip ideolojik dile hâlâ kapılıp gidenlerin olmasına üzülüyorum. Şairliği umurlarında değil, kafaları başka yerde.
Geçen gün bunlardan birine Doktor'un (Hikmet Kıvılcımlı) Nâzım'a "Varna'dan miyavlama, memlekete gel" dediğini ve ölüm döşeğinde yazdığı Brejnev'e açık mektubunda Nâzım'dan "Kurnaz korkak" diye bahsettiğini anlattım. Çocuk küçük dilini yutuyordu.
Gerçi o ve arkadaşları Sabahattin Ali'nin de Menderes döneminde devlet tarafından öldürüldüğünü sanıyorlardı.
Google'a bakmak bile akıllarına gelmemişti, o kadar emindiler.
Vah ki vah!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.