Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerilimli ortamı muhalefetin çıkmazını gösterdiği kadar iktidarın da açmazına işaret ediyor.
AK Parti kurulduğunda yeni bir siyaset iddiası ile kendisini farklılaştırmıştı.
1990'ların en olumsuz özelliği olan gerilim siyasetini yapmayacaktı.
28 Şubat'ın siyasetin alanını daraltmasının meşruiyetinin kaynağı gerilim siyasetiydi.
AK Partililer Türkiye'nin dindarlaik, Türk-Kürt ya da Sünni-Alevi şeklinde bölünmesini ve kutuplaştırılmasını özgürlüklerin düşmanı olarak gördü.
Ancak siyaset arzu edilenin değil mümkün olanın dünyasıdır.
Sadece sizin değil rakiplerinizin de oyunudur siyaset.
Bu yüzden AK Parti iktidara geldiği 2002'den itibaren gerilimleri yönetmek zorunda kaldı.
Öncelikle İslamcı geçmişi sorgulandı.. Tabanının taleplerini ertelemesi beklendi...
Laikçi aktörlerin ürettiği gerilimlerle yüzleşmek zorundaydı.
Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanlığı döneminde kanunların ve atamaların veto edildiği bir sürecin gerilimi ile hesaplaştı.
Zira Sezer, CHP muhalefetinin eksiklerini kapatma misyonunu üstlenmişti...
Böylece AK Parti'nin iktidarda muktedir olmaması garantilenmişti. Bununla birlikte, AK parti yine de şanslıydı...
2005'e kadar Avrupa Birliği süreci Türkiye'yi dönüştürme yolunda bir katalizör görevi gördü.
Ancak 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri süreci ve 2008 Kapatma davası gerilimin zirve yaptığı dönemlerdi.
AK Parti bu gerilimlerin üstüne giderek ve siyaset tıkandığında milletin oyuna başvurarak bu gerilimleri yönetmeyi bildi.
Kemalistlerin yükselttiği gerilim ortamı AK Parti'nin seçmen nezdindeki desteğini sürekli konsolide etti.
2007 seçimleri, 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinden güçlenerek çıkan AK Parti, bu destek sayesinde sivil-asker ilişkilerinin mahiyetini değiştirdi ve Çözüm sürecini başlatabildi.
Gezi olayları ve 17 Aralık Süreci ile AK Parti'nin gerilimle yüzleşmesi yeni bir döneme girdi.