Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Kamplaşmanın rantına değil vizyona dayalı siyaset özlemi...

Yaşadığımız günler sorunlarla dolu. Bu sadece Türkiye için değil tüm dünya ülkeleri ve toplumları için söz konusu.
Ama kaçınılmaz bir durum da var önümüzde .
Zamanı durdurup geriye almak mümkün değil.
Böyle bir şey mümkün olsaydı ve zaman tüneline girip geçmişte özlem duyduğumuz bir tarihe geri dönebilseydik, acaba bugün sahip olduğumuz soyut ve somut şeylerden hangilerini terk edebilirdik?
Düşünün ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı veya özel radyolarla televizyon kanalları ya da internet yahut GSM cep telefonları yaşamımızdaki çok yeni olgular.
"Kürt" kelimesini kullanmanın suç fiili oluşturduğu günlere geri dönebilseydik, "Kürt realitesi" yok olur muydu?

Vizyon siyasetin itici gücüdür
"Gelecek"
ve "Değişim" kaçınılmaz olgular.
Yaşadığımız zamanları dünden bugüne uzanan bir boyutta değerlendirirsek, yarının bugünkünden daha büyük sorunlarla ve imkânlarla dolu olacağını kolayca görebiliriz.
Totaliter ve otoriter rejimlerin "Toplum mühendisleri" tarafından yapılan ve değişimi yok sayan bütün projelerin günümüzde iflas ettiklerini görmedik mi?
Demokrasiyi seçmiş çoğunlukçu ve özgürlükçü toplumları yarına vizyon sahibi siyasetçiler, girişimciler ve düşünce üreten odaklar hazırlıyor.
"Vizyon" denilen olgu toplumların gündeminde olmadığı zamanlarda, yarın inanılmaz bir hızla bugünün yerini alırken, toplumlar değişime hazırlıksız yakalanıyor.
Özal'a kadar Türk Lirası'nı konvertbl yapamadığımız için, kronik döviz krizleri yaşamadık mı mesela? Ege ve Akdeniz kıyıları yatırımlara açılmasaydı, turizm gelirimiz Yunanistan'ınkini geçebilir miydi?

Önce Zap köprüsü mü?
Vehbi Koç otomotiv ve beyaz eşya endüstrisine adım atmasaydı, bugün bu alanlarda ihracatçı bir ülke olabilir miydik?
Demirel "Önce Zap köprüsünü yapın" safsatasına teslim olsaydı bugün ne Boğaz Köprüleri ne de oto-yollar olurdu.
Aslında bu safsatanın yansımalarına çok sık tanık olduk.
-Televizyon gelirse dövizimiz gider...
-Yabancı sermaye gelirse bağımsızlığımız gider...
-Özelleştirme gelirse kamu malları elden gider...
Şimdi bunlara benzer yeni safsatalar seslendirilmekte.

Yeni safsatalar
-Demokrasi üzerindeki bürokratik vesayet giderse laik Cumhuriyet elden gider...
-Avrupa Birliği'nin temsil ettiği liberal demokrasinin kriterlerini kabul edersek, ülkenin bütünlüğü elden gider...
Bu gerçeklerin ışığında özellikle siyasetçilerimize büyük sorumluluklar düşüyor.
Siyasetçilerimizin dünün kısır döngülerini bugüne taşıyan polemikleri seslendirmek ve siyasal kamplaşmalardan siyasi rant sağlamaya çalışmak yerine, ülkeyi ve toplumu yarına hazırlayacak ufuklar açmaları gerekiyor.
Örneğin Anayasa referandumuna ilişkin tartışmaların partiler arasında sivilleşme, demokratikleşme ve dünyalılaşma yolunda bir vizyoner yarış olmasını beklemeliyiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA