Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Fransa'da evrensel hukuk kuralları geçerli

Türkiye'nin siyasi gündemini uzun zamandır meşgul eden "soykırımı inkârı cezalandırmaya yönelik yasa tasarısı", Fransa Anayasa Konseyi'nce reddedildi. Beklenen kararı, Konsey üyeleri tartışmaya da mahal bırakmayacak açıklıkla aldılar. Bu yasa tasarısına karşı olduğunu daha önce kamuoyuna açıklamış bulunan iki üye, "ihsası rey" yaptıkları, yani oylarının ne olacağını önceden söyledikleri için, kararın tarafsızlığına gölge düşürmemek açısından sürece katılmadılar.
Anayasa Konseyi, yasa tasarısını anayasaya "tümüyle" aykırı buldu.
1789 Yurttaş ve İnsan Hakları Beyannamesi'nin ifade özgürlüğüyle ilgili 11. maddesinden ve eşitlikle ilgili sekizinci maddesinden hareketle, Fransız Anayasası'na aykırı bulunan yasa tasarısı iptal edildi. Gerekçeli karar, Parlamento'nun hem çeşitli soykırımlar arasında, hem de soykırım ile başka kitlesel katliam biçimleri arasında ayrım yaparak eşitlik ilkesini çiğnediğini de vurguluyor.
Fransa'da bu karar resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği andan itibaren, siyasi getirisi ne kadar yüksek görünürse görünsün, benzer bir "soykırım inkârını cezalandırma yasası" çıkarılamayacaktır.

Bu karardan alınacak dersler

Bu sürecin, değişik bakış açılarından irdelenmesi mümkün: Birincisi, hukuk ve hukuk aracılığıyla anayasa, evrensel ilkeler çerçevesinde, çağdaş toplumların, devlet ve adalet sistemiyle yurttaşı barıştırmak için ellerinde tuttukları yegâne unsur olmayı sürdürüyor. Hiçbir siyasi karar, evrensel çapta kabul edilmiş ilkeler çerçevesinde alınan hukuki bir karar kadar saygın ve kabul edilir olamaz. Bir hukukçu olarak, adil, haklı bir hukuki kararın alınması, bu karar dünyanın neresinde alınmış olursa olsun, göğsümü kabartıyor.
İkincisi, Anayasa Konseyi'nde eski Cumhurbaşkanları da tabii üye olarak bulunuyor.
Türkiye'nin AB'ye girmesine Nicolas Sarkozy kadar karşı olan Valery Giscard d'Estaing, bu kararın alınmasına katılan üyelerden biri... Jacques Chirac sağlık nedenleri yüzünden bu çalışmalara katılamadı, ancak bir "devlet adamı" olmanın ne olabileceğini hem Fransa kamuoyuna hem de bizlere gösteren Giscard d'Estaing, sanıyorum özel bir hatırlatmayı hak ediyor. Üçüncüsü, Fransa'da Anayasa Konseyi'ne gitmek çok zor bir süreç, altmış milletvekili ya da senatör imzası gerekiyor. Bu sayıyı, her iki meclis için ayrı olmak üzere, çok kısa bir sürede aşarak, hukuku siyasetin önüne geçiren ve bu anlamda ciddi siyasi risk alan kişileri de takdir etmemek elde değil.
Dördüncü ve çok önemli bir husus, De Gaulle 1959'da yeni rejimi kurarken, Anayasa Konseyi'ni gündelik siyasette bir kaldıraç olarak kullanılabilecek bir "üst mahkeme" gibi değil, "bilgelerin meclisi" olarak düşünmüştü. Anayasa Konseyi'nin, sadece son derece önemli sorunlar için devreye giren bir bilge heyet olarak kalması, iktidara karşı her konuda başvurulacak bir "ek muhalefet kurumu" haline getirilmemesiyle mümkün oldu ve De Gaulle'ün haklılığını gösterdi.
Sonuncu bir saptama olarak da, kuvvetlerin ayrımının ne denli önemli bir husus olduğu beliriyor. Bir parlamentonun, kendisinde hem kanun koyma hem de yargı yetkisini görmesinin ne kadar tehlikeli olabileceğini Fransa Anayasa Konseyi gördü ve engelledi... Bu güçlü mesaj, Türkiye'yi hedef alarak prim yapmaya çalışan AB'deki aşırı sağ, yabancı düşmanı bütün kesimler için de önemli bir uyarı olacaktır diye umut etmek istiyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA