Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Schengen uygulamalarının bu sonucu vereceği belliydi

AB içinde kişilerin iç sınırlarda kontrol edilmemesi yeni bir olgu değil. Herkesin adını bildiği meşhur Schengen anlaşması 1985'te bu işi, pilot bir uygulama olarak başlatmıştı. İç sınır kontrollerinin kaldırılması, mal ve kişilerin serbest dolaşımında neredeyse hiç fiziki engel kalmaması son derece başarılı oldu. 1992'de bu kontroller tümüyle kaldırıldı, 1997'de de Schengen anlaşması AB kurucu antlaşmalarına dâhil edildi.
AB'nin temelinde dört özgürlük yatar. Kişiler, mallar, sermaye ve hizmetler engelsiz bir ülkeden diğer ülkeye geçebilmelidir. Hiçbir nedenle bu serbest dolaşımlara kalıcı kısıtlamalar getirilemez. AB ülkelerinde bu sistem, 1958'den beri adım adım kuruldu ve gayet başarılı sonuçlar verdi.
Başarılı olmayan boyutlar da bulunuyor. "Kişilerin serbest dolaşımı" denilince kastedilen, turistik seyahat etme özgürlüğü değil, iş edinme ve hizmet sunma hakkıdır. Yoksa Avrupa Vatandaşlığı kavramı çerçevesinde, zaten iç sınırlarda kimlik kontrolü dahi yapılmamaktadır. Üç ayı geçmeyecek her türlü ikamet için, hiçbir AB vatandaşına en ufak bir engel getirilemez. Ancak iltica ve göç politikası olarak, AB ülkelerinin yeknesak bir sistemleri yoktur. Ülkeden ülkeye değişen vatandaşlık ve iltica sistemleri bulunur. Bu nedenle AB içinde, ortak bir vize sistemi dışında bir politika geliştirilememiştir.
Ortak vize sisteminin de ne işe yaradığı fevkalade tartışmalıdır. AB dışındaki ülkelerin önemli bir bölümü, ekonomik açıdan AB'ye göç etmek isteyecek bir nüfus barındırsalar da, vizeden muaf tutulmuşlardır. Türkiye ise en başından bu yana, attığı tüm adımlara ve sürekli ekonomik büyümeye rağmen, anlamsız bir vize sistemine kurban edilmiştir. Bu sistemin son derece olumsuz etkileri de "tarife dışı engelleme" olarak ticari ve siyasi alanlara bugün de şiddetle yansıyor.

Vize ve yabancı düşmanlığı

AB, Schengen sistemini zaman içinde, siyaseten mesafeli durmak istediği ülkelere karşı bir enstrüman olarak algılamaya başladı. Bu nedenle, AB dışından gelebilecek kaçak göç unsuru daima olduğundan çok fazla tehlikeli gibi gösterildi, "Polonyalı muslukçu" gibi anlamsız bir propaganda oluşturuldu.
Bu içe kapanma, olmayan bir tehlikeyi düşman gibi göstermek tutkusu, AB ülkelerine giderek daha pahalıya patlıyor. Hepimizin bildiği gibi, İtalya'nın Tunus sahillerine çok yakın olan Lampedusa adasına, Ben Ali'nin devrilmesini takip eden gün ve haftalarda, yüzlerce, hatta binlerce kaçak göçmen girdi. İtalya boyutlarında bir devlet için, bu kaçak göçmenler konusunu yönetmek çok zor değildi, ancak Berlusconi hükümeti bunu bir gündem başlığı haline getirerek diğer AB ülkelerinden yardım ve destek istedi. Bu desteği alamayınca da, kaçak olarak İtalya'da bulunan altmış bin Tunuslu göçmene altı aylık geçici oturma izni verdi.
Fransa, bu göçmenlerin kendi ülkesine geçmesinden korktuğu için, derhal İtalya/Fransa sınırında sınır kontrollerine tekrar başladı. Bu işle hiçbir ilgisi olmayan Danimarka, Almanya ve İsveç sınırlarından kontrolleri tekrar başlatarak ortak hezeyana katkıda bulundu.

AB'nin temelleri sarsılıyor
Helmut Kohl
ile başlayan "penceremden baktığımda daha fazla minare görmek istemiyorum" saplantısı, artık AB ülkelerinin kendi iç sistemlerini ve Tek Pazar'ın temelini sarsmaya başlıyor. Türkiye, muhtemelen Almanya dışında hiçbir AB ülkesinin almadığı kadar kaçak göçmen barındırmakta, bunu da yaparken vize politikasını iyice sıkılaştırmak yerine, vizesiz seyahat anlaşmalarını birbiri ardından gerçekleştiriyor. AB içinde, artık hiçbir işe yaramadığı teslim edilen Türkiye'ye uygulanan Schengen vizesi, bu kötü gidişin temelinde yatmasa da, kötü bir yansıması olarak duruyor.
Daimi Başkanlığı yürüten Van Rompuy, haziranda gerçekleşecek AB zirvesinde Fransa ve İtalya'nın sınır kontrolleriyle ilgili tutumlarının tartışılacağını sert bir dille taraflara bildirdi. Avrupa Parlamentosu ise, Danimarka'nın tutumu karşısında çok ciddi bir tepki hazırlıyor. AB içinde, bu anlamsız yoldan dönmek isteyen sessiz çoğunluğun sesi giderek yükseliyor. Türkiye, doğru yerde doğru tavrı koyan bir ülke olarak, AB'nin bu çaresizliğini şimdilik sessizce seyretmekle yetinecek muhtemelen. Ancak vize konusunda AB'nin daha ne kadar ayak sürüyebileceği de gerçekten merak edilir hale geldi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA