Sarkozy gidici, dostluk kalıcı
NİŞANIMI GERİ Mİ VEREYİM?
Peki, şimdi bu yanlış ve haksız kararı protesto edenlere katılayım mı? Fransız mallarını kulanmayalım, filmlerini görmeyelim, şanson'larını dinlemeyelim diyenlere ben de mi ekleneyim? Nişanımı geri mi vereyim? Gerçek şu ki Fransız devleti, tarihinin en zayıf cumhurbaşkanı olan Nicolas Sarkozy'yle birlikte zor bir dönem geçiriyor. Aklın yerini popülizm, mantığın yerini ucuz politika, onurun yerini bezirganlık alıyor. Ne olup olmadığı yıllardır tartışılan bir konuda, gerçeğe ciddi, kapsamlı bir araştırmayla ulaşmayı denemek yerine taraflardan birinin görüşlerini yasaklamak, üstelik para ve hapis cezaları uygulamak hangi mantığa, hangi etiğe, hangi özgürlük anlayışına sığıyor? O yasayı geçiren ve o yasaya düşünce olarak katılanlar arasında yeminli Türk düşmanları veya bunun kendileri için bir hak olduğuna inanan Ermenilerin yanı sıra bir grup iyi niyetli Fransız da var, biliyorum. O tipik Fransız özelliği: hep ezilenin, sömürülenin, haksızlığa uğrayanın yanında olmak, hep mağdurun cephesini seçmek... Bunu iyi niyetle, içtenlikle yaptıklarını da biliyorum: o halkı, özellikle de aydınlarını az tanımam. Ama hatalı olduklarını da söylememiz şart: Hiçbir düşünce cezayla yasaklanamayacağı gibi, soykırım dedikleri olayın tam da öyle olmadığı konusunda da öyle çok kanıt, görüş ve sav var ki... Özetle, tüm Fransa'yı ve tüm Fransızları düşman bellemeyelim. Unutmayalım ki onlar Kurtuluş Savaşı'nın en zor yıllarında, hatta kendi güçleri bile Anadolu yağmasına katılmışken, kamuoyu olarak bizi desteklediler, Türk bağımsızlığına inandılar, Mustafa Kemal'i yücelttiler. Fransa'yı gözden çıkarmamalıyız ve sanırım çıkarmayacağız. Sarkozy gelip geçecek, ama halkların dostluğu hep kalacak.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.