"Sadece biz üzülebiliriz"
Siyaseti, rekabet değil düşmanlık olarak algılayanlar bu ülkede kutuplaşmanın gerçek faili. Politik kutuplaşmayı, toplumsal çatışma gibi yansıtmaya uğraşıyorlar.
Politikacıları da gazetecileri de aydınları da bunun için çabalıyor. Hâlbuki 12 Eylül 1980'den önce bu millet toplumsal kutuplaşmanın ne demek olduğunu görmüştü. Ayrılmış mahallelere farklı düşünceden ve partiden insanlar bile sokulmuyordu. Erdoğan karşıtlığında hayatı boyunca yan yana gelmeyecek tiplerin buluştuğunu görüyoruz.
KCK'lı diye hapse atılan bir akademisyen bakıyorsunuz Paralel Yapı'nın televizyonunda Paralelcilerle kol kola. Aynı şekilde Ergenekon'dan yıllarca Silivri'de yatan bir gazeteci, kendisini içeri tıkan savcıyla kol kola sosyal medyada birbirilerinin yazılarını paylaşıyorlar. Bunları aynı 'cephede' buluşturan tek gerekçe; "Erdoğan karşıtlığı!"
Hangi partiyi desteklerse desteklesin, hangi etnik veya mezhebi kökenden olursa olsun zerre kadar vicdanı olan herkes Özgecan için gözyaşı döktü.
Hiç kimse, 'benim içim daha çok yandı' gibi bir pespayelik yapabilir mi? Bunun aksini düşünmek, bu toprakların 'sağlam mayasına' hakaret etmek demektir.
Vahşi bir cinayet için üzülmek, söz söylemek, kelam etmek hakkı bile sadece onlarda olacak. Yani Erdoğan karşıtlığında buluşmuş kesimlerde olacak. Bu akıl tutulmasından kurtulmak gerekiyor.
Bir evladımızın ölümünü bile ayrıştırmak, ötekileştirmek ve bir kesimi 'doğal suçluymuş' gibi göstermek için kullananlara yazıklar olsun!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.