Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Hayat notları: Sevgi üzerine

Sevgililer Günü geliyor. Ama ortalığa, nedense tam bir sevgisizlik hakim. Sevgi üzerine çok konuşuyoruz. Onu az yaşıyor, az hissediyoruz. İnsan sevgisi, günümüzde üzerinde çok durulan kavram. Ne yazık, bir o kadar da içi boşaltıldı. Oysa "sevgi" sözcüğünden, kolay şeyler ummak, onun "sıradan" olduğunu sanmak, hepimiz için çok yanıltıcı olur. Çünkü neredeyse, evrendeki tüm yasaların temelinde, sevgi duygusu var. Varoluşumuzda. Hayatın anlamında.

***

İnsan doğduğunda, herhalde zihni "Tabula Rasa" yani boş levha gibidir. Belki bembeyaz bir sayfa. Bu boş levhaya ya da beyaz sayfaya bırakılan büyük armağan tohumu, sevgidir. Tüm insanlar, sevgiyle, sevebilme yetenekleriyle doğar. Anneniz ile aranızda kurduğunuz ilk ve en derin bağ, sevgi duygusuyla gerçekleşir. Bu duygu akışını, patikada yürürken, bazen minik bir çiçeğin yeni güne uyanmasında, bazen bir ırmağın akışında bile görebilirsiniz. Sevgi evrene ait.
***

Eğer insanda, kendi derinlerinde ve tam da içinde yatan, köklü sevgi duygusu ve koşulsuz sevebilme yeteneği bulunmasaydı, belki de insan olmanın anlamı kalmayacaktı.
Hayatı anlamlandıran, evrenin yasalarının tümünün özünü bütünleyen insan sevgisi olmasaydı; şimdi tüm insanlık idealleri de boş, gerekçesiz, cevapsızdı. Kozmosu kucaklayan hakikati arama arzusu da, çoktan sınıfta kalırdı. Ama günümüzde insanlık, bir sevgi uykusunda.
İnsanlık uykuya yattıkça, sevgi yaşanmıyor, sadece söze sığınıyor. Eğer sevgi uykuda unutulmasaydı, özümüze bu kadar yabancılaşmasaydık; bu armağanı koşulsuz kucaklayabilseydik; bunca kötülük, insanın insana zulmü, savaşlar, adaletsizlikler, düşmanlıklar olur muydu! Eğer insanlık, sevgiye bu kadar ıssız ve uzak kalmasaydı; doğa, bu gezegen, yine aynı insan eliyle, bu kadar çok tahrip edilir miydi?
***

İşte bu nedenle asırlardır kutsal olan her sayfada, sevginin, "ötekini sevmenin" değerine vurgu yapılır. Sevgiyle ilgili tam farkındalık, Erich Fromm'un "Atılacak ilk adım tıpkı yaşamanın bir sanat olması gibi, sevginin de bir sanat olduğunu kavramaktır" sözlerinde özetlenir. Belki de sevgi "koşulsuz" gerçekleştiğinde, "kutsal" karşılığını bulur. İşte bu noktada, insanın varlığı ile bütünlenen sevginin; önce sezgi, sonra öğrenilerek gelişimi, değişimi devreye girer. Örneğin 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından, modern tıbbın kurucusu sayılan Paracelsus "Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez" demişti. Gerçekten böyle mi? Bir yanıyla bu büyük armağanı kalbinde taşıyan, ama farkında olmayan kişi de; bir şeyleri, birilerini mutlaka sevecektir. Ama yine Paracelsus'un dediği gibi; "Bütün meyvelerin çileklerle aynı anda olgunlaştığını hayal edenler, üzümler konusunda hiçbir şey bilmeyecektir."

***

Her insan, sevgiyi kalbinin derinliğinde taşır; ama sevgide ilerleme hissederek, deneyimlenerek yaşanır. Yoksa bu boyutlarıyla duygu kimsesiz kaldığı sürece; sevginin günümüzdeki acınacak hali gibi, sanki ticari metaya dönüşmesi olağan karşılanır. İnsanlık böylece kendisine yabancılaşmaya başlar. Çünkü sevmek bir bütün. Parçalardan o bütüne ulaşmak için, insan içindeki yoldan yürümeli. İnsan, o yolda yürürken, önce kendisini sevmeyi öğrenir.
***

Ne çok güzel, belki de filozof Eckhardt'ın dediği gibidir: "Kendinizi seviyorsanız, başka herkesi de kendiniz kadar seviyorsunuz demektir. Başka bir insanı kendinizden daha az seviyorsanız, kendinizi sevmeyi gerçekten başaramamışsınız demektir, ama kendiniz de dahil olmak üzere, herkesi aynı şekilde severseniz, herkesi bir insan olarak seversiniz."

***

Bir de kanımca, sevgide geç kalınmaz. Sevenler, hiç geç kalmaz. Her zaman çok sevebiliriz. Merhametin, şefkatin, affedişin kucağında; bizi sevmeyenleri de sevebildiğimiz zaman örneğin, koşulsuzluğa ulaşırız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA