Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Bu et yenir şu et yenmez

Bir Kurban Bayramı'nı daha geride bıraktık. Tez ve taleplerini daima sayılarla destekleyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, bu kez de verileri konuşturdu:
2014'te 880 bin büyükbaş, 2 milyon 500 bin küçükbaş olmak üzere toplam 3 milyon 380 bin hayvan kesilmiş.
2017'de büyükbaş sayısı 818 bine düşmüş, küçükbaş sayısı ise 2 milyon 720 bine çıkmış.
Bu yılki rakamlar henüz belirsizdi. 850 bin büyükbaş ve 2 milyon 800 bin küçükbaşın, yani toplamda 3 milyon 650 bin baş hayvanın kurban edilmesi bekleniyordu.
Meğer bu sayı, 100'den fazla ülkenin sahip olduğu büyük ve küçükbaş stokundan fazlaymış.
İslamda koyun, keçi, deve ve sığır cinsi hayvanlar kurban edilebiliyor. Dinin kuralları hayli ayrıntılı bu konuda... Mesela, kulaksız veya kuyruksuz doğmuş ya da gözü kör olmuş bir hayvan kurban edilemiyor.
Olay bize özgü değil. Dünyanın her yerinde, "Bunun eti yenir, şunun et yenmez" şeklinde hem dini ve hem de din dışı kurallar var. "Ne yiyorsan, osun" lafı boşuna söylenmemiş.
İşin ilginç tarafı, meyve ve sebzede öylesine keskin kurallar bulunmuyor. Hepsi yenir; yeter ki zehirli olmasın. Belli ki insanlığın mobilize proteinlerle ilgili kadim bir meselesi var.
Geçenlerde bir tartışmaya rastladım. Birisi kınayarak soruyor: "Çinliler niye köpek eti yiyor?"
Bazıları savunmacı bir cevap vermiş: "Çinlilerin yüzde 99'u köpek eti yemez. Asıl yiyenler Korelilerdir, gidin onlara sorun."
Bazı Çinliler ise geri adım atmamış: "Ne olmuş yedikse? Köpek eti lezzetlidir, besleyicidir ve ucuzdur."
Bir başkası, "Batılılar bütün köpekleri yediğimizi sanıyor. Halbuki evde beslediğimiz köpeğimizi değil, özel çiftliklerde eti için beslenen köpekleri yeriz" diyor.
Olayın Çinlilerin üstüne yıkılmasında Yulin kentinde düzenlenen Köpek Eti Festivali'nin etkisi büyük olsa gerek. Köpeklerin yanı sıra kedileri de yiyorlar.
Aslında çok sayıda başka ülkede de köpek eti yeniyor. Mesela Hawaii'de çocukları koruduğuna inandıkları 'poi' türü köpeği yiyorlar... Hindistan'ın kuzeyinde, Kamerun'da, Gana'da, Nijerya'da yeniyor. Endonezya'nın Müslüman olmayan kabilelerinde de yeniyor. Daha sürüyle ülkede yenmekte; say say bitmez.
Öte yandan özellikle Avrupa'daki birçok ülke hem köpek öldürmeyi, hem de etini yemeyi yasaklamış durumda. İngiltere'de filan şakasını yapmak dahi tepkiye sebep oluyor.
Ancak zorunlulukları unutmayalım. Almanlar 1870-71 savaşında kenti kuşattıklarında Parisliler köpek eti yemek zorunda kalmıştı. İkinci Dünya Savaşı'nın kıtlık yıllarında bazı Belçika kasaplarının köpek eti sattığı biliniyor. Denize düşen yılana sarılır durumu...
Yenilen ve yenilmeyen, kutsal olan ve olamayan etler konusu derindir. Bir başka yazıda da maymunları, timsahları, atları ele alırız.

***

Tıka basa sağlık

Biliyorsunuz hekimlerin reklam yapması yasaktır. "Azı dişinizi sancısız çekerim" veya "Basurunuzu en iyi ben tedavi ederim" diyemezler.
Ancak son yıllarda işin kolayını buldular. Bayram, yılbaşı, sömestr tatili, kışa giriş, yaza giriş gibi dönemlerde bizi uyarmayı görev edindiler.
Tatil mi yaklaşıyor? Profesör, doçent ve uzman doktorlardan mesaj yağmaya başlıyor: "Şunu yapın, bunu yapmayın... Onu için, ötekini ağzınıza koymayın."
Amaçları elbette doktorun ve çalıştığı özel hastanenin reklamını yapmak... Verdikleri bilgi (çoğunlukla) doğru ve faydalı olduğu için sesimizi çıkarmıyoruz.
Ancak bu kadar çok mesaj gelince insanın başı dönüyor. Mesela meşhur bir doktor, geçenlerde yolcuları uyarıyordu: "Uçakta kendi yastığınızı ve battaniyenizi kullanın!" Sen taşırsan neden olmasın doktor efendi?
Bir başka doktor kurban etini bize zehir etmeye kararlıydı: Kavurmayı 90 ila 120 gr yemeliymişiz. Hekim biraderim, şuradan hassas bir terazi kap gel de dediğini yapalım.
Diş doktoru arkadaş bayram ziyaretlerine giderken yanımızda diş fırçası ve macunu, şekersiz sakız, su, diş ipi ve ağız gargarası taşımamızı öneriyor. Yani bayramlaşmak için gittiğiniz evin banyosunu, diş temizleme atölyesine döndürmenizi istiyor.
Daha neler var neler. Söyleyin Allah aşkına, uyarıların böylesi, insanı sağlık paranoyağı yapar mı, yapmaz mı?
Not: Bir hekim 'soda' içmemizi tavsiye etmiş. Demek istediği 'maden suyu' olmasın?

***

Güngör Uras

Hani 'dünya tatlısı' denir ya... Çarşamba günü toprağa verdiğimiz Güngör Uras, işte o tür insanlardandı. Fikirleriniz taban tabana zıt olsa da... Siz o fikirleri keskin bir dille savunuyor olsanız da... O güleç yüzünü asmadan, kaşlarını çatmadan, tek bir acıtıcı söz etmeden muhatabına derdini anlatmaya çalışırdı.
Hem iktisat profesörü, hem TÜSİAD'ın eski genel sekreteri, hem de yılların gazete yazarı olarak ekonomide ahkam kesebilir, sadece uzmanların anlayabileceği cümleler kurabilirdi.
Ama asla öyle yapmadı. Ayşe Hanım teyzelere, Ali Rıza amcalara, çalışanlara, emeklilere, küçük esnafa, hüsnüniyetli girişimcilere, sağduyulu devlet adamlarına hitap etmeyi tercih etti:
Ayşe Teyze pazara gider, "Domatesin fiyatı niye bu kadar arttı" diye sorar... Ayşe Teyze bankaya gider, "Faizler kaç oldu yavrum" diye sorar... Ayşe Teyze AVM'ye gider "Dükkanlarda ne de çok ithal mallar var" der... Ayşe Teyze televizyondan bir fabrikanın kapandığı duyduğunda çok üzülür...
Güngör Uras gibi sadece bilgili değil, aynı zamanda bilge olan insanlar az yetişiyor bu topraklarda. Allah rahmet eylesin.
Not: Buraya "TE" harflerini yazıyorum. Anlamını ilerde açıklayacağım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA