Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

AB artık inandırıcı değil, bu ciddi bir tehlike

İlerleme Raporu her sene olduğu gibi bu sene de yayınlandı. Ancak değişik bir tepki ile karşı karşıya kaldı. Geçtiğimiz iki yıl boyunca İlerleme Raporu'nda yazılanlar büyük ölçüde gündemde arka sıralara düşmeye başlamış ve kamuoyunda bezginlik dışında bir etki yaratamamışlardı. Bu yıl, Güney Kıbrıs başkanlık döneminin de sertleştirdiği üslup ve analizler, uzun zamandır ilk defa kamuoyunda ciddi yankı buldu. Bu tepki, son derece olumsuz biçimde ortaya çıktı. Medya, raporun içeriğinden çok, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın karşı eleştirilerini manşete taşıdı.
Neden AB raporu bu denli tepki gördü? Her şeyden önce, raporun teknik saptamalarıyla, vardığı sonuç arasında temel bir çelişki bulunuyor: Türkiye, hiçbir fasıl açılmamasına rağmen uyum alanlarında kimi yerde sınırlı, kimi yerde ciddi biçimde ilerleme kaydetmiş görülüyor. Rapor, teknik ilerlemelerin sonuca yansımamasına çok ciddi itina göstererek, siyasal kıstaslarda ilerleme olmadığını vurguluyor.
Aynı rapor, diğer yandan da kimi siyasi alanlarda ilerleme sağlandığının altını çiziyor. İçeriği ile sonuçları arasında bu denli ciddi çelişki bulunan bir değerlendirme, 1963'ten bu yana süregelen Türkiye- AB kurumsal ilişkilerinde bir ilk olma özelliği taşıyor. Çok dikkatli hazırlanması gereken bir çalışma, sübjektif değerlendirmelerle dolu... Bu rapor ciddi bir çalışmadan çok, Komisyon içinde ve dışında büyük baskıya maruz kalmış, devreye giren lobi ve kuruluşlarla ciddi siyasi pazarlıklar sonunda ortaya konmuş bir uzlaşı metni izlenimi veriyor.

AB siyasi kıstasları
İlişkilerde sorun, iki alanda yoğunlaşıyor. Birinci sorun, AB'nin 27 ülke ile ulaştığı boyutta, sistemin artık çalışamaması... Şeffaflık ve demokratik kontrol olmadığı için, tek para tehlikeye girdi, üye devletlerin borçlarını kalem oyunlarıyla gizlemeleri yüzünden AB, uluslararası düzeyde tüm inandırıcılığını yitirdi. Sistem çok ciddi biçimde elden geçirilmezse, zamanla kendi kendine düzelmeyecek. AB kamuoyu ise yeni ve kapsamlı bir kurucu antlaşma tadilatına hiç sıcak bakmıyor. 2005 ve 2007'de iki kurucu antlaşmayı reddeden AB seçmenleri, o dönemden bu yana AB'nin daha "federal" bir hale gelmesini destekler konuma gelmediler.
İkinci sorun, AB siyasi kıstasları artık kimi üye ülkelerde uygulanamıyor ve bu genel kabul gören bir durum haline geldi. Asıl tehlike, Euro krizinden ziyade bu garip "umursamazlık" ya da çaresizlikten kaynaklanıyor. Üye devletlerdeki demokratik sistemin çalışmasını denetleme imkânları gerçi var AB'nin elinde, ancak bunlar hiçbir zaman kullanılamayacak kadar sert önlemler.
AB, bu durumu tartışılacak bir platforma taşıyamıyor. Bu sorunlar masaya getirildiğinde, çok daha ciddi bir gerçek ortaya çıkacak: o da AB'nin bir "toplum modeli" olarak bir dizi üye ülkede çok başarısız olduğu... AB'nin en sağlam yönü, daima çekim gücü oldu. Bu çekiciliğini yitirmiş bir AB, gelecek için çok ciddi bir sorun haline gelir. Aceleye getirilmiş "Nobel Barış Ödülleri" de, AB'nin sistem olarak sürdürülemez hale gelmesini engelleyemez.
AB-Türkiye ilişkilerinin bu üslupla sürdürülmesi mümkün görünmüyor. Burada adım atması gereken Türkiye'den çok AB... Son demeçlere bakılırsa, Egemen Bağış'ın mesajları AB'de yerini bulmuş gözüküyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA