Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Baykal post-modern siyasi trajedinin kurbanıdır

CHP'deki gelişmeleri siyasi açıdan değil de insani açıdan ele aldığınız zaman antik Yunan trajedilerine taş çıkartan bir ihanetler zincirinin Deniz Baykal'ın tasfiyesine dayandığını görürsünüz.
Belki bir tiyatro festivalinde Aiskhylos'un "Agamemnon"unu (MÖ 5'inci yüzyıl) görmüşsünüzdür.
Bu trajedide Truva Savaşları'ndan dönen Argos Kralı Agamemnon'un öldürülmesi için eşi Clemenstra'nın hazırladığı komplo sahnelenir. Clemenstra kral kocası savaştayken, kocasının yeğeni Aegistus ile ilişkiye girmiştir.
Aegistus yengesine karşı duyduğu cinsel tutkusunun yanında, kral olmak istemektedir de.
Bir trilojinin ilki olan trajedinin sonunda Agamemnon'un cesedi sahnededir. Cesedin yanında ileride babasının intikamını alacak ve annesi Clemenstra'yı da öldürecek olan maktul kralın oğlu Orestes, kız kardeşi Elektra ile durmaktadırlar.
Ancak bizim post-modern trajedimizde sahnedeki koro Agamemnon'a ağıt yakacak yerde, komployu hazırlayanlara övgü düzmektedir.

Nasrettin Hoca'lık olay

Deniz Baykal'ın şu andaki durumunu Nasrettin Hoca'nın ünlü fıkrasındaki tabloya benzetirseniz de, ortaya trajikomik bir görüntü de çıkabilir.
Daha önce de yazdığım bu fıkrayı belki hatırlıyorsunuzdur.
Önde tabut, tabutun yanında Nasrettin Hoca, arkada cemaat, cenaze alayı mezara doğru ilerlemektedir.
Birden tabutun kapağı aralanır.
Ölü bilinen kişi başını kaldırır, Nasrettin Hoca'ya yalvarmaya başlar,
- Hocam durdur şu cenaze alayını... Ben ölmedim... Bir baygınlık geçirdim, beni öldü sandılar. Yıkadılar, namazımı kıldılar, duamı ettiler, şimdi diri diri gömecekler. Ne olur durdur şu cemaati!
Nasrettin Hoca arkaya dönüp yürüyen cemaate bir bakar...
Sonra tabuttaki adama dönüp, konuşur:
- Kardeşim bu kadar kalabalık cemaate ben laf anlatamam... Sana Allah rahmet eylesin!

İş işten geçti

Dün Baykal'ın avukatları, Ulusal Kriminoloji Bürosu'nun araştırmasına dayalı olarak "Kasettekiler ne Baykal'dır ne de Baytok'tur" diye açıklamalar yapmaktaydılar.
Baykal'ın kendisi de kaç gündür, ihanete uğradığını vurgulayan sözde "Birliğimizi koruyalım" içerikli mesajlar vermekteydi.
Ama cemaat, yürüyüşe hiç ara vermeden Kurultay'a doğru ilerliyordu.
Artık mesele Baykal'ın ne olacağına değil, Parti Meclisi'ne kimlerin ne tür bir listeleme ile gireceğine kilitlenmiştir.
Baykal istediği kadar "Ben onursal genel başkan olmak istemiyorum" desin.
CHP'nin gayrı onursal genel başkanının Kemal Kılıçdaroğlu olmasına karar verilmiştir.
Siyaseten ne derseniz deyin, Kılıçdaroğlu'na istediğiniz kadar bütün beklentilerinizi endeksleyin, ortada trajik bir ihanetler zinciri vardır.

Pensilvanya değil Ankara

Baykal'ın Pensilvanya'ya güvenmesinin haklılığı ortaya çıkmıştır.
Çünkü onu Pensilvanya'dakiler değil Ankara ve İstanbul'dakiler vurmuştur.
Kasetin "K"si duyulduğu anda "Baykal'ın siyasi sonu geldi" diye yazıp çizenler onu vurmuştur.
Yarım yüzyıllık kader arkadaşları ve kendisinin belirlediği örgüt mensupları vurmuştur onu.
Deniz Baykal zorunlu emekliliğinde şiire ve gazele kendisini verirse, belki Yahya Kemal'e de takılır ve şu dizelerde kendisini bulur:
"Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
Müşkil odur ki ölmeden evvel ölür kişi"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA