Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FAHRETTİN ALTUN

Türkiye güç gösterdikçe akıllarını başlarına topluyorlar

Afrin operasyonu bütün hızıyla sürüyor. Afrin yedi farklı noktadan kıskaca alınmış durumda.
Günden güne PKK/YPG yıpratılıyor, ÖSO ilerliyor. Afrin özgürleştirildiğinde PKK'ya ve onun destekçilerine büyük bir darbe vurulmuş, terör koridoru projesi önemli oranda zayıflatılmış olacak.
Sahada hareketlilik sürerken öte yandan Batı'da dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Zeytin Dalı Harekâtı'ndan sonra şaşırtıcı biçimde Batı medyasında PKK ve PYD'nin aynı örgütler olduğu tezi işlenmeye başlandı. YPG'nin kıyımlarına, insan hakları ihlallerine atıflar yapılır oldu. Örneğin Almanya'nın Focus dergisi. Birkaç gün önce dergi PKK ile Afrin'deki PYD'nin farklı örgütler olmadığını, sadece farklı isimlerle anıldıklarını yazdı. Dahası Batılı devletleri de bu gerçeği görmezden geldikleri için de eleştirdi. Focus dergisi bu bilgiyi Alman iç istihbarat raporlarına dayandırarak verdiğini de belirtti. "Aynı militanlar hem PYD hem de PKK için savaşıyor. Türkiye sınırında terörist, Suriye'de ise müttefik olarak görülüyorlar." Dergide bir PKK'lı teröristin ifadesine de yer verilmiş. Bakın ne demiş PKK'lı terörist:
"Ben bazen PKK bazen YPG bazen de PJAK militanıyım. Ama ismin bir önemi yok. Hepsi de PKK'ya bağlı..." Evet aynen öyle. İşte tam da bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ancak bunun anlaşılabilmesi için belli ki sert güce ihtiyaç varmış! Yukarıdaki satırları okurken bu derginin son dönemde Batı'daki Erdoğan karşıtlığına ziyadesiyle hizmet etmiş bir yayın organı olduğunu da göz ardı etmeyin lütfen!

***
Sadece medya organları değil, devletler de Türkiye Afrin'e operasyon başlattıktan sonra Suriye politikalarını gözden geçiriyor. Örneğin ABD, bu operasyon sonrasında Suriye konusunda kendini yeni bir pozisyon üretmek zorunda hissetti.
Her ne kadar bu yeni pozisyonu henüz üretememiş olsa da, eski pozisyonunun konforunu daha fazla sürdüremeyeceğini anladı. ABD "Suriye'de Türkiye ile görüşeceğimiz bir şey kalmadı, YPG'ye güveniyoruz" noktasından "Türkiye'yle görüşmeliyiz" noktasına geldi.
ABD başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı arama gereği duydu. Ki Erdoğan çok açık ve net biçimde "ABD başkanı beni aramadan ben onu aramam" demişti. Nitekim böyle oldu. Buna rağmen Trump o telefonu açtı. Bakmayın siz ABD'de birilerinin bu konuşmanın içeriğini çarpıtmak için uğraşmalarına.
Hepimiz biliyoruz ki bu türden görüşmeler kayıt altındadır.
Tartışmanın kolaylıkla bitebileceği bir nokta var. Kayıtlar açıklanır ve o zaman ABD dışişlerinin manipülasyonu ortaya çıkar. Ne var ki buna Türkiye'nin ihtiyacı yok. Türkiye kamuoyu Cumhurbaşkanı'na güveniyor, meydanlarda, mikrofon başında söylediğini nasıl masada da muhataplarının yüzüne vurduğunu çok iyi biliyor.
Böyle bir durum en çok ABD'ye kaybettirir.
Gerçi Time'ın son kapağına bakacak olursak ABD'nin kaybedecek de bir şeyi kalmadı. America Alone! Yalnız Amerika! Amerikan rüyasının yeni adı bu olsa gerek!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA